Batı’nın Kâbusu: 2023 Türkiye’si

 

Batı’nın Kâbusu: 2023 Türkiye’si

Her şey ve  Batı için her kâbus 14 Mayıs 2013’te başladı.

Bu tarih;

Türkiye’nin 1881’de Duyun-u Umumiye ‘nin kurulmasından bu yana ödeyemediği ama devamlı aldığı dış borçlarının son taksidini 21.Yüzyıln Duyun-u Umumiyesi olan IMF’e ödediği ve böylelikle ayağındaki prangalarından kurtulduğu dönem olması yönüyle bence bir dönüm noktasıdır.

Ve bu tarih;

Batı tarafından ön görülmese de Türkiye’nin Batı’nın kâbusu olacağı dönemlerin başlangıcıdır.

2013’ün 14 Mayıs’ına kadar yardım programlarıyla desteklenen Türkiye’nin bu yardımlar karşılığında nasıl bir ekonomik ve politik baskıya maruz kaldığını okuyan araştıran herkes az çok bilir ve Türkiye’nin kendi geleceğine kendisinin karar vermesinin o günün şartlarında pek de mümkün olmadığını da.. 

Ama bu tarihten itibaren artık Türkiye ve Türk halkı kendi geleceğine kendisi karar verecek ve bunu içte ve dışta ardı ardına attığı “bağımsız hareket etme ”adımlarıyla tüm dünyaya gösterecekti.

Ama ondan önce 14 Mayıs’tan sadece 13 gün, yani 27 Mayıs’ta, elinde ülkede yapılmamasını istedikleri bir dizi “ihtiyaç ve itiraz listesi”yle ikitidarın karşısına gelen devrim ihracatçılarının ideolojik menfaatleri doğrultusunda kullandıkları Gezi Olayları’nın üstesinden gelinmeliydi.

ABD içine yayın yapan CNN'in 7 saat boyunca kesintisiz yayın yaprak tüm ülkenin kaosta olduğu izlenimini verdiği ve Wall Street Journal, New York Times ve Washington Post gibi gazetelerin internet sayfalarında aralıksız canlı yayın yaptığı,iç destekçilerine de maddi ve manevi yardımda bulunduğu bu olayların da üstesinden ustalıkla gelindi.

Bu olayların mimarı olan devrim ihracatçıların “istemediklerinden” birinin, İngiltere'deki The Independent gazetesinin “Erdoğan, dünyanın en büyük havalimanının açılışını yaptı" diyerek övdüğü 3. Havalimanı’nın yapılmaması olduğunu göz önünde bulundurursanız olayların hangi amaçsal boyutta olduğunu anlarsınız..

Ardından;

Her ne kadar alt yapısı 2013’d hazırlandıysa da 2014’te resmen başlayan çözüm süreciyle devletin 90’lı yıllarda doğuda yaptığı yanlışların telafisine gidildi ve bölge halkına hakkı olan haklar teker teker verildi.

Neticesi, kendilerine “Suriye’deki yeni oluşumdan pay alma vaadi” verilen terör örgütünün süreci sabote etmesiyle olumsuz olsa da yine de bu sürecin etkisiyle terör örgütüne katılımlar oldukça azaldı.

İktidarın IMF’den bağımsız hareket etmenin verdiği özgüvenle ülkeye yaptığı ve uluslararası ekonomik ve ulaşım dengelerini etkileyen bir dizi icraatları da bu “bağımsız hareket etme”nin örneklerinden biriydi. Ve bu durum, başlangıçta Türkiye’nin gelişmesine ihtimal vermeyen Batı’nın  dikkatini, öfkesini çekmeye ve kabuslarla tanışmasına yetmişti.

Mesela Gezi olaylarında  devrim ihracatçılarının istemedikleri icraatlarının altında yatan nedeni Alman ekonomi gazetesi Handelsblatt  güzel bir başlıkla belirtmişti. Haber "Yeni mega havalimanı, Türkiye'yi havacılık dünyasının merkezi yapacak" şeklindeydi ve bu Almanya için ileride sık sık görülecek o kabusların başlangıcıydı.

Yeni bir olası kâbusun önünü almak için ileriki tarihlerde ardı ardına bir çok  hadiseye imza atacak olan Almanya’nın başını çektiği Batı ve medyası Türkiye’nin istikrasızlığı için büyük çaba sarf edecekti.

Özellikle Batı’yla iyi geçinmenin ağır bedeli olan savunmasız bir  silah sanayiine son veren ve kendi yerli silahlarını üreten Türkiye’nin atılımları Batı’nın bu çabalarını daha acımasız uygulamaya koymaların sebep olacaktı.

Bunun en somut adımı ülkesinin tam bağımsızlığı için  251 insanımızın şehadetiyle sonuçlanan 15 Temmuz Darbe Girişimiydi.

 Bu kanlı darbe girişiminin provasını esasen “17-25 Aralık’ta dijital darbeyle yapmışlar ama sonuç alamamışlardı.

Bu  başarısız darbe girişimi Türkiye’nin dünya devletlerine, (sahip olduğu askeri güç sınırını bilerek) meydan okumanın başlangıcı olacaktı.

Özellikle savunma sanayiinde milli imkanlarla dünya savaş tarihine damga vuran üretimlere imza atanlara ve bu yola kendini adamışlara koşulsuz motivasyon sağlayan iktidar bu motivasyonun sonuçlarını almakta gecikmeyecekti.

Bir dönem, bir paşanın “Almanya’nın tarlalara attığı kalaşnikofları  Peşmergelerden topladık ”sözündeki imkansızlıklardan  silah sanayiinin geldiği nokta elbette Batı’yı bir “Türk kâbusu”na sürükleyecekti.

Korkunun kâbus görmeye faydası yok; nitekim o kabus kendini Akdeniz ve Karadeniz’deki enerji arayışlarıyla gösterecekti.

Bu durum, yurt içinde altın rezervlerinin işler hale gelmesi ve kapatılan petrol kuyularının üzerindeki betonların kırılmasıyla daha fena hal alacak ve bugün olduğu gibi batı ve medyası Türkiye’yi bu noktaya getiren irade için medyalarında alabildiğince asılsız ve ağır sözlere yer vereceklerdi.

Zaman zaman Erdoğan konu olunca Nazi zihniyetine izin verecekler, zaman zaman dünya kamuoyunda Erdoğan için diktatör veya otoriter imajı oluşturacaklardı;ki büyük oranda oluşturmuşlardı.

Ama anlayamadıkları nokta şu ki Sn. Erdoğan için yaptıkları her türlü olumsuz algı, Türk halkının lideri arkasında saflarını daha sıklaştırmasına yol açacağıdır.

Son olarak; Türkiye ilelebet Sn Erdoğan tarafından idare edilecek değildir. Ülkemin yönetim kademesine gelen her lider ülkeyi Erdoğan’ın sahip olduğu vizyonla, aynı gayret ve hedefle yönettiği takdirde Türk halkı parti gözetmeksizin Erdoğan’ının arkasında sıklaştırdığı safların benzerini gerçekleştirecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..