Sırtınızı Cumhurbaşkanı'na Dayayıp Keyif Yapmaktan Vazgeçin!
Sırtınızı Cumhurbaşkanı'na Dayayıp Keyif Yapmaktan Vazgeçin!
İktidar Partisi mensupları, kendi aralarında “çok şey yaptık”, “sessiz devrim
gerçekleştirdik” diye istedikleri kadar konuşsunlar;kendi aralarında
“fısıltıyla” konuştukları büyük oranda doğru olan bu söylemlerden yeni oy
kullanacak olan 7 milyon seçmenin kaçta kaçının haberi var? Sorusuna kafa
yormadıkları sürece “hazıra dağ” dayanmaz misali bırakın oylarını arttırmayı, halihazırda
mevcut oylarını da kaybedecekler gibi.
Oysa bu oy kaybına
neden olacak faktörlerin her zamankinden daha etkili, daha güçlü ve daha ikna
edici olduğunun farkında olmaları
gerekir. Dile getirilen bu faktörler bir “telefonunu göster” cevabıyla
geçiştirilecek kadar sığ değildir.
Evet, nüfusumuzun büyük oranı birilerinin dediği gibi “ekmek
bulamyıorlar”dan çok uzak olsa da o birilerinin ısrarla sürdürdükleri bu
algının da kısmen başarıya ulaştığını kabul etmek gerek. “Kısmenden bir şey
olmaz” diyenlerin çoğunlukta olduğu bir parti tabanı izlenimi iktidarı oldukça
zor duruma düşürebilir.
7 Haziran seçimlerinin kaybedilmesinin başlıca sebeplerinden
biri de “aman bir şey olmaz” diyenler değil miydi? Örneğin HDP ‘nin o
seçimlerde gençlere yaptığı baskıyı hatta iktidar partisinin bayraklarını
indirip kendi bayraklarını çektikleri
girişimlerine “aman olaylar büyümesin, karışmayın” diyen koltuğa
yapışmış il ve ilçe başkanları o seçimlerde Doğu Anadolu oylarında oy düşüşüne
sebep olmadılar mı? Yani genç seçmenini sahipsiz bırakmadılar mı?
Doğuda bu tür sahiplenmemler olurken Batı’da başka olumsuz
faktörlerle ilgilenmeme, en azından ilk kez oy kullanacak olanları ikna etme
zahmetinden bulunmama, düşüşün sebepleri arasında değil mi?
Her serzenişe kayıtsız kalıp, her şikayeti kulak arkası
yapıp sonra da bu tür olumsuzlukları gidermek için Cumhurbaşkanı’nın ağzından
çıkacakları beklemek adeta bir gelenek haline gelmiş İktidarın il ve ilçe yöneticilerinde.
Siyasi hamleler yerine sırtını Sn Erdoğan’a dayandıran koca
bir parti tabanı artık sorumluluk almayı öğrenmeli. Sırtını dayadıkları
“çınar”ın da dayanma gücünün bir yere kadar olduğunu farketmeliler artık. Ancak
‘”Gerilim çıkmasın yeter” anlayışı tabandaki yönetim kadrosuna hakim olmuş
gibi. Bu anlayış elbette sorumluluk almaktan
çekinir;korkar.
Oysa “uhulet ve suhulet” bir yere kadar;o da yüzeysel
yağları ve kirleri gidermede etkilidir;derine işlemiş yağ tabakalarını
çıkaracak güçte ve yeterlilikte değildir.
Yaşamsal değerlere yönelik hamlelere “mütekabiliyet esasına”
dayalı hamleler yapmaktan uzak bir anlayış, yıllarını iktidar partisine oy
kazandırmaya adamış ancak hiçbir menfaat gözetmediği için parti içinde kendine bir konum bulamamış veya
istememiş samimi seçmenleri yavaş yavaş bıktırmaya, uzaklaştırmaya yeten bir
anlayıştır. Ve bunun artık farkına varmaları gerekir.
Örneğin birilerinin memuru, esnafı,hakimi, savcıyı,
öğrenciyi,öğretmeni üstüne basa basa, her fırsatta tehdit etmesine en üst
düzeyden edilen mukabele dışında ne hiçbir yetkiliden yeterli, doyurucu bir
tepki görmeyen davasına samimi seçmenlerin bu duyarsızlıktan rahatsız
olduklarını görebiliyoruz.
Ülkeler arası mütekabiliyet asasını iç siyasette partiler
arasında makul düzeyde uygulanmasından kaçınmak çok doğru değil. Bunu özellikle
psikolojik ve algı “saldırganlığına” maruz kalan iktidar partisinin yapması
gerekir. Ancak bunun için davasına menfaat gözetmeksizin sarılan, makam ve
mevki gibi dünyevi beklentilerden uzak ve en önemlisi liyakatli kişilere daha
bir ehemmiyet verilmesi gerekir. Aksi halde akan suyun akışının hangi yöne
döneceği malum.
Toplumda genel bir algı, liyakat esasına önem
verilmediğidir. İktidar partisinin bu algıyı kırmak için en ufak bir gayretini
göremiyoruz. Eğer bu sadece algı
düzeyindeyse bunun tersini topluma
anlatmak için daha neyi bekliyorlar; algı düzeyinde değil de gerçeklik payı
varsa o zaman bu acı gerçekliğe neden müdahale etmiyorlar.
Örneğin 15 Temmuz sonrası için mülakat asasına dayalı
alımlarda devletin haklı olduğunu savunabiliriz;ancak bu durumun daha ne kadar
süreceğini ya da sürmeyeceğini topluma açık açık anlatmaları gerekmez mi?
Bir başka örnek , belli bir sendikanın “iktidarın arka
bahçesi” gibi çalıştığı algısıdır. Bu oldukça yaygın ve kabul görmüş bir
algıdır. Bu durumu bu şekilde algılayan tolumun, seçim döneminde geri
dönüşümünün olumlu olduğunu savunabilir misiniz? Bunu savunmak mümkün değil.
Ebette her iktidarın kendi ideolojisine yakın çalıştığı
sendikalar olur. Bunu yadırgama gibi bir niyetimiz yok. Ancak mesele çalışıp
çalışmaması değil, mesele belli sendika veya sendikaların kendilerini karar verici noktasında
görmeleridir. Oysa iktidar partisinin, kuruluşunda ortaya koyduğu felsefesi ve
dünya görüşü tarafsızlık ve liyakat üzerinedir.
2002ye kadar olan partilere halkın 2002 seçimlerinde rağbet
göstermemesinin nedenlerinden biri de bu konudur. Tersinden cümle kuracak
olursak; halk,iktidar partisinde bir farklılık gördüğünden dolayı yönelmiştir.
Bu farklılık azaldığında veya önceki dönem partilerine benzerlik gösterdiğinde
bunun sandığa nasıl yansıyacağını tahmin edebiliriz.
Unutulmamalıdır ki, iktidar partisine oy veren seçmenin
yarısından fazlası lider bazında tercihini kullanımaktadır. Liderin olmadığı
bir dönemde bu partinin tek başına iktidar olma şansı çok zordur. Daha lider
sağken dahi en ufak bir sarsıntıda su alan gemiyi terk eden fareler gibi
kaçışlara şahit olduk.Liderin olmadığı dönemi siz düşünün artık.
Yaklaşık 7 milyon seçmenin , daha önce başka hiçbir iktidar
görmediğini akıllarından çıkaran iktidar mensuplarına hatırlatmak isterim:
Onlara geçmişi anlatmanın yanında
onların hayat standartlarının ne kadar daha iyileştireceklerini, kullanmakta
oldukları her türlü materyallerin çok daha iyisine kavuşacaklarını, mevcut
imkanların (geçmişe göre kat ve kat yeterli olsa da) yetersiz olduğunu ve bu yetersizlik
üzerine projeler ürettiklerini
anlatmaları çok daha etkili olacaktır.
Gençlik geçmişi bilmek istemez maalesef. O halde onlara
geleceği anlatmak çok daha akıllıca olacaktır..Vesselam.
Yorumlar
Yorum Gönder