Kayıtlar

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

  İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ Demokratik toplumun temel gerekliliği olan çoğulculuk, açık fikirlilik, hoşgörü ve   ifade özgürlüğü gibi kulağa hoş gelen haklara sahip   olma arzusu “devlet” yapısının ortaya çıktığı Tunç Devri’nden bu yana devleti oluşturan bireylerin temel arzusu olagelmiştir.   Bu hakların kavramsallaştırılması her ne kadar son yüz yılda ortaya çıkmış olsa da temelde binlerce yıllık insanlık tarihinde gerek bireysel gerekse toplumsal olarak ihtiyaç duyulan haklar olmuştur . Bazı toplumlar bu ihtiyacı “Magna Carta”nın imzalanma sürecinde olduğu gibi   yüzlerce yıl öncesinde cesurca dile getirip “Yurtsuz Jhon” gibi bir kralı masaya oturtup haklarını yazılı güvence altına almışlar, bazı toplumlar da haklarını kavramsallaştıracak bilgi birikiminden yoksun olduklarından dile getirme becerisini gösterememişlerdir. “İnsan hakları için ne yapabiliriz?” diye sorulduğunda “İnsanların bilmesini sağlayın” diyen Voltaire ve aynı dönemde yaşayan hatta neredeyse...

“Küresele Irkçılık”

  “Küresele Irkçılık” Düzenli veya düzensiz göçün sadece ülkemizde değil, gelişmiş tüm dünya ülkelerinde bir sorun haline dönüştüğünü/dönüştürüldüğünü dünya gündemini takip edenler bilirler. Tabi ülkemizin, neredeyse her karasal sınırının olduğu noktalarda yaşanan terör olayları, iç savaşlar, adeta ‘ordugâh şehirleri’ gibi oluşturulmaya çalışılan “terör şehirleri/devletçikleri, doğal olarak ülkemizin istikrarsız bir coğrafyanın tek istikrarlı ülkesi haline getiriyor ve bu da haliyle   ülkemize yasal ya da yasal olmayan yollarla yoğun göçün yaşanmasına sebep oluyor. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin sınırlarının her daim bu şekilde istikrarsız kalması elbette dünyayı tek kutuptan yönetmek isteyen güçlerin arzuladığı, desteklediği bir durum. Bu şekilde zor koşullarda ölüm kalım savaşı veren, üstelik bu savaşın yanında gerek ekonomik, gerekse savunma alanındaki bağımsızlığını kazanmaya çalışan, bu alanlarda “bağımsızlık özlemi” duyan halkımızın boş işlerle meşguliyeti,...

Napolyon'un ölümünün gizemi:

“Silahlar feodalizmi öldürdü, paralar(kuruşlar) da toplumu öldürdü” - Napolyon- Napolyon'un ölümünün gizemi: Tarihler   5 Mayıs 1821’i gösterdiğinde Osmanlı Devleti Yunan İsyanının en ateşli dönemini yaşarken çok uzaklarda bir yerde, Avrupa'nın yarısını yakan bir adam son nefesini verdi: “Tarihin Mega olarak adlandırdığı” Napolyon Bonapart! Devrik imparatorun ölüm haberi Saint Helena adasından geldi. Bonaparte, altı haftalık bir hastalıktan sonra 5 Mayıs'ta saat 18:00'de öldü. Cesedi üzerinde otopsi yapıldı ve hastalığın büyük oranda ‘ülserasyonlu mide kanseri’ olduğu tespit edildi. Hastalığının ilk dört haftasında herhangi bir ölüm belirtisi göstermedi, bilinci açıktı ama fazla bir ömrü yok gibiydi. Son iki haftaya girildiğinde kesin olarak “ölmesi beklenmeli” dendi doktorlar tarafından..   Bonaparte'ın, ölümünden beş ya da altı saat öncesine kadar   isleri yürüttüğü ve talimatlar yağdırdığı da biliniyor. Yani bilinci açıktı. Onun bu son nefesinde...

Nerdeyse Her Ülkenin “Kanlı 1 Mayıs”ı vardı; 1 Mayıs 1944 Kaisariani Katliamı.

  Nerdeyse Her Ülkenin “Kanlı 1 Mayıs”ı vardı; 1 Mayıs 1944 Kaisariani Katliamı. Bizim için “kanlı 1 Mayıs” deyince aklımıza 1 Mayıs 1977 tarihi gelir. Vahşetin yaşandığı o günü merak edenler, hakkında az-çok bir şeyler bilir. Ama karşıma çıkan ilginç ve trajik bir “Kanlı 1 Mayıs”   da Atina’nın Kaisariani banliyösünde gerçekleştirilmiş. Hem de ateş poligonunda ve 200 kişi.. Yunanlılar bu katliamın yaşandığı Pazar günü için “lk kim şarkı söylesin diye ilk kime ağlayayım” şeklinde ağıtlar yakmıştı. 1Mayıs’ın işçi Bayramı olarak kutlanmasına sebep olan 1886’daki “Chicago Vanguard Ayaklanması” sonrasında çeşitli ülkelerde yapılan etkinliler “gizemli eller” tarafından bir şekilde kanla yıkandı. İşte bu kanla yıkanan o etkinlik günlerinden biri de Yunanistan’da 1 Mayıs 1944 tarihiydi. Fakat bu defa çok da gizemli değildi. En azından bizdeki “gizemli vahşet” kadar gizemli değildi. Yunanlılar 1 Mayıs 1944’ü “Yunan tarihinin en sert ve en kanlı günü” olarak hafızalarına ka...

ABD'nin "Milenyum Solculuğu"ve Devşirilen  Türk Tipi Solculuk..

  ABD'nin "Milenyum Solculuğu"ve Devşirilen  Türk Tipi Solculuk.. Amerikan solculuğu derken elbette Amerikan solcularını kast etmiyorum. Benim zihnimde Amerikan solculuğu ayrı bir şey Amerika’daki solcular ayrı.. Amerikan solcuları son on yıla kadar benim “Türk tipi solculuk” dediğim solculukla neredeyse tamamen zıt fikri savunurlar. Örneğin İsrail Filistin olaylarında, tanıdığım Amerikan solcuları kendi devletlerine karşı çıkar ve Filistin’i savunur. İsrail’i işgalci olarak niteler. Hitler zulmüne de en önde karşı çıkar. Bu anlamda ilkeli ve tutarlı olduğunu söyleyebilirim. Fakat bizim “Ortadoğu solu” ve “Türk tipi sol” bu noktada dahi ilkeli bir tavır sergileyememişlerdir. Ama dediğim gibi bu durum son yılların Amerikan solcuları için geçerli mi ondan çok emin değilim. Amerika milenyum çağı dediğimiz 2000’lere kendi kapitalist süzgecinden geçirdiği yeni bir sol anlayış devşirerek girmişti.   Kapitalizmi en vâsi, en katı şekilde uygulayan bir ülke olan ABD’nin ...

İnsan Hakları Çalışmasının 'Vaftiz Babası' Kenneth Roth

  İnsan Hakları Çalışmasının 'Vaftiz Babası' Kenneth Roth Avrupa’da  böyle biliniyordu Roth. Ancak görevinden istifa ettiğini duyurdu bu günlerde. Peki Kenneth Roth kimdi ve hangi görevinden istifa etmişti? Kendisi İnsan Hakları İzleme Örgütü Başkanı idi. Başkanlığı sürecinde gerçek anlamda bir insan hakları savunuculuğu yaptığı görüntüsü verse de   Türkiye’nin sosyolojik ve jeopolitik risklerini iyi analiz edemediğinden Türkiye ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili ön yargılı bir tavır içinde bulunduğu muhakkak. Ülkemizle ilgili kısma gelmeden önce biraz tanıyalım bu muhteremi: Kenneth Roth ‘un yönetimindeki İnsan hakları İzleme Örgütü’nün bütçesi 7 milyon Dolardan 90 Milyon Dolara yükselmiş. İlk etapta mücadele ettiği konuların başında ‘çocuk askerler’, ‘iş yerlerindeki tacizler’, ‘misket bombaları’ ve ‘kara mayınlar’ gibi insanlık adına olumsuzluk doğuran konulardı. Direktör olduğu 1993 yılından bu yana altına imzalarımızı atacağımız birçok mücadelenin içinde...

Kimyasal Silah Kullanılan İlk Savaş: Ypres Muharebesi

  Kimyasal Silah Kullanılan İlk Savaş: Ypres Muharebesi Belçika’nın bir toprağı olan Ypres Birinci Dünya Savaşı’nın acılarından en fazla nasiplenmiş beldelerden biridir. Alman topçularının taş üstünden taş bırakmayana kadar bombaladığı bu Flman    belediyesi, stratejik açıdan oldukça önemliydi; çünkü ikmal sağlayan limanların güvenliği buradan geçmektedir. Württemberg Dükü Albrecht komutasındaki dördüncü Alman Ordusu büyük kayıplar vererek şehre doğru ilerliyordu. Almanlar için o kadar önemli bir şehirdi ki İmparator II. Wilhelm bile şehrin düşüşünü ve işgalini izlemek için bölgeye gelmişti. Şehrin düşüşünün an meselesi olduğu zamanda Fransız kuvvetleri yardıma yetişmişti. Almanlara karşı şiddetli bir direniş sergileyen şehir halkı, baraj kapaklarını açmış, Fransızlarla birlikte adeta Almanları bir miktar püskürtmeyi başarmışlardı. Yapılan kanlı muharebe kış şartlarının ağırlığı nedeniyle siper savaşlarına dönüşmüştü. Toprağın kanla sulandığını yazar tarihçiler. Alman kuv...