Kayıtlar

Post-Modern Kolonyalizm/Neo-Kolonyaliz

  Post-Modern Kolonyalizm/Neo-Kolonyaliz Biz sömürgeleşmekten bahsederken bazıları askeri güç kullanarak yapılan    “eski sömürge geleneği”ni kast ettiğimizi zannederek “olur mu öyle şey, hangi çağda yaşıyoruz” diye akıllarınca bilmişlik taslamaktan geri durmazlar. Aslında bizim Neo-Kolonyalizm dediğimiz yeni sömürge zihniyetinin hedeflediği de tam da bu; zira sömürdüklerine ”Olur mu öyle şey” dedirtmek sömürgeciler için hedefe ulaşmanın ilk ve önemli basamağı olmuştur. O nedenle   “Neo-kolonyalizm”i biraz açmakta fayda var;Neo-kolonyal sistemde eskinin askeri müdahalesiyle direk bir sömürgeciliğin yapılmadığını, bunun yerine "kapitalizmi, kürrselleşmeyi, "kültür emperyalizmini"   k ullanarak dolaylı ve zamana yayarak daha profesyonelce yürütülerek hissettirmeden yapıldığını anlatmakta da.. Günümüz dünyasında her devletin, her milletin, hatta her bireyin birbirlerine bir şekilde bağımlı kılındığı ve adına da “küreselleşme” dendiği bu dünya düzeni(Gloabal...

Bir Varmış Bir Yokmuş Evvel Zaman İçinde Türkiye’de “Aydın Sanatçılar” Varmış..

  Bir Varmış Bir Yokmuş Evvel Zaman İçinde Türkiye’de “Aydın Sanatçılar” Varmış.. Muhalefeti destekleyen sanatçılar “aydın sanatçılar” ve “ülkenin aydınlık geleceğini belirleyenler” de onlar, iktidarı destekleyenler “karanlıklarda yürüyen” ve “ülkenin geleceğini tehlikeye atan” sanatçılarmış.. Bu “aydın sanatçılar”, öyle bir “aydınlar”mış ki, vaktiyle AKM’nin yıkılmasını yeniden inşa değil de “Atatürk adını ortadan kaldırmak için” yapıldığını ön görecek kadar aydınlarmış! Bu “aydın sanatçılar” o kadar aydınlarmış ki halk için üretir ve ürettiklerinden gereğinden fazla kazanç sağlamazlarmış.   Ne yalıları varmış, ne lüks jipleri ve ne de villaları; emekçi halk gibi sıradan bir evde sıradan kahvaltılarla güne başlar ve semt pazarlarından giyinirlermiş..Işık olmak için önce kendilerinin yanması gerektiğinin farkındalarmış.. O kadar aydınlarmış ki   neyin ak neyin kara olduğuna sadece onlar karar verirlermiş..Kendileri ışık olunca gölgelerin kendilerini takip edecek...

Amerika Sömürgesi Almanya ve Bağımsızlık Yolundaki Türkiye

  Amerikan Sömürgesi Almanya Sömürgeci bir devlet aynı zamanda başka bir devletin sömürgesi olabilir mi?   1929 yılında Wall Street Borsası’nın çökmesiyle sanayileşmiş kentleri vuran büyük bunalım, kentlerde işsizler ve evsizler ordusu yarattı.  Buhrandan en fazla etkilene ise Almanya olmuştu. Sanayisi durdu, işsizlik rekor seviyelere ulaştı, çuvalla dolusu Alman Markları soba tutuşturmalarında kullanıldı. Bu noktada Amerika’nın Alman sömürüsü başladı. Bu sömürü bildiğimiz anlamda bir klasik sömürge mantığıyla yapılmadı; Amerikan pastasının kremasını oluşturan ve İngiltere’yi oluşturan kavimlerden sadece biri olan Anglo-Sakson ların o meşhur “mandater sistem” dedikleri sistemin daha modern versiyonuyla yapıldı. Alman halkının sefil hayatına son veren veekonomik göstergesini   –0,5’lerden 3,1’lere kadar çıkaran Hitler, zamanla hırsına yenik düşüp   ülkenin tüm demokratik kurumlarını ortadan kaldıran bir hataya düşünce hem kendi sonunu hazırladı hem de dün...

KULEDEKİ PRENSLER

Resim
  KULEDEKİ PRENSLER İlginç Bir Taht Mücadelesi Kuledeki prenslerin hikayesi şöyle : IV.Edward öldüğünde büyük oğlu daha 12 yaşındaydı.Kendi başına yönetebilecek yaşa gelene kadar birinin ona İngiltere'yi yönetmesinde yardımcı olması gerekiyordu. Edward kardeşi Richard'ın küçük çocuk için kral naibi yani vekili olması için gereken evrakları bırakmıştı. Ancak küçük Edward’ın Annesi ve anneannesinin erkek kardeşleri yeni krala yönetiminde kendileri yardımcı olmak istiyorlardı.O yüzden İngiltere'nin kuzeyinde iyice uzakta olan ve Richard’a 4.Edward'ın öldüğünü söylemediler. Küçük kralı hemen Londra'ya getirip taç giydirme planı yaptılar genç Edward taç giyer giymez kendi yardımcılarını seçebilirdi. Ancak Richard'ın arkadaşlarından biri olan biteni gördü ve acele olarak Richard'a haber gönderdi.Richard ve adamları yolda taç giyme töreni için Londra'ya giderlerken Edward, Edward’ın hizmetkarları Ve yöneticisi ile karşılaştı ve Richard Edward gelir gelmez ...

Eskinin ilkel siyaseti Türkiye’nin yenisinde kabul görmeyecek gibi..

  Eskinin ilkel siyaseti Türkiye’nin yenisinde kabul görmeyecek gibi.. Seçime az bir zaman kaldı. Ve kalan zamanda cumhurbaşkanı seçimini kimlik ve inanç ayrışması üzerinden planlı bir süreçle yönetme eğilimi beni oldukça endişelendiriyor. 1980 sonrası “neo-liberal süreçte” meydana gelen gelişmeler dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kimlikler üzerinden siyaseti inşa etme girişimlerinin ağır sonuçlarına şahit olduk. O dönemlerde topluma farklı bakış açıları sunamayan sığ siyaset, kendini fark ettirme çabası bağlamında farklılaşma referansı olarak kimlik siyasetini tercih etmişti. Bu referansa sarılmaları, kendilerini başkalarından ayırt edip dikkat çekmek istemenin   ve hatta daha da ileri düzeyde   Histrionik kişilik bozukluğunun bir sonucuydu. Ancak bu söylediğim husus sadece siyaset ve siyasetçi için geçerliydi. Esasında toplumda ciddi anlamda bir “ötekileşen kesim” sorunu vardı ama bu sorun hiçbir zaman samimi olarak siyasetin derdi olmadı;gündeminde hiç olmad...

Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği

  Üçüncü Dünya Savaşı’na Giden Süreçteki En Önemli Gelişme:Finlandiya’nın NATO Üyeliği.. 1.Dünya Savaşı’nın olgunlaşma süreci yaklaşık 100 yıl sürdü. 1871'de Prusya ve diğer küçük Alman devletçiklerinin Otto von Bismarck'ın çabalarıyla birleşmesi ve İngiltere’ye rakip olarak çıkmasıyla savaşa giden sürecin yapı taşları oluşmaya başlamıştı. Aslında 2.Dünya Savaşının olgunlaşma süreci de bilinenin aksine 1918 sonrası değil yine aynı tarihlerde başlamıştı. Şimdi üçüncü bir dünya savaşı, savaş uzmanlarınca dile getirilmektedir. Ancak muhtemel bir genel savaşın hemen yakın zamanda başlayacağını ön görenler biraz savaş çığırtkanlığı yapanlar gibi geliyor bana. Tabiki 1945’den bu yana geçen 78 yıllık süreç az bir süreç değil ama halen genel bir dünya savaş için yeterli gerekçeler ve yerli yerine oturan bloklaşmalar mevcut değil;en azından bu günlere kadar değildi.. Özellikle bu gün savaşa giden sürecin en önemli yapı taşı yerine oturtuldu;Finlandiya NATO’nun 31.üyesi olarak ba...

Muhalefet Partileri Demokrasinin Olmazsa Olmazıdır;Ama..

  Muhalefet Partileri Demokrasinin Olmazsa Olmazıdır;Ama.. Siyasetin doğası çok karmaşıktır,tek bir tanımla yola çıkıp bir yargıya varamazsınız. Mesela ülkemizde siyaset deyince “yalanı çok,doğrusu az” olan bir etki alanı olarak kabul görmüştür. Bu şekilde kabul görmesi “siyasetin” suçu değil, siyasetçinin suçudur. Hepimiz şunu çok iyi biliriz ki, siyasi partiler iktidara egemen olmak için mücadele ederler. Toplumu ikna kabiliyetleri, söyledikleri   çokça “yalanların” inandırıcılığında değil, iktidardayken icraatlarıyla, muhalefetteyken belediyeleriyle icraata geçirilmiş “azca” doğrularıyla ölçülür. Fakat ülkemizde hatta dünya devletlerinde yapılan, bunun tam tersidir. Gelişmiş yalan söyleme tekniklerinin özel dersini almışçasına gördüğü her kalabalığa “üfüren” ve sonra da o kalabalıkları büyüten yayın organlarına göre kendine yol çizen siyasetçi zaten er ya da geç seçim döneminde acı gerçeklerle yüzleşmiştir ve yüzleşecektir de..   Eskisi gibi sermaye sahipleri...