Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği

 

Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği..

1.Dünya Savaşı’nın olgunlaşma süreci yaklaşık 100 yıl sürdü. 1871'de Prusya ve diğer küçük Alman devletçiklerinin Otto von Bismarck'ın çabalarıyla birleşmesi ve İngiltere’ye rakip olarak çıkmasıyla savaşa giden sürecin yapı taşları oluşmaya başlamıştı.

Aslında 2.Dünya Savaşının olgunlaşma süreci de bilinenin aksine 1918 sonrası değil yine aynı tarihlerde başlamıştı.

Şimdi üçüncü bir dünya savaşı, savaş uzmanlarınca dile getirilmektedir. Ancak muhtemel bir genel savaşın hemen yakın zamanda başlayacağını ön görenler biraz savaş çığırtkanlığı yapanlar gibi geliyor bana. Tabiki 1945’den bu yana geçen 78 yıllık süreç az bir süreç değil ama halen genel bir dünya savaş için yeterli gerekçeler ve yerli yerine oturan bloklaşmalar mevcut değil;en azından bu günlere kadar değildi..

Özellikle bu gün savaşa giden sürecin en önemli yapı taşı yerine oturtuldu;Finlandiya NATO’nun 31.üyesi olarak bayrağını Brüksel’de dalgalandırdı.

Bu durum uzun yıllar ittifakın dışında kalarak tarafsızlığını koruyan bir ülke için tarihi bir gün olabilir ama Antony Blinken’ın  imzalayarak resmileştirdiği bu üyelik belgesi ileriki zamanlarda çıkması muhtemel bir dünya savaşının bloklaşma süreci açsısından oldukça önemli.

NATO’nun kuruluş aşamasını göz önüne aldığımızda ittifakın Baltık Denizi çevresindeki varlığını güçlendirmesi Rusya açsından çok açık bir tehdit durumunda. Ama bu tehditin oluşumunda ABD ‘nin rolü kadar Rusya’nın da rolünün olduğunu söylemek gerekir.

Finli askerlerin vaktiyle Sovyetler için cansiperane savaştığını dünürseniz Putin’in bu Finlileri yanına çekme konusunda başarısız olduğunu da görürsünüz.

 Vladimir Putin'in Ukrayna'daki kumarının özellikle Soğuk Savaş Dönemi sonrası NATO’yu hiç olmadığı kadar güçlendirdiği ve ABD’nin gelinen bu noktayı keyifle izlediği ortada. Nasıl keyiflenmsin ki?;NATO'nun Rusya ile olan kara sınırını ikiye katlanmış, Kuzey Kutbu'ndaki konumu güçlenmiş, Ukrayna saldırısı il Rusların NATO’nun genişlemesini engelleme stratejisi tam aksi bir yönde sonuçlanmış..

Bu sebeplerden olsa gerek ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken bugün Brüksel'de "Belki de Bay Putin'e teşekkür edebileceğimiz tek şey bu, demek geliyor içimden." Diye açıklama yapma gereği duyarak içindeki sevinç dalgasını daha fazla içte tutamamış.

Putin Ukrayna savaşını sürdürürken görünen o ki sadece savaşa odaklanan bir strateji izlemiş. Mesela sınırdaş ülkeleri NATO’ya sevk edecek nedenleri ortadan kaldıracak güvenceler vermeyi gerekli görmemiş. Oysa Ukrayna saldırısı çevre ülkeleri -canhıraş bir şekilde kendini koruma refleksiyle hareket ettirdiği bir gerçek. Yani “Devletlerin kendini koruma refleksi NATO’dur” algısı yerini bulmuş..

Her ne kadar Kremlin sözcüsü Dmitry Peskov, "Finlandiya'da neler olup bittiğini, NATO ittifakının Finlandiya topraklarını orada silah, sistem ve altyapı konuşlandırmak için nasıl kullanacağını, sınırlarımıza yakın olacak ve bu nedenle bizi tehdit edeceğini yakından izleyeceğiz ve buna bağlı olarak tedbirler alınacağız"  dese de bu izleme süreci öyle uzun süreceğe benzemiyor.

Zaten Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergei Ryabkov,Batı’yla olan ilişkilerini değerlendirirken “"İlişkilerimizin şu anki durumunu belki tek kelimeyle tanımlayabilirim: bir enkaz" şeklinde değerlendirmesi boşuna değil ve bu enkaz kısa sürede Ruslar tarafından kaldırılmaya çalışılacağa benziyor.

Şimdilik Putin’in stres yapmaması için bir neden var tabi: İsveç’in Türkiye’nin vetosuyla NATO’ya üye olamaması ve o bölgenin halen “NATO” açısından savunmasız kalması.. Zaten bir kısım NATO üyesi ülke temsilcilerinin C. Başkanı’na ateş püskürmesi de bundan kaynaklanıyor. Hatta Washington Post’ta yayımlanan bir yazıda Erdoğan,  Finlandiya’yı ele geçirmekle" bile suçlanıyor..

Aynı yazıda "İttifak genelinde, Türkiye ve Macaristan'ın Rusya'ya sembolik bir zafer vermeye istekli olduğu ve NATO'nun geri kalanının onları durduramadığı konusunda endişe var” cümlesi de dünya ya da  azından NATO ülkelerinin kamuoyunda C. Başkanı Erdoğan’a karşı bir nefret duygusu uyandırılmaya bile çalışılıyor.

Zaman geçtikçe Türkiye üzerindeki baskının artacağı Stoltenberg’in  "İsveç'in yalnız kaldığı ... izlenimini bırakmamalıyız" sözüne bakarak öngörmek mümkün.

Dünya’yı NATO’ya endeksleyip, kuzeyin,güneyin,doğunun ve batının polis devleti olmak isteyen ABD’nin, önündeki tek engel olan  Rusya gibi karşıt bir gücü alt etmesi Türkiye ve Macaristan’ın İsveç’in NATO üyeliğine yönelik tavrıyla doğrudan ilişkilidir.

Türkiye’nin İsveç’in üyeliğini, sadece PKK ve diğer teröristlerin iadesi şartına bağlaması muhtemelen yüzdeyüz doğru bir strateji olmasa gerek. Yarın bir gün bu iadeler gerçekleştiğinde üyeliğin önü açılacak ve ABD gibi emperyal bir gücün  hem ülkemiz hem de bizatihi C. Başkanı’na yönelik sinsi ama düşmanca tavırlarına her zaman maruz kalacağız..

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..