Kayıtlar

Kaybedilişte emekli ya da ekonomi tek faktör mü?

Kaybedilişte emekli ya da ekonomi tek faktör mü? İlginçtir daha 1 yıl önce Ak Parti onca ekonomik zorluğa rağmen sandıktan birinci parti olarak çıkmış ve Sayın Erdoğan bir kez daha Cumhurbaşkanı seçilmişti.   Peki aradan sadece 1 yıl gibi bir süre geçmişken seçmenin bu belirgin dönüşünün sebebi neydi? İşte bu soruya herkes kendince bir takım cevaplar verirken eli kalem tutanlar da tek faktörlü etkenler üzerinden bir takım analizler yapmaya başladı ve analizlerin genel olarak altını çizdiği cümleler “tencerenin hükümet devirdiği”ydi. Oysa mesele sadece ekonomik nedenler olsaydı bir yıl önce durum Ak Parti lehine çok daha vahim olmalıydı. Çünkü genel itibariyle piyasa bu günkünden çok daha iyi değildi ve o dönemde asgari ücretliye bugünkü zamlar yapılmamış ve emekliye yönelik –yetersiz de olsa- bugünkü iyileştirmelere gidilmemişti.. O halde tek belirleyici etken ekonomi ya da aday seçimi değildi. Buna kısaca değineceğim ama genel seçimlerin Ak Parti tarafından kazanılmasındaki ...

..Oysa Putin ‘in geleceği için ne kehanetlerde bulanmışlardı!

  ..Oysa Putin ‘in geleceği için ne kehanetlerde bulunmuşlardı! Siyasette işinize yarayacak bir çok şeyin doğru olmasını dilersiniz.Ama dilemek o dilediğiniz şeyi “doğru” yapmaya yetmiyor. Bu iç siyasette de dış siyasette de geçerli bir kuram. Bu arada konum iç siyaset değil. Ama yine de yukarıda söylediklerimden ‘iç siyaset de kendine pay çıkarsın!’ derim..Konum Putin.. Yıllarca Rus Devlet Başkanı hakkında komplo teoriler ileri sürüldü.Hatta bu komplo teorilerine kendini kaptıran o kadar geniş bir “Avrupa kitlesi” oldu ki onu sosyal medyada devirmeye bile kalktılar.  Neler söylemediler ki savaşın başlamasından bu yana: “Günleri sayılı” dendi, Oligarklar tarafından bir saray darbesiyle” indirileceği söylendi,Batı yaptırımlarının Putin’e nefes aldırmayacağı dile getirildi defalarca,hatta Putin’in başbakanlığını yapmış olan ve şuanda sürgünde olan Mikhail Kasyanov bile 2022’de "Üç veya dört ay içinde çok önemli bir değişiklik olacağına inanıyorum" diyerek Putin’in etk...

Ambargocu AB ambargolarının kurbanı oldu.

Ambargocu AB ambargolarının kurbanı oldu. IMF!' göre Rus ekonomisi 2.1 büyüyecek. Nasıl oluyor bu? Çünkü Rusya ambargoları akıllıca delmeyi başardı. Mesela üçüncü ülkeler (ki Türkiye de bunlardan diri)üzerinden mal sağlamayı başardı."Gölge tanker filosunu “kullanarak Petrol ihracatını azaltmadı. Ambargo uygulanan Rusya değil uygulayan ve Rus enerjisine bağımlı olan Almanya gibi devletler ekonomik sıkıntıya düştü. Almanya’da 2024'te sıfır büyüme gerçekleşti. Daha doğrusu hiçbir şey gerçekleşmedi. 2023'te sadece yüzde 0,3'tü. Uzmanlara göre diğer büyük AB ekonomileri İtalya ve Fransa da 2024'te zayıf kalacak ve AB para politikasının sıkı kalması, ekonomik aktiviteyi ve en ağır darbe alan işletmelerin toparlanmasını sınırlaması nedeniyle büyüme yüzde 0,5'i geçmeyecek. Bırakın enerji ithal edememeyi ellerindeki malı onlar açısından “büyük Pazar” olan Rusya’ya satamadılar. Bir yetkili “ AB ülkelerinin Rusya'ya ihracatının, özel askeri operasyonu...

Fransa’nın Macron’u Napolyon olma hayalindeyse..

  Fransa’nın Macron’u Napolyon olma hayalindeyse.. Son zamanlarda Fransa ve Almanya adeta “yürek yemiş”ler gibi.. “Yürek yemişler” diyorum çünkü Rusya’ya yönelik adeta “savaşa hazırız” mesajları vermeye başladılar. Putin’in tavrı net: “Herhangi bir askeri sevkiyat olursa vururuz.” Evet bu kadar basit. Ama bu devletler ve dahi NATO yürek yemeden önce Rus savaş tarihini ve coğrafyasını inceleseler fena olmaz. Hoş eminim generaller çoktan incelemeye almışlardır. Hiç olmazsa   Rusya işgali öncesi generallerine düşmanlarının "flora ve faunasını" incelemelerini emreden Napolyon’u örnek alsalar,acemice bir çakma Napolyon hevesine yeltenmeyecekler. Modern dönemin Napolyon’u olmaya hevesli   Macron’un Napolyon “taklidi” bile kendi tarihinden bihaber olduğunu gösteriyor. Macron 19.Yüzyılın başlarında  Napolyon savaşlar dizisinde dönüm noktası olacak olan Wagram veya Austerlitz   savaşlarında olduğu   gibi kahramanlık göstermek istiyor olabilir ama istem...

İnsanın kendi kendini yok etme merakı..

  İnsanın kendi kendini yok etme merakı.. Batı uygarlığı Ortaçağ'a tam anlamıyla geri döndü. ortaçağın kanunsuzluğuna, zulmüne ve bağnazlığına. Ne kölelik kalktı, ne Haçlı Seferleri ne de Engizisyonlar. Sadece maske değiştirdiler.. Ortaçağ’ın savaş hırsı bu gün de modern teknolojilerle devam ediyor. Herkesin herkese karşı harcadığı çaba “barışa katkı” olarak sunuluyor. Her alanda kendini gösteren küresel çılgınlık Ortaçağ’ın “yağma”larının modern versiyonundan öteye gitmiyor.   Zulmün ve kanunsuzluğun bireysel yaşandığı Ortaçağ’dan günümüz yüzyılınıın farkı bu kanunsuzluğun devletler düzeyinde yaşanması.. Devletlerin “uygar” yöneticileri, atalarının barbar geleneklerini sürdürmekken hiç de utanç duymuyorlar. Her yeni yüzyıl Ortaçağ’ın geleneksel zihniyetine daha da fazla yaklaştırıyor devletleri. Mesela modern yüzyılın sosyal eşitsizliği insanları serfliğe, modern tüketim aracı olan kredi kartları da insanları kapitalizmin köleliğine mahkum etmiyor mu? Yine 16.yüzyıl...

Amerika’nın “Hristiyan Milliyetçileri”

  Amerika’nın “Hristiyan Milliyetçileri” Amerika’da Trump taraftarlarının sayısı gittikçe artıyor. Tabi bu artışta Trump’ın keyifle “mağdurlara” oynamasının etkisi çok fazla. Son olarak dolandırıcılık gibi etik dışı bir suçtan aldığı cezayı bile siyaseten kendi lehine çevirmedeki becerikliliğini görüyoruz. Geçmişte James Monroe’nun “Amerika Amerikalılarındır” savının günümüz Amerika’sındaki savunucusu olan Trump’ı Monroe’dan ayıran en belirgin özelliği ise Amerika’da yaşayan göçmenlere   yaşam hakkı tanımamasıdır. Çünkü Monreo bu savını sadece uluslararası arenada uygulamaya çalışmıştı,Trump ise bunu ülkesinde yaşayan ve   Amerikalı olmayan herkes için uygulamaya koyma yolunda. Gittikçe radikalleşen Trump’çıların en büyük dilekleri olan Amerika’yı Hristiyan ulus yapma heveslerine bakılırsa, mesele sadece göçmenlerden kurtulmayla sınırlı değil. Son zamanlarda sıkça ABD Anayasası’nın Hristiyanlıktan bahsetmemesini eleştiren söylemlerin altında yatan da bu hevesleridir...

Feodal Siyaset mi, Demokratik Siyaset mi?

 Feodal Siyaset mi, Demokratik Siyaset mi? Adeta insanın doğal çevresinin bir parçası olan siyaset, sadece bizim ülkemizde değil gelişmiş ve gelişmekte olan tüm ülkelerde futbol takımları gibi keskin taraftarları olan bir alandır maalesef. Arası yok…  Eğer bir siyasi pozisyon alırsanız, otomatik olarak bir tarafa katıldığınız ve dolayısıyla genellikle o tarafa uyan diğer tüm görüşleri seçmiş olduğunuz varsayılır.  Ya Fenerbahçe’ye tezahürat edersiniz ya da Galatasaray’a. Her ikisine birden tezahüratta bulunma şansınızın olmadığı gibi. Olsa bile cesaretinizin olmadığı gibi..  Bir o taraftan bir bu taraftan diyenler anlık kazançları dışında süreli bir kazanca sahip olamıyorlar. Zaten siyaset dünyasında  “ne şiş ne kebap” siyasetini yapanlar artık eskisi gibi de çok takip edilmiyor. Çünkü izledikleri yol çok zikzaklı olduğundan ve şeritleri net çizgilerle belirlenmediğinden şerit ihlalleri sonucunda pek çok kez siyasi kazaya sebebiyet verebiliyorlar. Peki şerit ihl...