Kayıtlar

Amerika Sömürgesi Almanya ve Bağımsızlık Yolundaki Türkiye

  Amerikan Sömürgesi Almanya Sömürgeci bir devlet aynı zamanda başka bir devletin sömürgesi olabilir mi?   1929 yılında Wall Street Borsası’nın çökmesiyle sanayileşmiş kentleri vuran büyük bunalım, kentlerde işsizler ve evsizler ordusu yarattı.  Buhrandan en fazla etkilene ise Almanya olmuştu. Sanayisi durdu, işsizlik rekor seviyelere ulaştı, çuvalla dolusu Alman Markları soba tutuşturmalarında kullanıldı. Bu noktada Amerika’nın Alman sömürüsü başladı. Bu sömürü bildiğimiz anlamda bir klasik sömürge mantığıyla yapılmadı; Amerikan pastasının kremasını oluşturan ve İngiltere’yi oluşturan kavimlerden sadece biri olan Anglo-Sakson ların o meşhur “mandater sistem” dedikleri sistemin daha modern versiyonuyla yapıldı. Alman halkının sefil hayatına son veren veekonomik göstergesini   –0,5’lerden 3,1’lere kadar çıkaran Hitler, zamanla hırsına yenik düşüp   ülkenin tüm demokratik kurumlarını ortadan kaldıran bir hataya düşünce hem kendi sonunu hazırladı hem de dün...

KULEDEKİ PRENSLER

Resim
  KULEDEKİ PRENSLER İlginç Bir Taht Mücadelesi Kuledeki prenslerin hikayesi şöyle : IV.Edward öldüğünde büyük oğlu daha 12 yaşındaydı.Kendi başına yönetebilecek yaşa gelene kadar birinin ona İngiltere'yi yönetmesinde yardımcı olması gerekiyordu. Edward kardeşi Richard'ın küçük çocuk için kral naibi yani vekili olması için gereken evrakları bırakmıştı. Ancak küçük Edward’ın Annesi ve anneannesinin erkek kardeşleri yeni krala yönetiminde kendileri yardımcı olmak istiyorlardı.O yüzden İngiltere'nin kuzeyinde iyice uzakta olan ve Richard’a 4.Edward'ın öldüğünü söylemediler. Küçük kralı hemen Londra'ya getirip taç giydirme planı yaptılar genç Edward taç giyer giymez kendi yardımcılarını seçebilirdi. Ancak Richard'ın arkadaşlarından biri olan biteni gördü ve acele olarak Richard'a haber gönderdi.Richard ve adamları yolda taç giyme töreni için Londra'ya giderlerken Edward, Edward’ın hizmetkarları Ve yöneticisi ile karşılaştı ve Richard Edward gelir gelmez ...

Eskinin ilkel siyaseti Türkiye’nin yenisinde kabul görmeyecek gibi..

  Eskinin ilkel siyaseti Türkiye’nin yenisinde kabul görmeyecek gibi.. Seçime az bir zaman kaldı. Ve kalan zamanda cumhurbaşkanı seçimini kimlik ve inanç ayrışması üzerinden planlı bir süreçle yönetme eğilimi beni oldukça endişelendiriyor. 1980 sonrası “neo-liberal süreçte” meydana gelen gelişmeler dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kimlikler üzerinden siyaseti inşa etme girişimlerinin ağır sonuçlarına şahit olduk. O dönemlerde topluma farklı bakış açıları sunamayan sığ siyaset, kendini fark ettirme çabası bağlamında farklılaşma referansı olarak kimlik siyasetini tercih etmişti. Bu referansa sarılmaları, kendilerini başkalarından ayırt edip dikkat çekmek istemenin   ve hatta daha da ileri düzeyde   Histrionik kişilik bozukluğunun bir sonucuydu. Ancak bu söylediğim husus sadece siyaset ve siyasetçi için geçerliydi. Esasında toplumda ciddi anlamda bir “ötekileşen kesim” sorunu vardı ama bu sorun hiçbir zaman samimi olarak siyasetin derdi olmadı;gündeminde hiç olmad...

Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği

  Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği.. 1.Dünya Savaşı’nın olgunlaşma süreci yaklaşık 100 yıl sürdü. 1871'de Prusya ve diğer küçük Alman devletçiklerinin Otto von Bismarck'ın çabalarıyla birleşmesi ve İngiltere’ye rakip olarak çıkmasıyla savaşa giden sürecin yapı taşları oluşmaya başlamıştı. Aslında 2.Dünya Savaşının olgunlaşma süreci de bilinenin aksine 1918 sonrası değil yine aynı tarihlerde başlamıştı. Şimdi üçüncü bir dünya savaşı, savaş uzmanlarınca dile getirilmektedir. Ancak muhtemel bir genel savaşın hemen yakın zamanda başlayacağını ön görenler biraz savaş çığırtkanlığı yapanlar gibi geliyor bana. Tabiki 1945’den bu yana geçen 78 yıllık süreç az bir süreç değil ama halen genel bir dünya savaş için yeterli gerekçeler ve yerli yerine oturan bloklaşmalar mevcut değil;en azından bu günlere kadar değildi.. Özellikle bu gün savaşa giden sürecin en önemli yapı taşı yerine oturtuldu;Finlandiya NATO’nun 31.üyesi olarak ba...

Muhalefet Partileri Demokrasinin Olmazsa Olmazıdır;Ama..

  Muhalefet Partileri Demokrasinin Olmazsa Olmazıdır;Ama.. Siyasetin doğası çok karmaşıktır,tek bir tanımla yola çıkıp bir yargıya varamazsınız. Mesela ülkemizde siyaset deyince “yalanı çok,doğrusu az” olan bir etki alanı olarak kabul görmüştür. Bu şekilde kabul görmesi “siyasetin” suçu değil, siyasetçinin suçudur. Hepimiz şunu çok iyi biliriz ki, siyasi partiler iktidara egemen olmak için mücadele ederler. Toplumu ikna kabiliyetleri, söyledikleri   çokça “yalanların” inandırıcılığında değil, iktidardayken icraatlarıyla, muhalefetteyken belediyeleriyle icraata geçirilmiş “azca” doğrularıyla ölçülür. Fakat ülkemizde hatta dünya devletlerinde yapılan, bunun tam tersidir. Gelişmiş yalan söyleme tekniklerinin özel dersini almışçasına gördüğü her kalabalığa “üfüren” ve sonra da o kalabalıkları büyüten yayın organlarına göre kendine yol çizen siyasetçi zaten er ya da geç seçim döneminde acı gerçeklerle yüzleşmiştir ve yüzleşecektir de..   Eskisi gibi sermaye sahipleri...

Batı’nın Kâbusu: 2023 Türkiye’si

  Batı’nın Kâbusu: 2023 Türkiye’si Her şey ve   Batı için her kâbus 14 Mayıs 2013’te başladı. Bu tarih; Türkiye’nin 1881’de Duyun-u Umumiye ‘nin kurulmasından bu yana ödeyemediği ama devamlı aldığı dış borçlarının son taksidini 21.Yüzyıln Duyun-u Umumiyesi olan IMF’e ödediği ve böylelikle ayağındaki prangalarından kurtulduğu dönem olması yönüyle bence bir dönüm noktasıdır. Ve bu tarih; Batı tarafından ön görülmese de Türkiye’nin Batı’nın kâbusu olacağı dönemlerin başlangıcıdır. 2013’ün 14 Mayıs’ına kadar yardım programlarıyla desteklenen Türkiye’nin bu yardımlar karşılığında nasıl bir ekonomik ve politik baskıya maruz kaldığını okuyan araştıran herkes az çok bilir ve Türkiye’nin kendi geleceğine kendisinin karar vermesinin o günün şartlarında pek de mümkün olmadığını da..  Ama bu tarihten itibaren artık Türkiye ve Türk halkı kendi geleceğine kendisi karar verecek ve bunu içte ve dışta ardı ardına attığı “bağımsız hareket etme ”adımlarıyla tüm dünyaya göstere...

Emperyallerin kâbusu:Sömürülen Ülkelerin “Kendi Kaynaklarını Millileştirme” politikaları

  Emperyallerin Kâbusu:Sömürülen Ülkelerin “Kendi Kaynaklarını Millileştirme” Politikaları.. Tarihte gelişmemiş ve gelişmekte olan her ülke, dünyanın “süper güçleri” tarafından sıkı markaja tabi tutulmuştur. Markajın gerekçesi çok basittir; o ülkelerde çıkan enerji kaynaklarının millîleştirilme girişimine engel olmak.. Bu “millileştirme” hadisesi emperyal güçler için hegemonyaları altındaki devletleri   kaybetme anlamına geleceğinden onlar açısından kâbustan farksızdır. İran'da Musaddık’ın yapmak istedikleri ile kendisine yapılanlar günümüz Türkiye’sinde yaşananlardan en azından “amaçsal olarak” çok farklı değil. Fark;emperyallerin şu ana kadar Türkiye’nin “millileştirme politikasına” karşı verdikleri mücadelede başarılı olamamalarıdır. Türkiye’deki yaklaşan seçim çalışmalarına, Türkiye’den önce emperyalist güçlerin “start” vermesi bu başarısızlıklarının yol açtığı psikolojik travmadan kaynaklanıyor. Şimdi biraz İran’ın geçmişindeki başarısız millileştirme olayına bir ...