Yeryüzünün Lanetlileri.
Yeryüzünün Lanetlileri..
Frantz Fanon’un bir eseridir aslında başlıkta yazan. Önsözünde
hoşuma giden ancak neyi kast ettiğini pek anlamadığım uzun bir paragrafa yer
veriyor; Batı emperyalizmine yönelik baş kaldıranın matemini mi tutuyor yoksa
bir dirilişin müjdesini mi veriyor pek çözemedim:
“Avrupalılar, bu kitabı açın, içine bakın. Karanlıkta birkaç adım attıktan sonra bir ateş çevresinde toplanmış yabancıları göreceksiniz; yaklaşın ve onları dinleyin.
Sizin acentelerinize ve buraları koruyan paralı askerlere layık gördükleri yazgıyı tartışıyorlar. Belki sizi görecekler, ama seslerini bile alçaltmadan aralarında konuşmaya devam edecekler.
Kayıtsızlıkları sizi can evinizden vurur: Onların babaları, gölgelerde yaşayan o yaratıklar, sizin yarattıklarınız, ölü canlardı; onlara ışık veren sizdiniz, onlar yalnızca size hitap ederlerdi ama siz bu zombilere cevap vermeye tenezzül etmezdiniz. Onların oğulları sizi görmezden geliyor.
Onları ısıtan ve
aydınlatan ışık size ait değil, siz saygılı bir mesafeyle duran siz, kendinizi
kaçak, geceye özgü, işi bitmiş hissedeceksiniz. Şimdi sıra sizde. Bir başka
şafağın doğacağı bu karanlıklarda artık zombi sizsiniz.”
Emperyalizmi içselleştiren sömürülen toprakların “yaşlıları” yerlerini özgürlük ağıtları yakan çocuklarına bırakıyorlar artık.
Ancak halen iliklerine
kadar kolonyalizmi içselleştirmişler, bu çocukların oyun alanlarını işgal
etmeye devam ediyorlar.
Vaktiyle zorla kabul ettirilen değişimi içselleştirerek
adeta o değişimin gönüllü uygulayıcısı, dahası savunucusu olanlar, bu anti-emperyal
çocukların alanlarına nüfuz etmeye kalkıştıkça karşılaştıkları direnç sonucunda
kuyruklarını kıstırıp alanları terk
etmek zorunda kalıyorlar.
Ancak efendilerinin mankurtlaştırdığı bu “çakal sürüleri”
terk ettikleri alanlara yakın ağaç gövdelerinin arkasında avını bekleyen vampir
gibi gizlenmeye de devam ediyorlar.
Yıllarca “zombi” olarak gördüklerinin çocukları tarafından “it kovar gibi” kovulan bu “bilinçsiz köleler” dünyanın her hangi bir yerindeki herhangi bir ülkesinde bile olsalar yeryüzünün lanetlileri gibi görülmeye mahkumdurlar.
Ve artık, efendilerinin boyunlarına
taktığı tasmanın direktifleriyle hareket eden bu zavallılar zombinin bizatihi
kendileridirler.
“Beyaz adamın siyahı aşağıladığı ve siyah adamın da beyaz olmayı arzuladığı” bir ülkeye alışkın olan sözüm ona “Beyaz Türkler”, de yılmadan usanmadan arzuladıkları ama geride bıraktığımız Türkiye’yi geri getirmek için var güçleriyle çalışıyor.
Ancak çalışmalarının meyvelerini almadıkları her
geçen gün, daha bir agresifleşiyor ve daha bir kendi ülkelerine yabancılaşıyorlar;
“bir şafağın doğacağı karanlıkta” adeta zombileşiyorlar.
Ülkelerinin emperyal efendilerine karşı her baş kaldırışı, onlara, canlarından bir et parçası kopmuşçasına acı veriyor ve efendilerinden, kendi ülkelerine ders vermelerini cahil cesaretleriyle açıkça isteyebiliyorlar.
Bu isteği de yeri geldiğinde “solcu”, yeri geldiğinde “Kemalist” hatta yeri geldiğinde muhafazakar maskesi takarak yapmaktan da asla
gocunmuyorlar.
Sol adına empryalist politikaların taşeronluğunu yapan "sol"la hiç bir ilgsi olmayan bu sosyal- demokrat görünümlü faşistlerin ve kapitalistlerin, esasında tüm ülke halkını Avrupa ve ABD emperyalizmin birer uşağı haline getirme görevini üsteledikleri çok açık ve nettir.
Oysa bu sol hatta muhafazakar GÖRÜNÜMLÜ faşistlerin geçmişi, sınıf işbirlikçiliğinin ve ihanetin çarpıcı
örnekleriyle doludur.
Bu ihaneti bireye ve bir zümreye karşı değil kendi
ülkelerine yaptıklarının pekala farkındalar. Ve bu ihaneti yaparken ülkelerine,
o ülkenin ortak değerini sömürmek bunların başlıca başvurdukları yollardan en belirginidir.
Özellikle sözde solun her daim Atatürk maskesi takarak Atatürk’ün emperyalizmle
olan mücadelesine halel getiren bu sömürücü kesim aslında Atatürkçülüğün Batı emperyalizme
karşı bir başkaldırı olduğunu hepimizden çok daha iyi bilirler.
Ekmeğini yedikleri ülkelerine kötülük yapmanın altında yatan
ne gibi bir sebep olabilir? Diye düşünüldüğünde temel sebebin bireysel kin ve
düşmanlıkları olduğunu görmek pekala mümkün. Perspektifsizliğin şahikasına ulaşan
bu zihniyet, “Edirne’ye Enver gireceğine Bulgar girsin” zihniyetinin 21.yüzyıl yansımasından başka hiçbir şey
değildir.
Kendi ülkenize olası bir müdahaleye, devleti yönetenlerin
dik durması karşısında adeta çılgına dönmek, bırakın devletinin yanında yer
almayı, parmak sallayanlara “beceremediniz” şeklinde sitem dolu mesajlar vermek
hangi duyguyla, hangi izanla ve hangi aideyatla açıklanabilir ve tanımlanabilir?
Aslında tanımlamak çok da zor değil;“Adam edilmiş köleler”dir
bunlar.
Nefrette gözü dönmenin de bir sınırı olmalı.
Nefrette çılgınlığın da yeri zamanı kıvamı olmalı.
Kendini gizleyen düşmanın düşmanlıkları esasında tüm düşmanlıkların en tehlikesidir.Bu ülkeye aidiyeti olanın bu ülkeye yapacağı düşmanlık da kendi ülkesine yapılabilecek en büyük, en çirkef ve en aşağılık düşmanlıktır.
Yeryüzünün bu en tehlikeli
insanları aynı zamanda hem kendi ülkelerinin
hem de yer yüzünün lanetlileri gibidir.
Lanetlenen insanların tüm topluma bela getirdiği düşünülen Ortaçağ
Skolastik döneminde olsalardı büyük ihtimalle Engizisyon tarafından en acımasız
cezalara çarptırılırlardı.
Yorumlar
Yorum Gönder