Kayıtlar

“Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitirir.”

  “Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitirir.” Gündemlerimiz o kadar yoğun ki, zayıflamaya etkisi olsa, inanın Türk Milleti’nin erkekleri filinta gibi, kadınları ise Madonna gibi olurdu. Ne var ki şanssızız, maalesef zayıflamaya etkisi yok. En azından fiziki zayıflamaya.   En azından diyorum çünkü gündemin yoğunluğuna paralel olarak “zihinsel zayıflama”   kendini kuvvetlice hissettiriyor. O kadar ki zihnin susuzluğu “pembe rüyalar fırtınası”na dönüşebiliyor. Ama şu da bir gerçek ki “Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitiriyor” Zihinler o kadar yorgun ve o kadar “zayıf” ki, bu zayıflık,hayranları tarafından (kendisine dahi yaramayacak bir söylem olmasına rağmen) bir gündemde olan birinin tarihimizin, hatta Dünya tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Fatih Sultan Mehmet’e benzetilmesine, benzetilmekle kalınmayıp birebir, eş değeriymiş gibi tanıtılmasına kadar gidebiliyor. Benzetilen Sayın Belediye Başkanı’nın eşdeğeri kim peki? Hani ...

İnsana Dair.. Eski Günleri Özleyen Bir Nesil Olmaktan Çıkın..

  İnsana Dair.. Eski Günleri Özleyen Bir Nesil Olmaktan Çıkın.. Yaşadığımız her günü bir öncekiyle kıyaslamak yapımızda var. Geçmişi geçmişte yalnız bırakamayız çoğu zaman. Yara bere olsa dahi geçmiş, şimdiki zamanımızın değerini anlamakta bir ölçü olur. Zaman zaman eskiye özlem duyarız; hatta   “şu günleri bir atlatsam” diye şikâyetçi olduğumuz günleri bile özlediğimiz olur. Ancak bizi neyin beklediğini bilmediğimizden, gelecek, yaşanmışlıklar kadar heyecanlandırmaz bizi. Belki geleceği düşünmemeyi, plan kurmamayı, vizyon belirlememeyi ruh sağlığımız için gerekli gördüğümüzdendir heyecansızlığımız.  Ya da “yaralı bir yaşanmışlıktan daha kötü ne olabilir ki” sorusunun gelecekte bizi rahatlatmasındandır. Oysa “geleceğin geçmişten daha insaflı” olacağının garantisi yoktur. Ve çoğu zaman gelecek geçmişten daha acımasız çıkar;geçmiş günlerin telafisine izin vermez. Bunu tahmin ediyor olmalıyız ki, her zaman eskiden kalan güzel günlerimizi isteriz. Geleceğin hayali...

Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan..

 Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan.. Bazı liderler vardır ki muhaliflerini fikren kısırlaştırır;fikir üretemez hala getirirler. Her söyleme alenen karşılık vermezler. Zaman zaman, planlı olarak söylemlerini uzak zaman dilimlerine yayarlar.   Ancak yönetimde o denli etkin değişimler yaparlar ki ne söyleyeceğinden çok ne yapacakları merak konusu olur.   Rakipleri ne yapacağını kestiremez. Çoğu zaman “tongaya” düşerler;attıkları ok büyük ölçüde hedefi ıskalar. Onlar da sahip olduklarını yitirmemek adına, ya okun hedefi vurduğuna, ya da vurmak üzere olduğuna   birilerini   inandırmaları gerekir. “Hedefi gördüm attım ama rüzgâr çok şiddetliydi!” gibi mesajlar onlar için genelde kurtarıcı mesajlar olur. Örneğin gündemimizde yer alan Afganistan’da Türk askeri bulundurma konusunda, liderin” eğer..”le başlayan cümlesine “kesnllik” kazandırıp, “Türk askeri kimsenin taşeronu değildir.. Orda kalmak için pazarlıkta ne vaat ettin” şeklinde karşılık veren muhal...

15 Temmuzdan Sonra Sandık ki..

  15 Temmuzdan Sonra Sandık ki.. Sandık ki!15 Temmuz Darbe Girişimi bastırıldıktan sonra  ABD’nin uşakları kendi karaktersizliklerinin farkına varıp “öz eleştiri”de bulunacaklar!   Yine sandık ki! “sığınmacılar”a bakarak vatansızlığın ne demek olduğunu anladılar ve vatanlarına ne pahasına olursa olsun sahip çıkacaklar!     Putin'in danışmanı Alexander Dugin, "Türkiye’de Amerikan ajanları cirit atıyor" dediğinde bu ajanları “James Bond” gibi düşündük. Zaman geçtikçe CIA’nın James Bond’larının değil, CIA’nın kuklalarının cirit attığını gördük ve görüyoruz.   Sanki 15 Temmuz Darbe Girişimi anlamadığımız bir biçimde başarılı olmuştu; hiç olmadıkları kadar cesurca, hiç olmadıkları kadar nankörce ve hiç olmadıkları kadar karaktersizce, meydanlarda,sosyal mecrada gövde gösterileri düzenliyorlar.   Cesaret aldıkları jeopolitik gücün kendilerine ne vaat ettiğini bilemem ama öyle görünüyor ki vaatten de öte şartlandırıldıkları bir şey var: Cu...

Dünya’da CIA’nın Girmediği Ülke Kaldı mı?

  “Dünyanın her yerinde herhangi bir günde bir erkek, bir kadın ya da çocuk büyük ihtimalle hükümetinin veya silahlı siyasi gurupların eliyle yerinden edilecek ,işkence görecek, öldürülecek ya da ‘kaybolacaktır.’ ABD’nin bu suçlarda payının olduğu durumlar, olmadığı durumlardan daha fazladır.” ( Uluslararası Af Örgtü, 1996) Dünya’da CIA’nın Girmediği Ülke Kaldı mı? Devletleri dizayn etme görevini kendine misyon edinen bu devletin öncelikle kendi kamuoyunu dizayn etme çabasına kısaca bir göz atalım: Soğuk Savaş Dönemi’nde başladı   Amerika’nın “dünyanın karakolu” olma hevesi. Algı yönetimini çok iyi sürdüren bir ekibi vardı. Çok uzaklarda insanlık dışı faaliyetlerinden kendi kamuoyu haberdar olmamalıydı; olsa dahi o faaliyetlerde bulunanları kahraman olarak görmeliydiler. Bunun için halkın “tehdit algısı” canlı tutulmalıydı. Üstelik her an, her saniye. Önce Sovyetlerin Komünizm’i ve nükleer saldırı olasalığı işlendi halkın zihnine. Kırk yıl kazındı bu “tehdit”algı...

“Araplaşıyoruz”dan “Talibanlaşacağız”a.. “Korku”nun Gücü..

Resim
  “Araplaşıyoruz”dan “Talibanlaşacağız”a.. “Korku”nun Gücü..   “Korku” hayatın pek çok alanında yaşamı sürdürmek için gerekli bir dürtü olarak ortaya çıkmıştır. Adeta hayatta kalma dürtüsünü besler korku. Korkunun bu besleyiciliğini sosyologlar, psikologlar fark eder de siyaset fark etmez mi? Mümkün mü bu? Tabi ki değil.   Siyaset “korku”nun insan hayatını nasıl yönlendirdiğini fark ettiğinde, bunu en anlamlı biçimde kullanmaya karar verdi. İktidarlarını güçlendirmek için hegemonya aracı olarak kullanması gibi.   Zamanla siyasetin güç unsuru haline gelen bu evrensel duygunun etkisini hiçbir zaman azaltmak istemediler. Azalmaya yüz tuttuğunda yapay korkular ürettiler ve bu yapay korkuya odaklı senaryolar yazdılar.   Soğuk savaş döneminde ABD’nin öncelikle kendi halkını, ardından dünya halklarını kendisine   muhtaç, ihtiyaç sahibi köle görünümlü halk oluşturmak için en acımasız senaryolarla kaleme aldıkları “komünizm” korkusunu,...

Hitler Ve Stalin Kozlarını Paylaşıyor.. -Stalingrad Muharebesi- (Bölüm 2)

Resim
  “Bu Stalin’in   ‘kavrulmuş toprak’ politikasıydı.” ‘Bize kim kılıçla gelirse, kılıçla ölür.( Aleksandr Nevsky)   Hitler Ve Stalin Kozlarını Paylaşıyor.. -Stalingrad Muharebesi- (Bölüm 2) Bu sırada Tank üretimine de başlayan Stalin, Alman ordusunun ilerlemesine karşı başarısız olan çok önemli 10 generalini acımasızca idam etti. “Kış kadar acımasızdı” denilmişti Stalin için. Hitler “General Kış”a karşı büyük kayıplarına rağmen kafasındaki planı uygulamakta kararlıydı; güneye, Ukrayna’ya inerek Sovyetlerin tahıl ambarını yaktıktan sonra Kafkas petrollerini ele geçirip Sovyetleri haritadan silmek. Bu hedefe ulaşmak için ise zorlu bir engeli daha aşmak gerekir; bir endüstri şehri olan Stalingrad’ı.. Nitekim Führer’in talimatı kesindi: “Stalingrad kesenlikle yerle bir edilmeli, endüstri şehri olmaktan çıkartılıp ağır silah ve sanayileri yok edilecektir..” Bu sırada Stalin çiftçilerine şöyle bir çağrıda bulundu: “Kaçın! Evlerinizi ve tarlalarınızı yakın! Geri...