Kayıtlar

Nerdeyse Her Ülkenin “Kanlı 1 Mayıs”ı vardı; 1 Mayıs 1944 Kaisariani Katliamı.

  Nerdeyse Her Ülkenin “Kanlı 1 Mayıs”ı vardı; 1 Mayıs 1944 Kaisariani Katliamı. Bizim için “kanlı 1 Mayıs” deyince aklımıza 1 Mayıs 1977 tarihi gelir. Vahşetin yaşandığı o günü merak edenler, hakkında az-çok bir şeyler bilir. Ama karşıma çıkan ilginç ve trajik bir “Kanlı 1 Mayıs”   da Atina’nın Kaisariani banliyösünde gerçekleştirilmiş. Hem de ateş poligonunda ve 200 kişi.. Yunanlılar bu katliamın yaşandığı Pazar günü için “lk kim şarkı söylesin diye ilk kime ağlayayım” şeklinde ağıtlar yakmıştı. 1Mayıs’ın işçi Bayramı olarak kutlanmasına sebep olan 1886’daki “Chicago Vanguard Ayaklanması” sonrasında çeşitli ülkelerde yapılan etkinliler “gizemli eller” tarafından bir şekilde kanla yıkandı. İşte bu kanla yıkanan o etkinlik günlerinden biri de Yunanistan’da 1 Mayıs 1944 tarihiydi. Fakat bu defa çok da gizemli değildi. En azından bizdeki “gizemli vahşet” kadar gizemli değildi. Yunanlılar 1 Mayıs 1944’ü “Yunan tarihinin en sert ve en kanlı günü” olarak hafızalarına ka...

ABD'nin "Milenyum Solculuğu"ve Devşirilen  Türk Tipi Solculuk..

  ABD'nin "Milenyum Solculuğu"ve Devşirilen  Türk Tipi Solculuk.. Amerikan solculuğu derken elbette Amerikan solcularını kast etmiyorum. Benim zihnimde Amerikan solculuğu ayrı bir şey Amerika’daki solcular ayrı.. Amerikan solcuları son on yıla kadar benim “Türk tipi solculuk” dediğim solculukla neredeyse tamamen zıt fikri savunurlar. Örneğin İsrail Filistin olaylarında, tanıdığım Amerikan solcuları kendi devletlerine karşı çıkar ve Filistin’i savunur. İsrail’i işgalci olarak niteler. Hitler zulmüne de en önde karşı çıkar. Bu anlamda ilkeli ve tutarlı olduğunu söyleyebilirim. Fakat bizim “Ortadoğu solu” ve “Türk tipi sol” bu noktada dahi ilkeli bir tavır sergileyememişlerdir. Ama dediğim gibi bu durum son yılların Amerikan solcuları için geçerli mi ondan çok emin değilim. Amerika milenyum çağı dediğimiz 2000’lere kendi kapitalist süzgecinden geçirdiği yeni bir sol anlayış devşirerek girmişti.   Kapitalizmi en vâsi, en katı şekilde uygulayan bir ülke olan ABD’nin ...

İnsan Hakları Çalışmasının 'Vaftiz Babası' Kenneth Roth

  İnsan Hakları Çalışmasının 'Vaftiz Babası' Kenneth Roth Avrupa’da  böyle biliniyordu Roth. Ancak görevinden istifa ettiğini duyurdu bu günlerde. Peki Kenneth Roth kimdi ve hangi görevinden istifa etmişti? Kendisi İnsan Hakları İzleme Örgütü Başkanı idi. Başkanlığı sürecinde gerçek anlamda bir insan hakları savunuculuğu yaptığı görüntüsü verse de   Türkiye’nin sosyolojik ve jeopolitik risklerini iyi analiz edemediğinden Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili ön yargılı bir tavır içinde bulunduğu muhakkak. Ülkemizle ilgili kısma gelmeden önce biraz tanıyalım bu muhteremi: Kenneth Roth ‘un yönetimindeki İnsan hakları İzleme Örgütü’nün bütçesi 7 milyon Dolardan 90 Milyon Dolara yükselmiş. İlk etapta mücadele ettiği konuların başında ‘çocuk askerler’, ‘iş yerlerindeki tacizler’, ‘misket bombaları’ ve ‘kara mayınlar’ gibi insanlık adına olumsuzluk doğuran konulardı. Direktör olduğu 1993 yılından bu yana altına imzalarımızı atacağımız birçok mücadelenin içinde...

Kimyasal Silah Kullanılan İlk Savaş: Ypres Muharebesi

  Kimyasal Silah Kullanılan İlk Savaş: Ypres Muharebesi Belçika’nın bir toprağı olan Ypres Birinci Dünya Savaşı’nın acılarından en fazla nasiplenmiş beldelerden biridir. Alman topçularının taş üstünden taş bırakmayana kadar bombaladığı bu Flman    belediyesi, stratejik açıdan oldukça önemliydi; çünkü ikmal sağlayan limanların güvenliği buradan geçmektedir. Württemberg Dükü Albrecht komutasındaki dördüncü Alman Ordusu büyük kayıplar vererek şehre doğru ilerliyordu. Almanlar için o kadar önemli bir şehirdi ki İmparator II. Wilhelm bile şehrin düşüşünü ve işgalini izlemek için bölgeye gelmişti. Şehrin düşüşünün an meselesi olduğu zamanda Fransız kuvvetleri yardıma yetişmişti. Almanlara karşı şiddetli bir direniş sergileyen şehir halkı, baraj kapaklarını açmış, Fransızlarla birlikte adeta Almanları bir miktar püskürtmeyi başarmışlardı. Yapılan kanlı muharebe kış şartlarının ağırlığı nedeniyle siper savaşlarına dönüşmüştü. Toprağın kanla sulandığını yazar tarihçiler. Alman kuv...

Zelensky ve Kolomoisky..

  Zelensky ve Kolomoisky.. Biz Zelensky güzellemesidir gidiyor. Bu ‘güzelleme yarışına’ bizdeki bazı medya kuruluşlarının ve bazı ekran yüzlerinin de katılması aslında öyle yabana atılacak bir katılım değil.   Dünya’nın “Batı” olmaksızın içi boş bir kavanoza benzeyeceğini düşünenler tatbikî Batı’nın izinde gitmeye adayacaklardır kendilerini. Onlar için gelenek-görenek,örf-adet veya Türk –İslam Kültürü gibi kavramların çok önemi yok. Haliyle   Batı beslemeli bu zihniyetten çok fazla “milli” duruş beklemeyin. Yere göğe sığdıramadıkları Zelenky’ye gelince.. Bu kahramanımız “komedi kulübü” adıyla bilinen sahne şovları yaparken öyle etkileyici, zekice espiri kabiliyetine sahip biri değildi aslında. Kahramanımızın oldukça “vasat bir komedyen” olduğunu anlamanız için Türk-İslam kültürüyle ve C. Başkanımızı alay konusu yapan şovunu izlemeniz yeterli. Kahramanın tedarikçileri kendisinin ne kadar kullanılışlı olduğunu fark ettiklerinde kendisini ekranla tanıştırmakta geç ka...

Ukrayna Halkı Batı’nın Popülist Söyleminin Bedelini Ödüyor..

  Ukrayna Halkı Batı’nın Popülist Söylemlerinin Bedelini Ödüyor.. Günlerce ezilen bir milletin ülkelerinden kaçış hikâyelerini izliyoruz. Ama bizim Avrupa izleyicileriyle aramızda bir fark var; biz günlerce değil yıllar ve yıllarca izliyoruz ve ayrıca biz, izlemek zorunda kaldığımız acınası hikâyelerin canlı tanıklarıyız. Batı dış politikasının karaktersizliğinin, bir gün sadece bizleri ekran başına kilitlemekle kalmayacağını, kendi kamuoyunu da ekranlara bakarak hüzünlendireceğini tahmin ediyorduk. Ama bunun “mavi gözlü çocuklar” üzerinden olacağını pek düşünemezdik. Batı dış politikası ile ilgili geçmişte aklımda kalan önemsediğim bir cümlelik analiz   şuydu “Batı dış politikası kelimelerin sihirli işlevine dayanır: bir şey söylemek, bir şey yapma ihtiyacının yerini alır.” Oldukça anlamlıydı bu cümle benim açımdan. Batı’nın yapmaya istekli görünüp de yapmak istemediği eylemlerin boşluğunu dolduran bir cümleydi “bir şey söylemek, bir şey yapma ihtiyacının yerini alır....

“Beyaz Saray Baskını” Sonrası Prestij Arayışı..

  “Beyaz Saray Baskını” Sonrası Prestij Arayışı.. Aslında bu gün yaşananların işaretini Amerika’nın dünyaya rezil olduğu” Beyaz Saray Baskını”nda vermişti Biden. “En kısa zamanda kaybolan prestijimizi yeniden kazanacak ve Dünya’ya demokrasiyi getireceğiz” dediğinde o gün kü beklentim bir yıl içinde kuvvetle muhtemel Müslüman bir ülkede gerçekleşecek bir insanlık dramıydı.   Ancak Irak işgalinin yanıltıcılığı ABD’ye olan güveni sarsmış olacak ki inandırıcı olabilmek için başka bir coğrafyayı hedef alıp kaybolan prestijini AB’yi kendine “kul” yapmak için harekete geçti. Bunun için ortamı hazırlayan ise sözde düşmanları Rusya oldu.Kanaatim odur ki,yıllar öncesinden, Rusya’nın Dombass Bölgesi’nde yaptığı emperyalist faaliyetlerine güçlü ses çıkarmayışının   altında yatan neden kaosa ihtiyaç duyduğu dönemde bunu kullanmak isteyişidir. Amerikan emperyalizminin aklının bir ürünüdür bu. Dünya devletlerini, yeniden Soğuk Savaş’ın argümanlarıyla kendine muhtaç hale getirmek...