Kayıtlar

Özgürlük, Muhatabına Karşı Sorumsuz olmayı Gerektirmez..

  Özgürlük, Muhatabına Karşı Sorumsuz olmayı Gerektirmez.. Vaktiyle Abdülhamit Han’a demokrasi ile ilgili fikri sorulduğunda “Halkım hazır değil. Bu dumurumda demokrasiyi getirmek hayatı boyunca eline silah almamış birinin eline silah verip ateş etmesi gibi olur” demişti. O günün koşullarına baktığımızda pekâlâ ma’kul bir beyandı bu. Nitekim 1. Meşrutiyet sürecinde yaşananları, suiistimalleri, hakaretler ve galiz küfürleri hep okuduk ve de okuyoruz. 2.meşrutiyet sonrasını hiç dile getirmeye bile gerek yok.. Hangi oyunların döndüğünü, kimlerin kimlerle işbirliği yapıp devleti aleyhine gizli faaliyetler yaptığını, nihayetinde 31 Mar Vak’ası gibi acı olayın devlete ve halka neye, nelere mâl olduğunu az çok tarih okuyan bilir ve anlar. Anlamayanlar “magazin kültürü” çerçevesinde olaylara yaklaştıklarının biraz farkına varsalar işin magazinsel boyutunun olmadığını anlayacaklar. Çoğumuz demokrasiyi sadece özgürlüklerin hoyratça yaşandığı yaşam şeklinden ibaret biliriz. ...

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

  Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu? Hani bir şarkı vardı: “Her anını eksiksiz , Dün gibi hatırlarım.” Dün gibi hatırlarım 90’lı yılların “yasaklı günleri”ni;doğuya atandığımda, üniversite yıllarında uzaktan uzaktan yorum yaptığımız meselenin tam da göbeğinde bulunduğumu.. Hani Batı’da Kürtçenin konuşulmasının sakıncasını anlardım da Doğu’da kendi topraklarında, bu “sakıncayı” gördüğümde anlamak/inanmak istemedim. Her yılın mutat toplantısında, ilçe idarecilerinin,(bir çoğu yörenin insanı)   “arkdaşlar lütfen okullarınızda Kürtçe konuşturmayalım” uyarılarını başlangıçta garipsemese de sonraları içten içe yadırgadığımı ve üzüldüğümü de dün gibi hatırlarım. Dıştan yadırgamayı geçtim, Kürtçeyi bir dil kabul edip sonra konuyla ilgili cümle kurmayı dahi aklımızdan geçiremezdik. Beni, bir köy okulunda bile Kürtçenin konuşulmasını yasaklamaya iten zihniyetten hep nefret ettim. O kadar trajik sahneler yaşatmışlardı ki bize, Türkçeyi bilmeyen birkaç ufak çocuğun, müfettiş gel...

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

  Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki! Size darbenin tarihini anlatacak değilim. Size darbenin dış bağlantılarını amacını da anlatma niyetinde değilim;bu yönüyle ilgili bilgilendirmede, Yaşar Hacısalihoğlu gibi nice   üstadlar zaten üzerine düşeni fazlasıyla yapıyorlar. Ben sizden şu sorunun cevabını istiyorum: Bizim “ölülerimiz” emperyalistlerin “ölülerinden çok mu değersiz..?” Biz, 15 Temmuz gecesi geleceğimizin karanlıklarda kaybolacağını zannederek ağlamadık mı? Karamsarlıkla akan gözyaşlarımızı, umut dolu yaşlara çevirenler kimler? Biz o gece bin küsur yıllık tarihimizde görmediğimiz, okumadığımız, hayal bile edemediğimiz vahşeti yaşadık. Bu vahşetin, evlerimizin içine kadar sirayet etmesini engelleyenler kimler? Hatırlatmaya gerek var mı bilmiyorum ama biz o gece 251 şehit verdik sevgili okurlar! Tamı tamamına 251 savunmasız insanımızın parçalanmış bedenlerine şahit olduk. Parçalanan her bir bedenin parçasının, bizi “şeytanın askerinden” koru...

“Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitirir.”

  “Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitirir.” Gündemlerimiz o kadar yoğun ki, zayıflamaya etkisi olsa, inanın Türk Milleti’nin erkekleri filinta gibi, kadınları ise Madonna gibi olurdu. Ne var ki şanssızız, maalesef zayıflamaya etkisi yok. En azından fiziki zayıflamaya.   En azından diyorum çünkü gündemin yoğunluğuna paralel olarak “zihinsel zayıflama”   kendini kuvvetlice hissettiriyor. O kadar ki zihnin susuzluğu “pembe rüyalar fırtınası”na dönüşebiliyor. Ama şu da bir gerçek ki “Çölünde kendini bulamayan, vahasında kendini yitiriyor” Zihinler o kadar yorgun ve o kadar “zayıf” ki, bu zayıflık,hayranları tarafından (kendisine dahi yaramayacak bir söylem olmasına rağmen) bir gündemde olan birinin tarihimizin, hatta Dünya tarihinin en önemli şahsiyetlerinden biri olan Fatih Sultan Mehmet’e benzetilmesine, benzetilmekle kalınmayıp birebir, eş değeriymiş gibi tanıtılmasına kadar gidebiliyor. Benzetilen Sayın Belediye Başkanı’nın eşdeğeri kim peki? Hani ...

İnsana Dair.. Eski Günleri Özleyen Bir Nesil Olmaktan Çıkın..

  İnsana Dair.. Eski Günleri Özleyen Bir Nesil Olmaktan Çıkın.. Yaşadığımız her günü bir öncekiyle kıyaslamak yapımızda var. Geçmişi geçmişte yalnız bırakamayız çoğu zaman. Yara bere olsa dahi geçmiş, şimdiki zamanımızın değerini anlamakta bir ölçü olur. Zaman zaman eskiye özlem duyarız; hatta   “şu günleri bir atlatsam” diye şikâyetçi olduğumuz günleri bile özlediğimiz olur. Ancak bizi neyin beklediğini bilmediğimizden, gelecek, yaşanmışlıklar kadar heyecanlandırmaz bizi. Belki geleceği düşünmemeyi, plan kurmamayı, vizyon belirlememeyi ruh sağlığımız için gerekli gördüğümüzdendir heyecansızlığımız.  Ya da “yaralı bir yaşanmışlıktan daha kötü ne olabilir ki” sorusunun gelecekte bizi rahatlatmasındandır. Oysa “geleceğin geçmişten daha insaflı” olacağının garantisi yoktur. Ve çoğu zaman gelecek geçmişten daha acımasız çıkar;geçmiş günlerin telafisine izin vermez. Bunu tahmin ediyor olmalıyız ki, her zaman eskiden kalan güzel günlerimizi isteriz. Geleceğin hayali...

Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan..

 Aynı Formatta İki Kavram;Hakikat ve Yalan.. Bazı liderler vardır ki muhaliflerini fikren kısırlaştırır;fikir üretemez hala getirirler. Her söyleme alenen karşılık vermezler. Zaman zaman, planlı olarak söylemlerini uzak zaman dilimlerine yayarlar.   Ancak yönetimde o denli etkin değişimler yaparlar ki ne söyleyeceğinden çok ne yapacakları merak konusu olur.   Rakipleri ne yapacağını kestiremez. Çoğu zaman “tongaya” düşerler;attıkları ok büyük ölçüde hedefi ıskalar. Onlar da sahip olduklarını yitirmemek adına, ya okun hedefi vurduğuna, ya da vurmak üzere olduğuna   birilerini   inandırmaları gerekir. “Hedefi gördüm attım ama rüzgâr çok şiddetliydi!” gibi mesajlar onlar için genelde kurtarıcı mesajlar olur. Örneğin gündemimizde yer alan Afganistan’da Türk askeri bulundurma konusunda, liderin” eğer..”le başlayan cümlesine “kesnllik” kazandırıp, “Türk askeri kimsenin taşeronu değildir.. Orda kalmak için pazarlıkta ne vaat ettin” şeklinde karşılık veren muhal...

15 Temmuzdan Sonra Sandık ki..

  15 Temmuzdan Sonra Sandık ki.. Sandık ki!15 Temmuz Darbe Girişimi bastırıldıktan sonra  ABD’nin uşakları kendi karaktersizliklerinin farkına varıp “öz eleştiri”de bulunacaklar!   Yine sandık ki! “sığınmacılar”a bakarak vatansızlığın ne demek olduğunu anladılar ve vatanlarına ne pahasına olursa olsun sahip çıkacaklar!     Putin'in danışmanı Alexander Dugin, "Türkiye’de Amerikan ajanları cirit atıyor" dediğinde bu ajanları “James Bond” gibi düşündük. Zaman geçtikçe CIA’nın James Bond’larının değil, CIA’nın kuklalarının cirit attığını gördük ve görüyoruz.   Sanki 15 Temmuz Darbe Girişimi anlamadığımız bir biçimde başarılı olmuştu; hiç olmadıkları kadar cesurca, hiç olmadıkları kadar nankörce ve hiç olmadıkları kadar karaktersizce, meydanlarda,sosyal mecrada gövde gösterileri düzenliyorlar.   Cesaret aldıkları jeopolitik gücün kendilerine ne vaat ettiğini bilemem ama öyle görünüyor ki vaatten de öte şartlandırıldıkları bir şey var: Cu...