Bir Varmış Bir Yokmuş Evvel Zaman İçinde Türkiye’de “Aydın Sanatçılar” Varmış..

 

Bir Varmış Bir Yokmuş Evvel Zaman İçinde Türkiye’de “Aydın Sanatçılar” Varmış..

Muhalefeti destekleyen sanatçılar “aydın sanatçılar” ve “ülkenin aydınlık geleceğini belirleyenler” de onlar, iktidarı destekleyenler “karanlıklarda yürüyen” ve “ülkenin geleceğini tehlikeye atan” sanatçılarmış..

Bu “aydın sanatçılar”, öyle bir “aydınlar”mış ki, vaktiyle AKM’nin yıkılmasını yeniden inşa değil de “Atatürk adını ortadan kaldırmak için” yapıldığını ön görecek kadar aydınlarmış!

Bu “aydın sanatçılar” o kadar aydınlarmış ki halk için üretir ve ürettiklerinden gereğinden fazla kazanç sağlamazlarmış.

 Ne yalıları varmış, ne lüks jipleri ve ne de villaları; emekçi halk gibi sıradan bir evde sıradan kahvaltılarla güne başlar ve semt pazarlarından giyinirlermiş..Işık olmak için önce kendilerinin yanması gerektiğinin farkındalarmış..

O kadar aydınlarmış ki  neyin ak neyin kara olduğuna sadece onlar karar verirlermiş..Kendileri ışık olunca gölgelerin kendilerini takip edeceklerinden eminlermiş..

Sanatı sanat için yapanlar onlar için gereksiz mahluklarmış; oysa onlar için sanat siyaset için yapılırmış..

Onlar için nüfusun yarısından fazlası kendilerini takip etmediklerinden dolayı “aşağılarda dolaşmaya” mahkummuş..Böyle olunca da bu halkın, “soğuk dünyada sıcak çorba” içmelerinin tek yolu kendilerini takip etmelerinden geçermiş.

Onlara göre sanatçı eserlerinden çok siyasi mesajlarıyla “aydın” olabilirmiş..

Yine onlara göre her dönemin iktidarlarına karşı hakaret eden, küfreden, mahallesine hoş görünmek adına manipülasyonlara kafa yoran her kes sanatçı olabilirmiş; kültürel birikime, üretkenliğe gerek yokmuş, sesi varsa bağırması ve şarkı tüttürmesi, rol yapma kabiliyeti varsa filimler çekip küfürler üfürmesi yeterliymiş.

Onlar için Neşet Ertaş da sanatçıymış, sokakta bağırıp çığıran da ama önemli olan iktidar karşıtlığı yapmakmış..

Kim demiş şarkıcıyla sanatçı arasındaki farkın zanaatkarla tezgâhtar arasındaki farka benzediğini..Sanatçı olmada önemli olan, üretenle satan arasındaki farkın “sanatçıyı” belirlemesi değil,her dönemin iktidarını zoraki de olsa eleştirme yeteneğine sahip olmasıymış..

Sanatın siyasete bulaşmadığı hiçbir sanat ve sanat olmadığı gibi, siyasetle işini yapmayan hiçbir sanatçı da sanatçı değilmiş. Ama kendi mahallelerinden olmaları önemliymiş..

Onlara göre sanatçının işi sosyal medyada eline soğan alıp poz vermeli, kışın bir dilim karpuz alıp diliminin ne kadar pahalı olduğundan dem vurarak iktidara yüklenmek olmalıymış.. Ya da yazlığında yağmurlu bir günde buğulu camının arkasında elinde kadehle iktidarın seçmenini aşağılamakmış..

Sanatçı olarak el üstünde tutulmanın püf noktalarından biri de lüks yapılarının en köhne yerinden kamera karşısına çıkıp icra ettiği sözde sanatını, işçi sınıfını zincirlerinden kurtaracak araçlardan biri olarak tanıtmayı ihmal etmemekmiş..

Özellikle Marx’ın “siyasetten bağımsız sanat burjuva ideolojisidir” tezine sıkı sıkıya bağlı kalarak sanatçılıkta Marksist, yaşantıda Kapitalist olmayı becerebilme kabiliyetine sahip olmak sanatçının başlıca özelliklerindenmiş.

Bütün bu özellikleri kanıksamak için Theophile Gautier’ın Mademoiselle de Maupin romanını okumalı ve kendilerine sunulan “sanatın ahlâk, din ya da siyasetten bağımsız bir doğası olduğunu, bu yüzden de onlara itaat yerine, yalnızca kendi kurallarına uyması gerektiğini” fikrini özümsemeliymişler..

“Şarkıcı sanatçı” diye geziniyorlarsa ortalıkta, ara ara çığırmalarına devrimci söylemleri sıkıştırmalı, “rolcü sanatçı” diye geziniyorlarsa, emekçi giyim tarzını mideleri bulansa da kendilerine yakıştırmalıymışlar..

Okuyup araştırma derdine düşmelerine gerek yokmuş ama en azından 19.yüzyıl sonlarında Fransa’daki “sol çevrelerin baş sanatçısı” olarak bilinen Picasso’yu bilmelerinde fayda varmış.

İşte o zaman gizlenmiş şatafatın açığa çıkması halinde yöneltilen eleştirilere onun ““Siz bir sanatçıyı ne sanıyorsunuz? Eğer bir ressamsa sadece gözleri olan, bir müzisyense sadece kulakları olan, bir şairse kalbinin her köşesinde sadece lir olan bir aptal mı?” sorularıyla karşılık verebilir hatta üste bile çıkabilirlermiş..

Ve yine işte o zaman, nadir de olsa  modern hayatlarının birazcık dışına çıktıklarında modernizme karşı geleneksel söylemleri işe yararmış..

Ama sakın ha!; İcra edilen her nasıl bir sanatsa hakikatin bilgisine katkısı olmayacak, sadece mutluluk  vaad edecekmiş. Böylelikle  “siyasi sanat” ı “siyaseti olan sanat” diye yutturabilirlermiş..

Masalımız belirsizlik içinde böyle sürüp gidermiş..Ne iyiler kazanabilirmiş ne de mutlu sonla bitermiş..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..