Özgürlük, Muhatabına Karşı Sorumsuz olmayı Gerektirmez..
Özgürlük, Muhatabına Karşı Sorumsuz olmayı Gerektirmez..
Vaktiyle Abdülhamit Han’a demokrasi ile ilgili fikri
sorulduğunda “Halkım hazır değil. Bu dumurumda demokrasiyi getirmek hayatı
boyunca eline silah almamış birinin eline silah verip ateş etmesi gibi olur”
demişti.
O günün koşullarına baktığımızda pekâlâ ma’kul bir beyandı
bu. Nitekim 1. Meşrutiyet sürecinde yaşananları, suiistimalleri, hakaretler ve galiz
küfürleri hep okuduk ve de okuyoruz.
2.meşrutiyet sonrasını hiç dile getirmeye bile gerek yok..
Hangi oyunların döndüğünü, kimlerin kimlerle işbirliği yapıp
devleti aleyhine gizli faaliyetler yaptığını, nihayetinde 31 Mar Vak’ası gibi
acı olayın devlete ve halka neye, nelere mâl olduğunu az çok tarih okuyan bilir
ve anlar.
Anlamayanlar “magazin kültürü” çerçevesinde olaylara
yaklaştıklarının biraz farkına varsalar işin magazinsel boyutunun olmadığını
anlayacaklar.
Çoğumuz demokrasiyi sadece özgürlüklerin hoyratça yaşandığı
yaşam şeklinden ibaret biliriz.
Oysa hoyratça özgür
yaşamın aksine saygılı özgürlüğün, hoşgörünün
ve empatinin birleşimidir demokrasi.
Demokrasi söyleminin, halkı kategorik sınıflara bölerek
dışlayan baskıcı yönetimleri eleştirmek, demokrasiyi de güçlendirmek adına kimi
zaman iyi niyetle ve haklı gerekçelerle dile getirilen, ancak, kimi zaman da,
karşıtı olduğu varsayılan kesimleri susturma ya da aşağılama amacı güden bir
retorik olduğu da şimdiki zamanda gayet net biçimde görülüyor.
Özgürlüğü, kullanmayı bilmeyenin eline verdiğinizde, fikri
açıdan fukara olup da maddi zenginliğin dibini yaşadıkları için kendilerini dev aynasında görüp sağa sola en aşağılık
sözlerle, imalarla ve alaycı mimiklerle parmak sallatırsınız.
Tam da bu günün özetidir aslında bu.
Fikir fukaraları, sahip oldukları maddi imkânları da
kullanarak cahil cesaretlerini her fırsatta gösterebiliyorlar. Üstelik
zenginlikleri onlara yeterli gelmiyor olmalı ki Emperyallerden beslenme,
fonlanma gayretine bile giriyorlar.
Ne kadar hakaret edip yalan söyleyeceklerini fonlandıkları
merkezin fon oranı belirliyor.
Çok fazla besleniyorlarsa, o kadar fazla efor sarf ediyorlar.
Az beslenip fonlanıyorlarsa “olur da yarıyolda kalırız” deyip az, belli
belirsiz hakaret ve yalan söylüyorlar.
Avrupa beslemeli bu çok
takipçili zevatın en önemli özelliklerinden biri de Narsist olmalar. Öyle ki Narsizm’i dibine kadar yaşarlar. Uyuşturucu
bağımlısının uyuştur uzu seansları gibi Narsizm
seansları düzenlerler kendi ruh dünyalarında. Hiçbir yeni fikri kabul etmezler ya da sadece kendi fikirlerinin gerçek
olmasını isterler.
Her yeni fikri bir dayatma olarak görürler ve bu
dayatmayı(!) demokrasi kılıfıyla reddederler.
Yine demokrasi kılıfıyla en olmadık hakaretlerde ve
tehditlerde bulunurlar. En çok konuşan onlardır, en çok hakaret eden onlardır
ve yine en çok parmak sallayanlar yine onlardır; ama sorduğunuzda
konuşamadıklarını, parmak sallayamadıklarını, ülkede demokrasi ve özgürlüklerin
olmadığını süslü cümlelerle saatlerce anlatırlar.
Kimi çıkar demokrasinin olmadığını iddia ettiği ülkesinde,
“ülkenin Cumhurbaşkanı’nın ölmesini çok istediğini ve bunu beklediğini” söyler.
Kimi çıkar demokrasi ve özgürlüklerin askıya alındığını
iddia ettikleri ülkelerinde “ülkesinin
Cumhurbaşkanı’nı asmakla tehdit eder.
Kimi de çıkar, yine demokrasi ve özgürlüğün olmadığını iddia
ettikleri ülkelerinde “ülkesinin Cumhur Başkanı’nına her türlü mesnetsiz ithamlarda bulunur.
Ve bunlar ülkenin her köşesinde sorunsuz bir şekilde
dolaşır. Ama en çok onlar “demokrasi” diye bağırır dolaştıkları köşelerde.
Özgürlüklerini kullanırken hiçbir şekilde muhataplarına
karşı sorumluluk hissetmezler. Özgürlüklerini kullanırken aynı zamanda özgürlük
naraları atarlar.
Vaktiyle, rivayet
olarak da kalsa Deniz Baykal’a atfedilen gibi:
CHP eski lideri Deniz Baykal ya da Vedat Dalokay’ın, bir
eylem sırasında yakasından tuttukları dönemin Başbakanı Adnan Menderes’in “Ne
istiyorsunuz?” sorusuna “Hürriyet istiyoruz” yanıtı verdiği, Menderes’in ise
kendilerine “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu? Cevabını
verdiği kulaktan kulağa yayılmıştır.
Günümüzde değişen tek şey, Erdoğan’ın yakasına yapışacak
cesareti bulamamaları.
Aslında buna fırsat verildiğinde neler yapabileceklerini
hayal bile demeyiz.
E olmayan demokraside(!) “Erdoğan’ın ölmesini çok istiyorum”
diyecek birinin yapabileceklerini hayal edebilir miyiz?
Y ada “sonun Menderes gibi olacak” diyen birinin
yapabileceklerini?
Bu tarzların fantazisi oldukça geniş ve kendi dünyalarında
renklidir.
Zaten narsisistik kişi, kendini yeterli görüp başarısızlığına
ilişkin başkaları üzerinden” fantazi kuran” kişiliktir. Bu gibi kişilikler sıkıntılı,
sağlıksız ve taklitçi değerlere sahiptir.
Bir yandan yalan söyleyerek maddiyata dayalı, otoriteye
saygısız bir yaşam sürerken diğer yandan dışarıya dürüst, aşırı ahlakçı biri
tablo çizer.
Özgürlüğü Aristocu mantıkla anlamaya çalışanlar eline “hayatında
hiç silah almamış birinin sağa sola rasgele ateş etmesi” gibi sağa sola
hakaretler yağdırırlar. Aristocu mantıkta özgürlük “insanın istediği şeyi yapması” şeklinde
tanımlanır ve hiçbir şekilde sınırlama getirmez.
Yani kendi özgürlüğünü yaşarken başkasının özgürlüğünü
gölgeleme ihtimalini göz ardı eder. Başkasının sırtına basarak özgür gibi
uçmayı marifet olarak görür.Oysa öyle değildir. Özgürlük sorumluluğu göz ardı
etmeyi gerektirmez.
Yorumlar
Yorum Gönder