"Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor."
"Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor."
Suriye’de rejimin çöküşünün belki de tek kazanan (devlet bazında) elbette Türkiye’dir. Ama bu noktada çok dikkatli olmak lazım. Kontrol dışı gelişmeler ileriki yıllarda Türkiye açısından büyük felaketlere debep olabilir.
Bu “büyük felaket”ten elbette Türkiye’nin Suriye gibi bir millet” oluşturmamış devletler gibi bölünme ya da iç savaş değil ama özellikle son 15 yılda gerek İsrail’e karşı gerekse patronu Amerika’ya karşı yürütülen savunma, ekonomik ve siyasi bağımsızlık mücadelesini tersine çevirebilir.
Neden mi?
Biz İsrail’in daha da zayıflamasını isterken bu gelişmeler
özellikle Netanyahu’nun kokmuş, küflü ekmeğine bal sürebilir. İsrail’i hiç
olmadığı kadar güçlü kılabilir. Ve işte o zaman İsrail gibi pervasız ve cani
bir devletle komşu olabiliriz.
Gelişmelere daha geniş bir perspektiften baktığımızda hepimizin
bildiği gibi bu yaşananların tek kaybedeni(şimdilik) İran’mış gibi
görünüyor.Çünkü İran; Lübnan'a giden kara koridorunu kaybetti. Bu da İsrail’in çok fazla hoşuna
giden bir durum elbette. Hatta bu durum İsrail’i güçlendirecektir de.
Netanyahu’nun gelişmeleri olumlu şekilde değerlendiriyor olmasının altında yatan da bu galiba.
Hatta Netanyahu o kadar çok memnun ki “ "Başbakan,
Hizbullah ve Hamas'a karşı kararlı eylemlerimiz nedeniyle Esad rejiminin
düşmesinin, kaçırılanların geri dönüşüne yönelik bir anlaşmanın ilerlemesine
yardımcı olabilir ” şeklinde neredeyse ilk kez bir rehine anlaşmasının
olabileceğinden bile bahsetti. Netanyahu’nun “Suriye topraklarına asker gönderdik
“sözleri de dikkate alınması gereken bir durum.
Tabi bizler her ne kadar İsrail’in sınırımıza yaklaşma ihtimalinden bahsediyor, tedirgin oluyor ve tedbir alınması gerektiğini belirtiyorsak da bizden çok daha tedirgin olan da İsrail olduğunu rahatlıkla iddia edebiliri..
Yukarıda belirttiğim bizi. açımızdan olası İsrail iç pazarlığını yönelikti peki İsrail tarafından bakıldığında..O taraftan bakan İsraillilerin düşünceleri aslında bizim tedirginliğimizin tamamen olmasa da yersiz olduğunu gösteriyor gibi..
Nitekim bir İsrail gazetesinin bir köşe yazarı “Türkiye İsrail sınırına yaklaşıyor” diye panik halinde manşet atmış ve bu manşetin altında da bunun İsrail için çok kötü bir durum olduğu yorumunda bulunmuştu.
Bu yazıda “Erdoğan, önce Suriye'nin kuzeyinde tamamen Ankara'nın
kontrolünde olan bir yapı kurduktan sonra, Suriyeli muhalif örgütler
aracılığıyla Şam'a doğru ilerleme fırsatı bulacağını hayal etmemişti.” Şeklinde
yorumlarda bulunulması 27 Kasım saldırılarının onlar açısından kötü bir sürpriz
olduğunu gösteriyor.
Yaşananları “Davut Koridoru
oluşturuluyor” şeklinde yorumlayıp Türkiye’nin oluşturmak istediği koridoru göz
ardı edenler haklı bile olsa Türkiye'nin sürpriz şekilde Davut Koridoru’ndaki
yolların asimetriğini bozmuş odluğu kesin.
Bunu İsrail medyasında ve siyasi analistlerin yorumlarına rahatlıkla göre biliriz. Özetle “Erdoğan, Şii ekseninden sızan kanın kokusunu aldığında yırtıcı bir fırsatı kaçırmadı ve İran'ın zayıflığından hızla yararlandı.
Türkiye artık İsrail'in başarılarından
ve Ukrayna'daki savaştan yararlanarak, ellerini fazla kirletmeden amacına
ulaştı” şeklinde yapılan yorumlar aslında bunun kanıtı.
“Ankara, her zamanki gibi, Suriye'de
isyancıların devam eden savaşında taraf olmadığını medyada duyurdu. Ancak perde
arkasında Ankara, acil çıkarlarını en üst düzeye çıkarmak için isyancıları
kullanmaya devam ediyor.” Düşüncesi sadece
İran medyasında yer almıyor,Siyonistler de bu düşüncede birleşiyorlar.
Hatta “Türkiye'nin
desteği olmasaydı,” Suriye'de silahlanan ve bizzat Hizbullah ve İran tarafından
desteklenen bu isyancıların Suriye rejimine karşı hiçbir şanslarının olmadığını
bizim dışında her analist söylüyor hatta sorular üzerine “bunu söylemeye gerek
mi var!” şeklinde cevap veriyorlar.
Türkiye’nin başından
beri bu olayların kurulayıcısı mı değil mi onu bilemem ama gelinen noktada”fırsattan
istifade” edip hedefine ulaştığı kesin.
Ama dediğim gibi bir taraftan lehimize olan bu gelişmeler diğer taraftan İsrail ve ABD’nin İran ve Rusya’yı zayıflatmasını göz önünde bulundurarak aleyhimize dönebilir.
Bunu engellemenin
en bilinen yolu Suriye’deki geçiş sürecinin göbeğinde olmak ve o göbeği Ankara
ile bir kordonla bağlamak... İşte bu kordon ne Davut Koridoru denilen safsata,
ne de Amerika güdümlü PKK’PYD’nin yaşam koridorları rahat bir nefes alır.
Yaşananları Rusya açısından değerledirirsek;Ortadoğu’daki nüfuzunu hatta Tartus Limanı’nı kaybedecek olsa dahi Rusya açısından çok da trajik bir durum olduğunu zannetmiyorum.
Kaldı ki, uzun menzilli hipersonik füzeler çağında Rusya’ya
yakın coğrafyalarda üslerin anlamı da yok.
İşin diğer yanı Suriye
rejiminin yıkılmasında Rusya’nın da hatasının olması. Mesela Esed’in iş
bitiriciliğine(!) güvenip Wagner güçlerini Şam’ın yakınlarından alıp başka
yerlere kaydırması gibi..
Son tahlilde; Suriye’de
yaşananların tek kazananı –devletler açasından- Türkiye olmuştur. Bu kazanımın
sürmesi bazı tereddütleri göz hiçbir zaman akıldan çıkarmamak lazım..Yani;
1-
Ankara-Şam(yeni
hükümet için) koridorunun sağlam şekilde kurulması ve işletilmesine bağlı. Aksi
halde Netanyahu’nun şimdilik yaşadığı buruk sevinç gerçek bir neşeye
dönüşebilir.
2-
Ayrıca
bu devasa Suriye coğrafyasındaki kaostan
istifade ile Avrupa’ya kaçmaya çalışanların geçiş güzergâhı olma olasılığını da
göz önünde bulundurmakta fayda var.
3-
Trump’ın
Washington'daki göreve başlama törenine sözde "Kürt Halk Öz Savunma Birlikleri lideri" olarak gördüğü terörist Mazlum Kobani'yi davet ettiğini göz önünde bulundurmak ve Amerika’nın her an
gizli bir ajandasının olabileceğini göz önünde bulundurmak hayati öneme sahip..
Yorumlar
Yorum Gönder