Ukrayna Halkı Batı’nın Popülist Söyleminin Bedelini Ödüyor..
Ukrayna Halkı Batı’nın Popülist Söylemlerinin Bedelini
Ödüyor..
Günlerce ezilen bir milletin ülkelerinden kaçış hikâyelerini
izliyoruz. Ama bizim Avrupa izleyicileriyle aramızda bir fark var; biz günlerce
değil yıllar ve yıllarca izliyoruz ve ayrıca biz, izlemek zorunda kaldığımız acınası
hikâyelerin canlı tanıklarıyız.
Batı dış politikasının karaktersizliğinin, bir gün sadece
bizleri ekran başına kilitlemekle kalmayacağını, kendi kamuoyunu da ekranlara
bakarak hüzünlendireceğini tahmin ediyorduk. Ama bunun “mavi gözlü çocuklar”
üzerinden olacağını pek düşünemezdik.
Batı dış politikası ile ilgili geçmişte aklımda kalan önemsediğim
bir cümlelik analiz şuydu “Batı dış
politikası kelimelerin sihirli işlevine dayanır: bir şey söylemek, bir şey
yapma ihtiyacının yerini alır.”
Oldukça anlamlıydı bu cümle benim açımdan. Batı’nın yapmaya
istekli görünüp de yapmak istemediği eylemlerin boşluğunu dolduran bir cümleydi
“bir şey söylemek, bir şey yapma ihtiyacının yerini alır.”
Ağustos 2013’ten bu yana Suriye'deki Esad diktatörlüğü kendi nüfusuna
kimyasal silahlar ateşliyor . 2000'den fazla insan ölüyor. ABD Başkanı Barack
Obama, daha önce Suriye'de kimyasal silah kullanımını "kırmızı çizgi"
olarak tanımlıyor ancak hiçbir sonuç yok;söylem icraatın yerini doldurmuş
oluyor.
Sadece aylar sonra Rusya Kırım'ı ilhak ediyor; Batı protesto
edip sonuçlarının ağır olacağını söylüyor. Peki sonuç? Sonuç yok..
Ağustos 2021’de
Taliban Kabil'e ilerler, Hükümetin koruyucusu olan ABD, “sonuçlarına katlanırlar” der. Peki sonuç? Apar topar geri çekilirler ve müttefiklerini kendi başlarının çaresine
bakmaya terk ederler, Taliban ise savaşmadan iktidarı ele geçirir.
Söylemin eylemle eşdeğer olduğunu düşünen Batı, bu düşüncesinin ne kadar yanlış olduğunu anlayacağı
acı tecrübeyle er geç yüzleşecekti; öyle de oldu. İşte Putin, bu “ahmakça”
düşüncenin bedelini Batı’ya ödeterek düşüncenin yanlışlığını acı bir şekilde
tecrübe etmelerini sağladı.
Putin’i hafife alanlar ne kadar ağır bir kişilik olduğunu
anladıklarında iş işten geçti. Çünkü Putin onların bu hafif/basit taktiklerini
çoktan görüp eyleme geçmişti. Putin’in
ilk öngörüsü muhtemelen 2008’de oldu.
2008 yılında, Ukrayna ve Gürcistan NATO üyesi olacaktı.
Almanya ve Fransa buna karşı çıktı. Yani sadece” teorik taahhüt” vardı ama
katılım süreci yoktu. Dört ay sonra Rusya, Gürcistan'ın bazı kısımlarını
bünyesine kattı.
Yine “bedeli ağır” olur söylemini, icraatın yerine koyup bu
söylemle yetindiler. Sonuç: Almanya ve Fransa’nın Nato’ya almadığı Ukrayna
Putin’in pençesine takıldı. Eğer o dönemde Ukrayna Nato’ya alınsa yahut süreç
başlatılsaydı muhtemelen bu gün NATO ölü beynini canlandırmak için bu kadar
çabalamayacak “mavi gözlü çocuklar” yollarda sefil olmayacaktı.
Ya da Kâbil savunulsaydı, Esad yerinden edilseydi, Kırım’ın
Ukrayna’da kalması sağlansaydı belki Batı kamuoyu biraz rahatlayacaktı. Ancak
olmadı. Özlü sözlerin hiçbir işe yaramadığını kendileri anlamadı ama Putin
çoktan anladı. Çok değer verdikleri “değerlerine” “tanrının kırbacı” gibi
bindirdi.
Putin son on yıla
yakın Ukrayna'yı parçalama arzusunu
hiçbir zaman gizlememişti. Ancak belâgat yapıp kendileri gibi boş konuştuğunu
sandılar. Hatta Batı,Putin’in son
zamanlarda bilerek söylediği yalanların ne amaçla söylediğini anladığında,
kendini uzun masanın diğer ucunda yalnız oturur buldu. Yani “Yalan söyleyenin hiçbir
söylemini ciddiye almamak gerekir” kuralının kurbanı oldular. İnanmadılar Ukrayna'ya göz kırptığında Putin'e.."Her zamanki gibi yalan söylüyor"diye düşündüler;ya da düşündürtüldüler.
Aslında Putin tarafsız ve askerden arındırılmış bir Ukrayna
çağrısı yaparak halen yalan söylemeyi sürdürüyor. Bu kez ciddiye alınıyor gibi.
Ancak sorun şu: Tarafsız ve da bağımsız bir devleti askerden arındıramazsınız.
Dahası bu devletler genelde savunma içgüdüsüyle hareket ettiklerinden daha
fazla asker bulundurmaya meyillidirler.
Burada tarafsız ve silahsız Ukrayna’dan kastı belki de NATO’dur;onu
bilemiyoruz. Ama biz Batı gibi sabah akşam yalan söyleyen birinin söylediği her
cümleyi ciddiye almamak gibi bir yanlışa düşmeyelim.
Esasında ABD için Batı’nın ne durumda olduğu çok mühim değil.
Onun için, “Dünyanın güvenliğini” üstlenecek rolü almasında yardımcı olan her
eylem mubahtır. Bu coğrafyalardaki insanların, uçsuz bucaksız çölde yiyecek
arayan bir solucandan öte değeri yoktur kendileri için. Dünyanın herhangi bir yerinde çıkacak olan
herhangi bir terör ve yağma olayı ABD’nin varlığını sürdürmesine yardımcı olan
basit ama etkili olaylardır.
Son olarak şunu da söylemeden bitirmek istemiyorum yazıyı:
Bu enli eleştirdiğimiz Batı’dan alınacak dersimiz var maalesef.
Ne mi?:
Ülkemizde kendi dindaşlarımıza sahip çıkmamamızı söyleyen
aklı evveller Batı’nın Ukraynalılar için seferber oluşundan ders çıkarır mı
bilemiyorum. Ama İngiltere kendi dindaşları için Müslüman mültecileri kapmalarından
kovup o kampları daha bakımlı hale getirtip
Ukraynalılar için hazırlıyorsa, Almanya ülkesine göç eden Ukraynalı çocukların
eğitimini dert edinip “bir an önce eğitim sistemine entegre edilmeliler”
şeklinde bir söylemde bulunuyorsa, Fransa “koyu tenli” mültecileri kaderlerine
terk edip Ukraynalılara “iyi”, diğerlerine “serseri” şeklinde hitap ediyorsa, yine İngiltere Ukraynalılar için vizeleri
kolaylaştırıp diğerleri için zorlaştırıyor hatta imkansızlaştırıyorsa bunlardan
çıkaracağımız derslerin olduğu apaçık.
Yorumlar
Yorum Gönder