Kayıtlar

"Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor."

  "Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor." Suriye’de rejimin çöküşünün belki de tek kazanan (devlet bazında) elbette Türkiye’dir. Ama bu noktada çok dikkatli olmak lazım. Kontrol dışı gelişmeler ileriki yıllarda Türkiye açısından büyük felaketlere debep olabilir.  Bu “büyük felaket”ten elbette Türkiye’nin Suriye gibi bir millet” oluşturmamış devletler gibi bölünme ya da iç savaş değil ama özellikle son 15 yılda gerek İsrail’e karşı gerekse patronu Amerika’ya karşı yürütülen savunma, ekonomik ve siyasi bağımsızlık mücadelesini tersine çevirebilir. Neden mi? Biz İsrail’in daha da zayıflamasını isterken bu gelişmeler özellikle Netanyahu’nun kokmuş, küflü ekmeğine bal sürebilir. İsrail’i hiç olmadığı kadar güçlü kılabilir. Ve işte o zaman İsrail gibi pervasız ve cani bir devletle komşu olabiliriz. Gelişmelere daha geniş bir perspektiften baktığımızda hepimizin bildiği gibi bu yaşananların tek kaybedeni(şimdilik) İran’mış gibi görünüyor.Çünkü İran; Lübnan'a giden kara kor...

Muhammed Colani

Muhammed Colani 2018’de Türkiye’nin de terör örgütü olarak tanımladığı Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve beraberindeki gruplar, 27 Kasım’da Halep’in batı kırsalında Suriye ordusuna saldırı başlatmıştı. Örgüt Halep’in büyük bir kısmı ve İdlib’in genelinde hakimiyeti sağlamış ve bu günlerde Hama’yı da ele geçirip gözünü Şam’a dikmişti. HTŞ olarak bilinen Heyet Tahrir eş-Şam örgütü bu denli hızlı şekilde ilerleyip başarı üstüne başarı gösterince haliyle örgütün başındaki   kişi olan Colani bir anda dünya gündemine oturdu. Peki kimdir bu Colani? Asıl adı Ahmed Hüseyin el-Şer'adır. ilk olarak 2003 yılında Irak'ta ABD'ye karşı savaşan silahlı gruplara katıldı. Daha sonra IŞİD lideri Ebu Bekir el Bağdadi ile çalıştı. Ancak ideolojik farklılıklar nedeniyle IŞİD'den ayrılarak El Nusra Cephesi'ni kurdu. El Nusra Cephesi daha sonra Hayat Tahrir El Şam (HTS) adı altında faaliyetlerine devam etti. Bazı değişimler yaptı zamanla.Dini kıyafeti bırakarak askeri üniforma v...

İsrail-Lübnan anlaşmasının iç yüzü..

  İsrail-Lübnan anlaşmasının iç yüzü.. İsrail ve Lübnan sözüm ona   Amerika’nın baskısıyla anlaşmaya varmış ve silahlar susmuştu. Yıllarca on binlerce çoluk çocuk kadın yaşlı ölümlerinden kendisi sorumlu değilmiş gibi kameralar karşısında “dünyanın kurtarıcısı” edasıyla açıklama yapan   Biden Türkiye’yi de   hatırlama lütfunda bulunmuştu. Peki ne oldu da Hizbullah ile Siyonist rejim masaya oturup anlaşma metninin altına imza attı? Bir defa en büyük etken “gelirsem savaşı birkaç haftada bitireceğim” diyen Trumpp’ı fazla yormamak için(!) atağa kalkan Biden’ın baskısı yahut taahhüdü oldu. Biden yönetiminin en büyük taahhüdünün, İsrail ordusu için hayati öneme sahip ve daha önce kısıtlanan bazı teçhizatlara yönelik kısıtlamaları kaldırma ve bu “kısıtlamaların” da   kamuoyunun bilmediği gayri resmi kısıtlamalar olduğu söyleniyor.   Bu ”gayri resmi kısıtlamalar”   ABD’nin İsrail’i kontrol altında tutma adına önemli adımlar olmalı. Kamuoyuna yansıya...

20 Kasım 1979-Kâbe Baskını..

  20 Kasım 1979-Kâbe Baskını.. Bundan 45 yıl önceydi..Tarihler 1979 Kasım’ın 20’sini gösteriyordu. İslam Dünyası bir çok kez kan deryasında yüzmüştü ama bu tarihte yaşananlar ‘ilk’ti. Çünkü kan deryası bizzat İslam Dünyası’nın en kutsal mekânı olan Kâbe ve etrafında yani Mescid-i Haram’da akıp gitti. Sabah namazı için on binlerce kişi avluda toplanmıştı.O   atrihte de Dünya’nın çeşitli yerlerinden Hac vazifesini yerine getirmek için 50 bin kişi Mescid-i Haram’a akın etmişti. Bu devasa kalabalık içinde liderliğini Cuheyman el Uteybi’nin yaptığı 200 kişilik bir gurup sinsi planlarını devreye sokmak için zamanı beklemişlerdi. Ve nihayet zaman geldiğinde Uteybi anidnen imamın yanına gidip onu sertçe kenara etmiş ve mikrofonu eline almıştı. Avlunun ortasında üzerleri kapalı tabutlar vardı. Herkes “galiba cenazeler için bekletiliyor” diye düşünürken   Uteybi’nin mikrofonla verdiği bir işaretle tabutların içinde saklanmış uzun ve ksıa menzilli   silahlar hızlıca Ute...

Bizdeki "vicdansızlar" ve Amerika’nın Vicdan-ı Retçileri

  Bizdeki "vicdansızlar" ve Amerika’nın Vicdan-ı Retçileri Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından ordu mensuplarına verilen Vicdanı ret hakkına göre her hangi   bir ordu mensubu ‘savaşa katılmaya ve silah taşımaya karşı itiraz’ edilebiliyor ve görevinden alınması istenebilir. Vietnam Savaşı’nda 170 bin kişiye bu hak verilirken 300 bin başvuru da reddedilmiş sonrasi süreçte de 200 bin kişi daha sadece Vietnam Savaşı iin değil Amerika dışındaki savaşlar için bu hakkı kullanmak için başvuruda bulunmuş. Geçmişi Vietnam Savaşı’na kadar dayanan bu hakkı günümüzde kullanan insani yönü ağrı basıp vicdanı ret hakkını kullananlardan biri de Joy Metzler’di. Joy Metzler. Kendisi ABD hava kuvvetlerinde teğmen. Çin'den evlat edinilmiş biri olarak Amerika’da büyümüş ve bu nedenle kendisini Amerika’ya borçlu hissediyordu. Ancak geçen yıl Hamas'ın İsrail'e yaptığı saldırılar ve ardından gelen İsrail savaşı Metzler'in aidiyet duygularını sarsmaya başladı. Metzler “ABD...

Amerika’nın Küresel jandarma rolüne son verme zamanı gelmedi mi?

  Amerika’nın Küresel jandarma rolüne   son verme zamanı gelmedi mi? Özellikle 20. Yüzyılın ortalarından itibaren Amerikalılar ve İngilizler dünyanın her yerinde kendilerini evlerindeymiş gibi hissetmelerinden öte bulundukları her yerde ev sahibiymiş gibi davranma dönemleri sona eriyor. Artık Dünyanın sömürülen milletleri bu “ukalalığa” daha fazla tahammül edemiyor. Her ne kadar sömürülen ülkelerde, kökleşmiş emperyalizme bağımlılıklarını sürdürenler, hatta onlarsız hayatın anlamını kavrayamayanlar olsa da gerek Türkiye gerekse diğer ülke insanları dünyanın yaşanabilir bir yer olmaktan çıkmasında temel etken olarak bu iki ülkeyi görmeleri ve tepkilerini gittikçe daha da sert şekilde göstermeleri onların kondofuruna   darbe vurmuş görünüyor. Zira yapılan araştırmalar Amerikalıların kendilerini başka ülkelerde güvende hissetmedikleri gerçeğini ortaya çıkarıyor. Oysa   daha düne kadar özellikle Amerikalıların gittikleri yerlerde “lordçuluk” oyamadıklarını biliyoru...

Fransızların Yahudilerle imtihanı-Drayfus Olayı

Fransızların Yahudilerle imtihanı-Drayfus Olayı 1892’de adeta antisemitizminin (aslında bu kavramı kullanmamak lazım;zira Siyonizm’in meşruiyetini perçinleştiren bir kavram ancak bir şeyleri ifade etmek adına kullanmaktan başka bir yol yok gibi..) yayın organı gibi çalışacak olan bir gazete kurulmuştu Fransa’da: La Libre Parole. La Libre Parole gazetesi Fransa’da Panama skandalından tutun da bir çok skandalı cesurca yazan sosyalist bir çizgide yayın yapan bir gazeteydi. Gazetenin Yahudi düşmanlığı o kadar fazlaydı ki bağışçılarını tanıtım şekilleri bile antisemitik cümleler içeriyordu. Örneğin; “Yahudileri fırınlarına koymak isteyen bir aşçı tarafından 5 frank, tüm Yahudileri ve Masonları yok etmeyi hararetle isteyen bir papaz tarafından 2 frank, son Yahudi için neşeyle bir Reguiem(ayin) söylemekten mutluluk duyacak olan Poitou’nun papazından 6 frank..” gibi Zaten gazetenin patronu Édouard Drumont 'un kendisi, Fransa'daki antisemitik hareketin başlangıcı olarak kabu...