Dünya’da CIA’nın Girmediği Ülke Kaldı mı?
“Dünyanın her yerinde herhangi bir günde
bir erkek, bir kadın ya da çocuk büyük ihtimalle hükümetinin veya silahlı
siyasi gurupların eliyle yerinden edilecek ,işkence görecek, öldürülecek ya da ‘kaybolacaktır.’
ABD’nin bu suçlarda payının olduğu durumlar, olmadığı durumlardan daha fazladır.”
( Uluslararası Af Örgtü, 1996)
Dünya’da CIA’nın Girmediği Ülke Kaldı
mı?
Devletleri dizayn etme görevini kendine
misyon edinen bu devletin öncelikle kendi kamuoyunu dizayn etme çabasına kısaca
bir göz atalım:
Soğuk Savaş Dönemi’nde başladı Amerika’nın “dünyanın karakolu” olma hevesi. Algı
yönetimini çok iyi sürdüren bir ekibi vardı.
Çok uzaklarda insanlık dışı
faaliyetlerinden kendi kamuoyu haberdar olmamalıydı; olsa dahi o faaliyetlerde
bulunanları kahraman olarak görmeliydiler.
Bunun için halkın “tehdit algısı” canlı tutulmalıydı.
Üstelik her an, her saniye.
Önce Sovyetlerin Komünizm’i ve nükleer
saldırı olasalığı işlendi halkın zihnine. Kırk yıl kazındı bu “tehdit”algısı.
Sovyetler çöktüğünde yeni yapay
tehditler bulmak gerekliydi; bulundu.
Uyuşturucu üreten” ülkeler ve “terörün
kaynağı” olan ülkeler..
Bu yapay tehditler hep binlerce kilometre
uzaklarda arandı ve hedefler belirlendi.
Halkı hiç sorgulamadı: Binlerce kilometre uzakta ne işimiz var? Diye. Zihinlere kazınan başka bir şey daha vardı; Amerika’nın, dünyanın ulusal güvenliğinden sorumlu olduğu. İnandırılmışlardı. Asla itiraz etmediler. Ruhları okşandı.
11 Eylül, bu yapay tehditleri haklı
çıkardı adeta halkın gözünde. Kaçınılmaz bir fırsattı. Artık füze savunma
programını arttırmanın önünde bir engel kalmamıştı; çünkü hedefte terörist ilan
ettiği devletler vardı ve bu fukara devletler tarafından her an
vurulabilirlerdi(!).
Başta Irak ve İran olmak üzere,Somali hatta
Kuzey Kore haritada hedef olarak belirlendi ve “terörizme karşı haçlı seferi”ni
başlattığını tüm dünyaya ilan ettiler.
Kamuoyunu o denli hazırlamışlardı ki;
Afganistan’ın bombalanmasını eleştiren kim olursa olsun cezalandırılması halk
için “olması gereken” bir şeydi. Yeri geldi ünvanları söktüler,yeri geldi
sokağa çıkamaz hale getirdiler onları.
Halkı, okullarda okutulan “Amerikan
demokrasisi, Amerikan modernliği, Amerikan iyiliği” masallarıyla büyümüştü.
Asla terör eylemlerini yaptıklarının bir karşılığı olarak görmediler ve
görmeyeceklerdi.
Sadece kendi halkını inandırmakla
kalmadılar, dünya halklarınının büyük bir kısmını da inandırmayı başardılar.
Kendilerini komünizme karşı koramaya söz veren ülkeler ve ülkelerin halklarına “Amerikan masalları”nı
izletip zihinlere kazıdılar.
Oluşturdukları “yapay korku”yu halkların
damarlarına işlemeyi başardılar.
“Bütün kadınları erkeklerden korumak
için gene erkeklere ihtiyaçları olduğuna” inandırdılar adeta.
Artık dünyanın “polis devleti”dir. 40’ın
üzerinde yabancı hükümeti devirdiler. OOnlarca milliyetçi ya da halkçı hareketi
ezdiler. En acımasız biçimde yaptılar.
Tepki almadılar; çünkü yenidünya
düzeninde her şeyin daha düzenli ve iyi olacağına inandırmışlardı halkaları.
“1940’lı yıllarda 60 bin personelini
kimyasal madde üzerinde yapılan testlerde denek olarak kullanan” bir devletin
başka halkalara nasıl davrandığını siz hayal edin!
“90’lı yıllarda Körfez Savaşı’nda binlerce
Amerikan yani kendi askerinin ölümcül hastalıkla ülkelerine döndüğünü”
düşünürseniz hayaliniz dehşet verici olmaya başlar.
Tarihler 1979’u gösterdiğinde ABD’nin
zemin oluşturduğu Sovyet işgaliyle Rusları Afgaistan’da bataklığa saplamayı
başardılar. Nitekim bu zemin hazırlamayı Jimmy Carter’ın güvenlik danışmanı Brezezinski
övgüyle anlatmıştı “pişman mısınız?” diye sorulan bir soruya karşılık:
Şöyle demişti Brezezinski:
“Neden pişman olayım? Bu gizli operasyon
harika bir fikirdi. Rusların Afganistan tuzağına düşmesi sonucunu doğurdu; siz
benim bundan pişmanlık duymamı mı bekliyorsunuz?”
Brezezinski’nin Bhsettiği gizli
operasyon, Sovyet işgalinin aylar öncesinde oradaki mücahitlere yaptıkları
gizli yardımlardı.
Onun deyimiyle “Sovyetlerin Vietnamı”nı
yaratmışlardı adeta. Ve bundan keyf alan bir güvenlik danışmanları vardı.
Ortaçağ’ın “Kazıklı Voyvodası’ydı adeta kendisi.
Sadece zevk alan Brezzinski değildi
elbette. Sonrakilerin de ondan hiç farkı olmadı. Örneğin Irakta yarım milyon
çocuk ölmüştü ve bu bedelin gerçekten değip değmediği sorulduğunda “elbette
değer” cevabı alınmıştı.
Tarihler 98’i gösterdiğinde Güney Afrika
ülkesine el atacak ve Amerikan şirketlerinin ürettiği AIDS ilaçlarını almaması
durumunda yaptırım uygulayacağını açıkça söyleyecekti.
Onlar için “utanç”ın İngilizce ’de hiçbir
karşılığı yoktu. Bu utançsızlıkla 91’de
Irak’ı bombaladıklarında “sivil bir sığınağı nükleer silahla vurup” yüzlerce
kadın erkek ve çocuğu yakıp kül etmişlerdi. Eğer Amerika’nın ulusal güvenliğini
tehdit ediyorlarsa bu ölümlerin çok da önemi yoktu.
Propaganda aracını çok iyi kullanıyorlardı
bu vahşeti yaparken. Tıpkı 2.Dünya Savaşı’nda teslim olmayı kabul eden
Japonların teslim isteklerini göz ardı edip atom bombası attıkları vahşetin
sebebini o günkü halkına mâkul bir sebep olarak sundukları gibi..
Düşmanlar bu “katil devlet” için çok
önemlidir. Düşmanları sonsuz olmalı,
tehdit edeni hiç tükenmemeli.
Hiç birinin olmadığı bir gün olursa,
hemen devreye şüpheli paketler giriyor ve Washington”da boy gösteriyordu.
Zihinler canlı tutulmalıydı.
Dünya’nın “polis şefi” olan devlet on
binlerce kilometre uzaktaki devletleri yönetmeyi kendine amaç edinmişti. Bunlardan
sadece birkaçına bakalım:
-Yunanistan’da KYP adlı iç güvenlik
örgütü kurmuş ve bu örgütün korkunç katliamlarına sessiz kalmıştı.
-1950’lerde İran’a el atmış ve bu ülkede
İran güvenlik servisi SAVAK’ı İsrail’le beraber kurmuş ve de bu yapının
elemanlarına işkence tekniği eğitimi vermişlerdi.
-Yine 1950’lerde Almanya’ya sızan CIA
Sovyet lehine çalışanları Almanya’nın göbeğinde “Münih’te işkencelere tabi
tutmuştu.
-1967’de Castro karşıtları CIA ile bir
olup sorgulama merkezleri kurmuşlardı.
-Uruguay’da, ABD Kamu Güvenliği Bürosu
çalışanlarından bir gurup polis ve işkence eğitimi verdi.
-Aynı uygulamayı aynı yıllarda Brezilya’da
sürdürdüler. Guatemala’da olanları yazmaya bile gerek yok..
-1980’de El Salvador’da çıkan bir isyanı
bastırmak için CIA’dan yardım istendiği gizli bir bilgi değildi.
-Filipinlerde ABD Silahlı Kuvvetleri
solcu Huk Kuvvetlerine karşı savaşmaktan çekinmedi.
-Arnavutluk’ta rejim karşıtı
gerillaların ülkeye sızmasını sağlayarak komünist hükümeti yıkmaya çalıştı ve
yüzlerce kişinin ölümüne sebep oldu.
-1953’te İran Başbakanı Musaddık’ı
devirip İran Petrollerinin üstüne
konmayı ya da işletme hakkına sahip
Britanya perol şirketini güçlendirmeyi başardı.
-Endonezya’da kendi istedikleri hükümeti
getirmek için oldukça yüklü miktarda para dağıtmakla kalmadı, ülkenin lideri
Sukarnu’ya suikast düzenledi.
-CIA onlarca Amerikan vakfını, yardım
kurulusunu ve benzer kuruluşları, kendi kurduğu birkaç örgütü, Batı Avrupa’daki
çeşitli örgütlere yaptığı ödemelerde aracı olarak kullandı. Özellikle siyasi
partiler, dergiler, haber ajansları, öğrenci gurupları gazeteciler ve
sendikalar bu yardımlardan faydalananlardı.
-Kamboçya’da hoşlanmadıkları Prens
Sihanuk’u devirmek için bir çok militan gurup oluşturan CIA bunda çok başarılı
olamadı.
-Fransa C.Başkanı De Gaulle’nin Cezayir’in
bağımsızlığını tanıma kararlılığına karşı CIA’nin burada bile bir askeri darbe hazırlığı
yaptığı söyleniyor.
Velhasıl CIA’nın başarılı veya başarısız
operasyonlarına maruz kalmayan ülke herhalade dünyada kalmamıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder