Muhalefet Partileri Demokrasinin Olmazsa Olmazıdır;Ama..
Muhalefet Partileri Demokrasinin
Olmazsa Olmazıdır;Ama..
Siyasetin doğası çok
karmaşıktır,tek bir tanımla yola çıkıp bir yargıya varamazsınız.
Mesela ülkemizde siyaset
deyince “yalanı çok,doğrusu az” olan bir etki alanı olarak kabul görmüştür. Bu
şekilde kabul görmesi “siyasetin” suçu değil, siyasetçinin suçudur.
Hepimiz şunu çok iyi
biliriz ki, siyasi partiler iktidara egemen olmak için mücadele ederler.
Toplumu ikna kabiliyetleri, söyledikleri çokça “yalanların” inandırıcılığında değil,
iktidardayken icraatlarıyla, muhalefetteyken belediyeleriyle icraata geçirilmiş
“azca” doğrularıyla ölçülür.
Fakat ülkemizde hatta
dünya devletlerinde yapılan, bunun tam tersidir. Gelişmiş yalan söyleme
tekniklerinin özel dersini almışçasına gördüğü her kalabalığa “üfüren” ve sonra
da o kalabalıkları büyüten yayın organlarına göre kendine yol çizen siyasetçi
zaten er ya da geç seçim döneminde acı gerçeklerle yüzleşmiştir ve
yüzleşecektir de..
Eskisi gibi sermaye
sahiplerinin bile yüzleşilen bu acı gerçekleri değiştirmeye güçleri yetmez.
Halbu ki yapılması
gereken çok basittir; ütopya peşinde koşmayan, halkın çoğunluğunun hassasiyetlerini
marjinal gurupların hassasiyetlerine tercih etmemek, sorunları ütopik söylemlerle
çözme vaadinde bulunmamak, realist ve somut öneriler sunmak, yapılması gerekenlerden
bazılarıdır.
Örneğin “ekonomik sorunu
nasıl çözeceksiniz?” sorusuna “demokrasiyi ve özgürlüğü getirerek” şeklinde
verilen yanıt bu sorunun çözümüne verilen yanıt değildir. O zaman gelişmiş Çin ve Rus
ekonomilerini nereye koyacaksınız?
Ya da “adaleti
nasıl sağlayacaksanız?” sorusuna “yargıya müdahale etmeyeceğiz” deyip ardından
henüz muhalefetteyken bile “Demirtaş, ve Kavala’yı serbest bırakacağım” şeklinde
yargıya direk müdahale mesajını vermek de doğru bir yanıt değildir.
Onca seçim görmüş biri
olarak artık şişirilmiş anketlerin de halkın tecihinde rol oynamadığını
kavramamız gerekmiyor mu? Bunu kavramak için defalarca yenilgiye uğramak mı
gerekiyor?
Toplumun belki de yüzde
birini oluşturan marjinal gurupları arkasına alıp, yüzde doksan dokuzunun hassasiyeti
olan vatan ve milletin sağlıklı devamı için gerekli olan atılımlara sırt
çevirmek hatta onları “abesçe” eleştirmek doğru bir yol değildir.
Benim anlayışıma göre bu
ülkede siyasi oluşumların en önemlisi iktidar partisi veya partileri değil,
muhalefet partisi veya partileridir; demokrasinin, yanlışları görmemizin ve
konuşamadıklarımızı dokunulmazlık zırhına bürünerek cesurca dile getirenlerin
partisi olan muhalefet partileri..
Böyle bir öneme sahip muhalefet
partilerinin toplumun hassasiyetlerine sırt çevirip kişisel hassasiyetlerine
önem vermeleri hepimizi derinden yaralamıyor mu?
Yahu örneğin bir ülkede
savunma sanayii alanında bir şeyler yapılıyorsa bunun önünü arkasını kurcalayıp
tuhaf argümanlarla yok saymak zorundalar mı?
Ya da bu ülke de, yıllarca
kuyruklarda inim inleyen hastaların sorununa çözüm getirilen hastanelerin
yapımını “birilerinin cebine para giriyor” diye –eleştirmek bir yana- yerin
dibine sokmak zorundalar mı?
Ya da on binlerce sivil
ya da asker olarak şehit verilen bir ülkedeki terör örgütünün iltifatlarına mahzar
olmak zorundalar mı?
Zorunda olmadıkları oy
isteyecekleri millet v de devlet aleyhine o kadar çok “şeyler” var ki..
Siyasilerin, sosyal medya
trollerinin gazına gelip birbirlerine tahammülsüzlükleri da ayrı bir vak’a..
Oysa 90’lı yılların siyasetçilerinin bir çoğunun koltuk peşinde kıvrandıklarını
bilsem de tahammül konusunda hiçbir sıkıntıları yoktu..(Hoş elini taşın altına
koymayan siyasetçilerin tahammülsüzlük gibi bir derdi de olmaz ya..) Mesela;
“1970’li yıllarda ülkede
kan gövdeyi götürüyor, karanlık eller gençleri kurşunluyor her gün birden fazla
gençlerimiz yaşamını yitiriyordu. Liderler birbirlerine kızgın ve tahammülsüz
olduğu bir dönemde rahmetli Bülent Ecevit, rahmetli Süleyman Demirel’i Genel
merkezde ziyaret eder. Basın alayı görüntü almak için birbiri ile yarışır.
Demirel Ecevit’i kapıda
merdivenlerde karşılar. İçerde Ecevit “Süleyman çok yorgunum’’ der.
Demirel’de kanepeyi göstererek biraz dinlenmesini tavsiye eder. Ecevit kanepeye
uzanınca üstünü örter. Aradan 45 dakika geçince Ecevit uyanır ve yüzünü yıkar.
Birlikte çıkış kapısına yönelirler. El sıkışarak ayrılırken basın mensupların
‘’Çok olumlu görüşme yaptık’’ derler.”
Bu ne kadar doğru bilemem
ama “tahammül” konusunda bence iyi bir örnek..
Kendilerine tavsiyem
şudur:
Millet yararına yapılanları
aşağılamak yerine o yapılanların daha iyisini yapmayı vaat edin.
Bir gurup Marjinalin
sesinin sizin aracılığınızla milletin sesini bastırmasına müsaade etmeyin.
Kırk küsür yıldır on binlerce
şehit vermiş bir millete, milletin evladını şehit edenlerin sözcülüğüyle nutuk
atmayın.
“Ayinesi iştir kişinin
lafa bakılmaz”dan hareketle sahip olduğunuz belediyelerin şovdan uzak
icraatlarını sunun.
Birkaç sözüm de iktidar
partisine:
Topluma parti devleti
görüntüsü verecek her türlü icraattan uzak durun.
Liyakat esasına
dayanarak, dini dili ırkı ne olursa olsun ilk görevlendirmeleri onlara yapın.
Ehil,ahlaklı ve dürüst
bir ateisti, rüşvet ve iltimas peşinde koşan, kraldan daha kralcı bir Müslümana
tercih edin.
Eğitimi ve tarihi Batı’nın
eksantrik yapay kahramanlarından arındırıp, yerli ve milli bir hale getirin.
Topluma dinsiz
bilimi,bilimsiz dini dayatanları kınayın..Ve ahlaklı,erdemli,insana hizmet
maksadı güden bilim adamlarına, siyasi tercihleri,ideolojileri,inançları ne
olursa olsun kıymet verin..Vesselam..
Yorumlar
Yorum Gönder