“Beyaz Saray Baskını” Sonrası Prestij Arayışı..
“Beyaz Saray Baskını” Sonrası Prestij Arayışı..
Aslında bu gün yaşananların işaretini Amerika’nın dünyaya
rezil olduğu” Beyaz Saray Baskını”nda vermişti Biden. “En kısa zamanda kaybolan
prestijimizi yeniden kazanacak ve Dünya’ya demokrasiyi getireceğiz” dediğinde o
gün kü beklentim bir yıl içinde kuvvetle muhtemel Müslüman bir ülkede
gerçekleşecek bir insanlık dramıydı.
Ancak Irak işgalinin yanıltıcılığı
ABD’ye olan güveni sarsmış olacak ki inandırıcı olabilmek için başka bir
coğrafyayı hedef alıp kaybolan prestijini AB’yi kendine “kul” yapmak için
harekete geçti.
Bunun için ortamı hazırlayan ise sözde düşmanları Rusya
oldu.Kanaatim odur ki,yıllar öncesinden, Rusya’nın Dombass Bölgesi’nde yaptığı emperyalist
faaliyetlerine güçlü ses çıkarmayışının altında
yatan neden kaosa ihtiyaç duyduğu dönemde bunu kullanmak isteyişidir. Amerikan
emperyalizminin aklının bir ürünüdür bu.
Dünya devletlerini, yeniden Soğuk Savaş’ın argümanlarıyla
kendine muhtaç hale getirmek Beyaz Saray’ın kaybolan prestijine prestij
katabilirdi. Neydi o argüman peki: Sovyetlerin, dolayısıyla komünizmin Avrupa’yı
hatta ABD’yi işgal tehlikesi.. Veya en geçerli argüman olan “Sovyetlerin
nükleer saldırı” tehdidi..
Bu günün argümanlarının Soğuk Savaş Dönemi’nin argümanlarıyla
bire bir örtüştüğünü hepimizi çok iyi biliyoruz. Farklı olan tek nokta: Bugünün
Rusya’sının ABD’ye ;bugünün ABD’sinin Rusya’ya hem ekonomik hem de enerji alanında
muhtaç olduğu. Bu da tabi iki “süper emperyal güc”ün birbirlerinden,
oluşturdukları kaosla beslenmeleri anlamına geliyor.
2014’lerde Domass’da yaşanan olaylarda Rus yanlısı
ayrılıkçıların Lugansk ve Donetsk bölgelerini kontrol altına aldıklarında ABD ‘nin
ve AB Ülkelerinin cılız seslerinin daha fazla yükselmemesinin sebeplerinden
biri de esasında ileri tarihlerde ihtiyaç duyulacak bir kaos ortamını
yaratmaktan öte bir amaç taşımamıştır. Ve nihayet Beyaz Saray Baskını denen baskın sonrası, ABD’nin küllerinden yeniden çıkması için, Avrupa’nın
doğusunda bekleyen kaos zemini kayganlaştırıldı.
Kaos zemininin üstü Kırım’ın Ruslar tarafından işgali
sırasında dahi brandayla örtülü olduğunu düşünürseniz Amerika’nın dış
politikadaki geleceği hesaplama kabiliyetini anlarsınız.
Tarihi boyunca ABD, kendine yeni düşman devletler bulma konusunda oldukça tecrübe kazanmıştır.
Fakat Irak İşgali sonrasında işgali gerçekleştirenlerin yanıldıklarını söylemesi “yeni düşman” olarak kendi kamuoyuna sundukları argümanların inandırıcılığını kaybettirmiş ve "eski düşmana” geri dönülmüştür.
Ancak düşman eski de olsa çağ veya dönem oldukça yeni. Bu
yeni dönemin ABD veya danışıklı dövüş yaptığı Rusya açısından dezavantajı ise enformasyon araçlarının sıklığı ve
gelişmişliği. Bu gelişmişlik inandırıcılıklarını kaybetmelerine yetiyor gibi.
ABD’nin, algı çalışmalarında tatmin edici sonuç alamaması, onu taraftar bulmak için şantaja ve rüşvete sevk ettiği açık.
Nitekim ambargo uygulamayan
devletlere yönelik “düşman devletler tanımı” yapması, yahut ülkelerinde yatırım
yapan Rus oligarkların mallarına el koyması bunun en açık delili.
Bu sıralar Soğuk Savaş Dönemi’nin “nükleer tehdit” argümanını
oldukça sık kullanan “yaşlı Biden’a” akıl verenlerin tek amacı var: ABD’yi
yeniden Dünyanın güvenliğinden sorumlu devlet haline getirip bekçiliğine “koruyuculuğuna”
hazırlamak.
Tabi bunun için önce kendi dünyalarında “ulusal güvenlik devleti” oluşturmayı becermeleri gerekiyor.
Nitekim ABD’nin kendi sınırlarında bazı önemli stratejik noktaların sözde güvenliğini
arttırmaları bu amaca hizmet ediyor. Yakında ABD’nin önemli caddelerinde içi
boş bir çanta için “bomba tehlikesi” haberlerini duyarsanız şaşırmayın.
13 Ekim 1989’da dönemin başkanı Bush’ın imzaladığı bir kararname
esasında bu günün Amerikan politikasına ışık tutması ve Amerikan devlet
yapısının sürekliliğini gözler önüne sermektedir:
“ ABD güçlerinin, Amerika Birleşik Devletleri’nin güvenliğini
tehdit eden bir başka milletin savaşan güçlerine, bir gerilla gücüne ya da bir
terörist güce ya da başka bir örgüte karşı kullanılması veya ABD yanlısı
yapıların bunlara karşı kullanılması bir suikast fiili oluşturmaz.” Bu gün de sözde ABD’nin güvenliğini tehdit
eden Rusya’ya karşı başka bir milletin güçlerini kullanmak asla suikast fiili
değildir(!)
Görünürde “Dünya barışı”nı korumak, özünde ise Dünya’nın
polisliğine soyunma amacı güden Amerikan kâbusunun ne denli korkunç olduğunu, tarih
çok iyi bilir.
1999’da Yogoslovaya2ya attığı 1200 salkım bombası (en az 12
bin adet bombacık demek)nın acısını insanlık unutsa da tarih unutmaz. Tarihin unutmayacağı facialardan sadece birkaç
örnek daha verelim; ki ABD’nin “Dünya barışından
ne anladığını bizler de anlamış olalım:
1960’larda “Güney Vietnam’da 1.215000 hektar genişliğinde bir alana on binlerce ton bitki öldürücü ilaç atıp kanser yapma ve sinir gazı kadar tehlikeli özelliği olan 250 kilo Dioxin”nin bu alanda kullanılması dünya barışı adına müthiş bir adımdı(!) Bu maddenin 85 gramının New York şehir nüfusunu yok etmeye yettiğini düşünürseniz…!
Tabi yakın
zamanda 1 milyon Iraklının direk veya dolaylı olarak ABD güçleri tarafından vahşice
öldürüldüğünü söylemeye gerek duymuyorum.
Som olarak bir İngiliz tarihçisi olan Arnold Joseph Toynbee’nin
şu tespitine yer verelim:
“Amerika, müktesep haklarını korumak için dünya çapında bir
karşı devrim hareketinin liderliğini yapmaktadır şimdi bir zamanlar Roma’nın temsil
ettiği şeyi temsil ediyor. Roma, eline geçirdiği bütün yabancı ülkelerde daima
yoksullara karşı varlıklıları destekledi; yoksullar şimdiye kadar her zaman ve
her yerde varlıklılardan sayıca daha fazla oldukları için,Roma'nın politikası eşitsizliğe,
adaletsizliğe ve çok sayıda insanın mutsuzluğuna sebep oldu”..
İşte ABD politikasının özü…
Yorumlar
Yorum Gönder