Kayıtlar

Pontiac İsyanı ve Öldürülüp Markalaştırılan Kabileler.

  Mücadelesinde başarılı olacağını düşünen Pontiac ve diğer Kızılderililer, aslında bedenlerini öldürüp isimlerini marka yaparak sömürecek olan bir geleceği asla hayal edemezlerdi;ama neticede  bedenleri katledildi, isimleri markalaştırılıp sömürüldü. Pontiac İsyanı ve Öldürülüp Markalaştırılan Kabileler. Tarih, özgür ruhları için mücadele edenlerin dramatik sonlarına şahit olmuştur zaman zaman. Zamana şahitlik yapan tarih, kendini yazanların acımasızlığı karşısında gözyaşlarına boğulmuştur çoğu zaman. İşte bu tanıklıklarından biridir Pontiac Savaşı.. Pontiac Savaşı,   1700’lerin başında ayaklarına takılan İngiliz prangalarından kurtulmak isteyen Kızılderililerin, Pontiac önderliğinde özgürlüğe kaçışlarının mücadelesidir. Pontiac, halkını arkasına alarak hem topraklarını hem de özgürlüklerini İngilizlere teslim etmemek için büyük bir kararlılık ve cesaretle mücadele eden, adeta   Kızılderililerin William Wallace’u olan bir özgürlük savaşçısıdır. 1720 yılınd...

Hülagü Han..

Resim
                  Bağdat’taki insan ev kültür katliamından sonra İslam dünyası bir daha kendine gelemdi. İçine kapanık   bir hayat sürmeye başladı. Tabi Türklerin İslam’ın liderliğini ele geçirmesine kadar.. Hülagü Han.. Kendisi “taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmayan” bir hükümdar olarak nam salmıştı. Yaptığı katliamın boyutunun verdiği tahribat maneviyata verdiği tahribatın yanında sönük kalmıştı. Bağdat’ta yaptığı katliamda “70 bin kelleden kule yapması” dilden dile dolaşmıştır. Tarihin en acımasız hükümdarlarından birinden bahsediyorum..Hülagu Han’dan. Hülagü Han Moğol Hanlığı’nın en önemli askeri dehalarından biri ve ayrıca Cengiz’in en küçük oğlu olan Toluy Han’ın oğluydu. Babası tarafından özel olarak   asker ve liderlik alanında yetiştirilen Hülagü Han 1256’da tahta oturana kadar ismi gerek Büyük Kurultay’da gerekse önemli devlet işlerinin görüşüldüğü küçük kurultaylarda ...

Butik devlet mi olacağız yoksa küresel aktör mü?

  Butik devlet mi olacağız yoksa küresel aktör mü? Türkiye’nin “orta büyüklükte  bir ülke” olarak tanımlayan uluslararası ilişkiler şu an itibarlıya Türkiye'yi  acaba nasıl tanımlamaktadır? Ortanın üstü mü? Yoksa “büyük güç mü? Yoksa bölgesine sıkışmış, dar alanda paslaşma yapan “dar alanın büyüğü” mü? On yıllarca Batı yönelimli bir dış politikamızla, Batı’nın bizi uluslararası dış politikada konumlandırdığı yer   elbette “büyük güç”   konumu olacak değildi. Ancak son 10 yılda Batı’nın Türkiye’yi inatla “büyük güç” olarak konumlandırmama eğilimi bir noktada kendilerini zorlamış görünüyor.  Türkiye’nin giderek yükselen gücüne karşı kayıtsız kalmayan Batılıların bu ülkeyi yeniden konumlandırmaya ihtiyaç duyduğunu, kendi içlerindeki fikir ayrılıklarında rahatlıkla göre biliyoruz. Türk dış politikası uzun yıllar “ulusal çıkarlar” ekseninde şekillenmiştir. Bu şekillenme halen aynısıyla devam etmektedir.  Tak fark “ulusal çıkarlar”dan anlaşılanın n...

Gelişmekte Olan Her Ülkenin Bir Beka Sorunu Vardır

  Gelişmek için/emperyalleren kurtulmak için  çaba sarfeden ülkelerde, dahili Bedhâhların, siyaseten yardım istediklerine ekonomyi peşkeş çekmeyeceklerini mi sanıyorsunuz..! Gelişmekte Olan Her Ülkenin  Bir Beka Sorunu Vardır.. Biz “ülkemizin beka sorunu var” dediğimizde halen yüzümüze   çemkirenler var mı bilemem ama özellikle gelişmekte olan  ülkelerdeki iktidar adayı partilerin,   ülkelerinin  bekasını emperyâl güçlerle birlikte dizayn etmeye çalışması o ülkeler için tam bir beka sorunudur.. Bizim de aslında “Beka sorunumuz var” dediğimizde bize “hadi canım sen de o beka sorunu Kurtuluş Mücadelesi’nde bitmiştir” diyenler! Tam da bunu söylemek istiyoruz işte. Mustafa   Kemal Atatürk’ün emperyallere karşı verdiği beka mücadelesi,   emperyâllerin bu ülkenin kaynaklarını tekellerine alıp yağmalamasına nasıl son verdiyse, emperyâllerin ülkenizin bekasına ortak yapmak, ülkenizin kaynaklarını tekrar emperyal canavarların acımasızca y...

Kim demiş bir gecede karar verilip ilan edildi diye..

  “Reis-i Cumhur olduktan sonra gene Halk Fırkasının reisi kalacak mısınız? Gazi gülümseyerek “Aramızda, öyle…” dedi.(Falih R. ÇANKAYA)” Kim demiş bir gecede karar verilip ilan edildi diye .. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın gençlik yıllarından beri kafasında tasavvur ettiği yönetim şeklinin şeklinin Cumhuriyet yönetimi olduğunu hepimiz biliriz.  Ancak Atatürk, bu yönetim arzuladığı bu yönetim şeklini, Milli Mücadele’nin silahlı safhasından zaferle ayrılmasına rağmen uzun süre   gizli tutmuştu. Hatta yeri yer Cumhuriyete karşı olduğunu ifade eden cümleler bile kurmuştu. Tabi M. Müfit Kansu’ya göre de bu arzusunu gizli tutmamış aksine Kansu’nun aktardığına göre Atatürk’ün kendisine “Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır” diye bir not yazdırmıştır. ( M. Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk’le Beraber).. Her ne kadar Kansu bunu söylese de   Atatürk’ün Ekim 1923’e kadar bunu “milli bir sır” olarak sakladığı tarihçiler arasında genel kabul gör...

Sırtınızı Cumhurbaşkanı'na Dayayıp Keyif Yapmaktan Vazgeçin!

  Sırtınızı Cumhurbaşkanı'na Dayayıp Keyif Yapmaktan Vazgeçin! İktidar Partisi mensupları, kendi aralarında   “çok şey yaptık”, “sessiz devrim gerçekleştirdik” diye istedikleri kadar konuşsunlar;kendi aralarında “fısıltıyla” konuştukları büyük oranda doğru olan bu söylemlerden yeni oy kullanacak olan 7 milyon seçmenin kaçta kaçının haberi var? Sorusuna kafa yormadıkları sürece “hazıra dağ” dayanmaz misali   bırakın oylarını arttırmayı, halihazırda mevcut oylarını da kaybedecekler gibi.   Oysa bu oy kaybına neden olacak faktörlerin her zamankinden daha etkili, daha güçlü ve daha ikna edici olduğunun   farkında olmaları gerekir. Dile getirilen bu faktörler bir “telefonunu göster” cevabıyla geçiştirilecek kadar sığ değildir. Evet, nüfusumuzun büyük oranı birilerinin dediği gibi “ekmek bulamyıorlar”dan çok uzak olsa da o birilerinin ısrarla sürdürdükleri bu algının da kısmen başarıya ulaştığını kabul etmek gerek. “Kısmenden bir şey olmaz” diyenlerin çoğunlukta...

Yeryüzünün Lanetlileri.

  Yeryüzünün Lanetlileri.. Frantz Fanon’un bir eseridir aslında başlıkta yazan. Önsözünde hoşuma giden ancak neyi kast ettiğini pek anlamadığım uzun bir paragrafa yer veriyor; Batı emperyalizmine yönelik baş kaldıranın matemini mi tutuyor yoksa bir dirilişin müjdesini mi veriyor pek çözemedim: “Avrupalılar, bu kitabı açın, içine bakın. Karanlıkta birkaç adım attıktan sonra bir ateş çevresinde toplanmış yabancıları göreceksiniz; yaklaşın ve onları dinleyin.  Sizin acentelerinize ve buraları koruyan paralı askerlere layık gördükleri yazgıyı tartışıyorlar. Belki sizi görecekler, ama seslerini bile alçaltmadan aralarında konuşmaya devam edecekler.  Kayıtsızlıkları sizi can evinizden vurur: Onların babaları, gölgelerde yaşayan o yaratıklar, sizin yarattıklarınız, ölü canlardı; onlara ışık veren sizdiniz, onlar yalnızca size hitap ederlerdi ama siz bu zombilere cevap vermeye tenezzül etmezdiniz. Onların oğulları sizi görmezden geliyor.  Onları ısıtan ve aydınlatan ışık...