Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan..

 Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan..

Bazı liderler vardır ki muhaliflerini fikren kısırlaştırır;fikir üretemez hala getirirler. Her söyleme alenen karşılık vermezler. Zaman zaman, planlı olarak söylemlerini uzak zaman dilimlerine yayarlar.  Ancak yönetimde o denli etkin değişimler yaparlar ki ne söyleyeceğinden çok ne yapacakları merak konusu olur. 

Rakipleri ne yapacağını kestiremez. Çoğu zaman “tongaya” düşerler;attıkları ok büyük ölçüde hedefi ıskalar.

Onlar da sahip olduklarını yitirmemek adına, ya okun hedefi vurduğuna, ya da vurmak üzere olduğuna  birilerini  inandırmaları gerekir. “Hedefi gördüm attım ama rüzgâr çok şiddetliydi!” gibi mesajlar onlar için genelde kurtarıcı mesajlar olur.

Örneğin gündemimizde yer alan Afganistan’da Türk askeri bulundurma konusunda, liderin” eğer..”le başlayan cümlesine “kesnllik” kazandırıp, “Türk askeri kimsenin taşeronu değildir.. Orda kalmak için pazarlıkta ne vaat ettin” şeklinde karşılık veren muhalif liderler, aynı liderin Türk askerinin çekildiğini söylemesi karşısında muhtemelen kendilerini asansör boşluğuna düşmüş hissetmişlerdir.

Aslında bu durum onların,  enformasyon sahasını ne kadar etkisiz biçime kullandığını gösteren bir durumdur.

Düştükleri bu boşlukta, lideri takip etmeleri o kadar güçleşir ki, bu durum onların zaman zaman psikolojik çöküntü yaşamlarına bile sebep olur.

 Enformasyon sahasını ne kadar iyi kullanırlarsa kullansınlar sonuç alamayacaklarını gördüklerinde ise boşluktan yukarı çıkabilmek için dezenformasyon ipine sarılırlar.  

Bu ip, kopan asansör halatından daha sağlam gibi görünür ama neticede pamuktan üretilmiştir. Güneş gördüğünde zayıflaması olasıdır; beklenmedik anda da kopma tehlikesi vardır.

Çünkü dezenformasyonu uluslararası ilişkilerde kullandığınızda, sahip olduğunuz güce göre, uzun zaman olumlu geri dönüşler alabilirsiniz. Ama “ulus içi” ilişkilerde bu metodun başarılı olmuş şekli kısa ömürlüdür;Güneş ışını görene kadardır.

Ama yine de ilk basamaklarda oldukça etkilidir. Ne de olsa “Bütün insanlar doğaları gereği bilmek isterler.” Neyi, nasıl bilmek istedikleri belki önemlidir ama “militarizm”in ağır bastığı ruha sahip olanlar için, “neyin” “nasılın” hiçbir önemi yoktur.

Onlara duymak istediklerini söylemeleri yeterlidir. Ve bu, bir süre onlara güç de verir; morallerini yükseltir ve bağışıklık sistemleri bundan olumlu biçimde etkilenebilir.

Genelde “hakikat ile yalanın” aynı formatta olduğunu düşünürler ve kendilerini böyle avuturlar. Örneğin iki denklem düşünün! Biri doğru biri yanlış. Ama sonuçta her ikisi de denklem. Ya da bir ifade hatalıyken diğeri değildir, ama sonuçta ikisi de ifadedir, gibi.

Yalan ve dezenformasyon bu formatı çok bozmadığından çoğu zaman işe yarar. Ancak dezenformasyonda asıl olan beyin yıkamak değil, sizi korkuyla, belirsizlikle ve şüpheyle felce uğratmaktır.

Bu, “yalan söylemek”ten ziyade çarpıtılan ifadenin üzerinde basık bir bulut kümesi oluşturarak o ifade ile ilgili varılacak her yargıyı kuşkulu, taraflı ve yabancı hissettirme stratejisidir. Bu stratejide gerçeği yavş yavaş öldürürsünüz. Gerçeğin ölümü kaygının ortaya çıkmasına neden olur. Fakat gerçeği öldürene kadar, yoğun bir yalan söyleme motivasyonunuzun olması gerekir.

 İşte o zaman sabırla size şartsız inanmaya hazır olanları,  gerçeğin öldüğüne inandırabilirsiniz. İmaj önemli değildir bu stratejide. Neticede “kötü imajı savunmak” bundan daha kolaydır.

Eğer karşı taraf, kamuoyunu yeterli biçimde bilgilendirmiyorsa, gerçeğin ölümü çok daha kısa sürer. Çünkü “bilgilendirici özelliğini kaybeden bir enformasyon” var olma gerekçisini kaybeder.

Eğer bilgi alma kanaları tamamen kapatılmazsa bilgilerin dezenformasyonla doldurulabilmesinin ve rakiplerin ıspatlanamaz bir çok iddiaları havada kalacak ve takipçilerin kendisine kuşkuyla bakmasının  önü açılacaktır.

Örneğin, İktidar için “Biden ile Erdoğan arasında göçmen anlaşması yapıldı” iddiasını ortaya atan Muhalefet Partisi Lideri’nin iddiasının, kaynağından yani ABD ‘den gelen haberle yalanlanması ve bu kaynaktan yapılan açıklamanın kamuoyuyla paylaşılması dezenformasyonla olan mücadelenin başarılı sonuç verdiğini gösterir.

Fakat bazı durumlarda ne yaparsanız yapın, hangi belge ve bilgileri paylaşırsanız paylaşın yalan söyleyenle mücadelenizde sonuç alamayabilirsiniz.

Dikkat edin ‘yalanla mücadelede’ demiyorum; ‘yalan söyleyenle’ mücadelede diyorum.

Bunlar “yalan”larını ısrarla sürdürmekle kalmayan, birçok yalanı birbiriyle karıştırıp meydanlarda coşkuyla bağıran ve bir bakıma sevenlerini o an mutlu etmeyi başaran siyasi kişiliklerdir.

Bu ısrarlı yalan söylemenin alışkanlık olduğunu düşünüyorsanız yanlıyorsunuz.

Çünkü bu ısrarlı yalan söyleme, önceden planlanmış şekliyle uygulamaya konulan ve çoğunlukla gizlenmiş bir hayatın unutulana kadar örtülü kalmasını sağlamayı amaçlayan kendilerince “ustaca” olarak görülen bir stratejinin uygulanmasıdır. Ve oldukça kararlı yürütülmesi gereken bir stratejidir.

Son olarak R. Allendy'in bir tespitine yorum yapmadan yer verip yazımı tamamlayayım:

R. Allendy' e göre, yalana neden olan 4 etken: aşağılık duygusu, suçluluk duygusu saldırganlık ve kıskançlık.

Hangisi siyaset için geçerli siz yorumlayın!

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..