" Yardım almaya alışan emir almaya da alışır” -Zalimliği(!) İmparatorluğun dağılmasını önledi. (Sultan IV.Murat)
-Zalimliği(!) İmparatorluğun dağılmasını önledi-
" Yardım almaya alışan emir almaya da alışır”
(Sultan IV.Murat)
---İyi Okumalar---
Hâfıza Bağdat’a imdat etmeye er yok mudur?
Bizden istimdat edersin sende asker yok mudur?
Henüz çocuk yaştaydı Murat. İran seferine çıkan sadrazamının Bağdat’ı muhasara edip te alamadığında Sultan Murat’tan yardım istiyor ve Sultan Murat O çocuk aklıyla kendisinden yardım isteyen sadrazamı azarlıyor manzum üslupla.
Hâfıza Bağdat’a imdat etmeye er yok mudur?
Bizden istimdat edersin sende asker yok mudur?
“İki diyarın “ ve “iki denizin hükümdarları" Osmanlı padişahları hiçbir vakit bu denli bir çöküş döneminde başa gelmemişti. Bu IV.Murat’ın kaderiydi. Kader onu bu denli kötü bir dönemde hem de çocukken tahta geçirmiş ve adeta “görelim bakalım ne yapabileceksin” demişti.
Bu dönem, Avrupa milletlerine Coğrafi Keşifler tüm zenginliğiyle ikramlarda bulunurken Osmanlı milletine de aynı oranda sefaletiyle sıkıntı yaratmaya başlamıştı. Amerika’dan Avrupa’ya o kadar çok İspanyol altını geliyordu ki artık kimse Osmanlının gümüş paralarını istemiyordu. “Akçeler çiğ taneleri kadar değersizleşti” diyordu bir Osmanlı yazarı.
Durum sadece ekonomik yönden bozuk bir dönem değildi. Ekonomik bozukluk İnsanların ahlaki değerlerinde de sarsıntılara neden oluyordu. Sıkıntılarını bastırmak için meyhaneler, kahvehaneler dolup taşmaktaydı. En gözde şehirleri Bağdat’ın kaybı için üzülen insan sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek derecede azdı.
Oysa 16.Yüzyıla kadar böyle miydi? Kaybedilen en ufak bir toprak parçası sadece devlet ricalinin canından değil, küçüğünden büyüğüne bir çok ahalinin canından et parçası koparırcasına acı verirdi. Artık kimse umursamıyordu.
Dönem IV.Murat dönemiydi..
Kimse Murat’ın büyük işler başarmasını beklemiyordu. Umursamadılar zaten taht değişikliğini. Belki de başarmasını istemeyecek adar içselleştirdiler yaşamlarındaki bozuklukları, ahlaksızlıkları.
Murat sabırlıydı. Sabretti. Öncelikle kendi zaaflarından kurtulacaktı. İnsanların kendisine aciz ve pısırık bir sultan olarak bakmasını istemiyordu. İşe fiziksel gücünü göstermekle başlayacaktı. Yıllarca ok ve yay çalıştı. Bir buçuk km. Uzaktaki bir caminin tepesine konmuş bir kuzgunu, öldürebilecek beceriyi kazanana dek mızrak çalıştı.
İki yetişkin adamı birer eline alıp ikisini de farklı yönlere fırlatabilecek hale gelene kadar güreşti. Silahtarını tek elle tutup Has Oda’da tur attıracak hale gelene kadar ...
Nihayet Murat’ın zamanı gelmişti. Şahit olanların anlatımına inanmayanlar için Murat bir gösteri tertipledi halka açık. Birden fazla kalkanı tek bir mızrak darbesiyle delmesi heyecan uyandırdı halkında.
Halkı Murat’ı sevmeye başlamıştı. Ondan” devranı değiştirecek biri” olarak bahsetmeye başladılar. Çok geçmeden beklentileri karşılayacaktı Murat.
23 yaşına geldiğinde Yeniçeri zorbaları dişlerini göstermeye başladı. Ayaklandılar ve “sadrazamı bize teslim et” naraları atmaya başladılar. Ancak Murat sadrazamını çok sevdiğinden teslim etmek istemedi. Sadrazam kendi çıktı öne “ Sultanım” dedi. “ varsın sizin tahtınız için benim gibi bin kul feda olsun. Ben şehit olacağım ve kanım onların ellerinde olacak” diye ekledi.
Kılıcını çekti ve kendisini teslim alan asilerin liderine bir darbe indirdi. Kafası gövdesinden ayrılmıştı zorbanın. İkinci bir darbeye fırsat vermedi zorbalar. Üşüştüler ve parçaladılar sadrazamı. Kafasını kestiler, attılar genç padişahın önüne.
Murat çok üzülmüştü. Hiddetini ise saklı tuttu. Taleplerini kabul eder gibi görünmek zorunda olduğunu düşündü bir an. Yeniçeri zorbaları sindirdiklerini düşündükleri padişahın saraya dönmesine izin verdiler. Bu bir hataydı zorbalar için. Hem de canlarına mal olacak bir hata.
Murat vakit kaybetmeden gizlice başladı çalışmalarına. İsyancıların elebaşını bulmak için istihbarat teşkilatından en güvendiklerini sürdü sahaya. Çok geçmeden elebaşı başını çıkardı. En yakınlarından Recep Paşa. Yeni sadrazam yapmıştı onu.
Bir sabah Recep Paşa bir toplantıdan çıkmıştı ki bir hizmetkar yanına gelip “ Saraya teşrifiniz isteniyor Sultan tarafından” dedi. Hizmetkârın arkasından yürüdü hain Paşa. Kapı açıldı Recep Paşa girdi kapıdan. “ Sultanımız nerede?” diye sordu. Huzuruna çıkacak bir Sultan bulamamıştı zira.
Sultanın cellatları sardı etrafını. “Bre Topal!” kükremesi duyuldu sonra. “Recep Paşa can derdine düştü ve yalvardı Murat’a. “ Bre ne konuşturursunuz , kesin kafasını!” diye hiddetli bir emir verdi. Orada kafası gövdesinden ayrıldı Recep Paşa’nın.
Sultan Murat bu hainin kellesinin gizli kalmaması gerektiğini düşündü ve kellesini saray kapılarından bir gurup asi Yeniçerilerin üstüne atılmasını emretti.
Zorbalar ansızın yaşanan bu gelişme karşısında ecel terleri döktüler ve donup kaldılar uzunca bir süre oldukları yerde.
Murat vakit kaybetmeden bunların geceleri toplanıp asi ruhlarını besledikleri ve şarap içerken plan kurdukları meyhanelerin kapatılmasını, şarabın yasaklanmasını ve yasağa uymayanların derhal oracıkta idam edilmesini emretti. Emri kesin, kılıcı her daim keskin beklemekteydi. Adı dilden dile anılmaya başlandı. Kahramanlıkları konuşulur oldu çocuklar arasında.
Gücü arttıkça acımasızlığı da arttı Sultan Murat’ın. Ancak bu acımasızlığı hatta bazı görgü tanıklarının aktarımıyla zalimliği Osmanlı Devleti’nin parçalanmasını önledi.
Hatta bu zalimlik devletin toparlanmasına ve âdeta gerilme döneminde yükselmeyi yaşattı kısa süre de olsa. İmparatorluğu zalimliği(!) sayesinde eski sınırlarına ulaştırmayı başardı.
Tıpkı atası Yavuz gibi kısa süreye çok iş sığdırdı ancak o da tıpkı atası Yavuz gibi kısa sürede yoğun uğraşın yorgunluğuna kurban gitti. Henüz 28 yaşındaydı. Daha önce yakalanmış olduğu damla hastalığı ilerledi vücudunda. Gözlerini kapadı ansızın.
Bağdat şehrini almak için kendisinin ve ordusunun gösterdiği yiğitliklerden ötürü tarihe geçecek olan “Bağdat’ı almaya çalışmak; Bağdat’ın kendisinden daha mı güzeldi ne?” sözü çıktı ağzından.
Bağdat kuşatmasında İmam-ı Azam türbesini daha önceden almıştı Sultan Murat. Ancak Bağdat’ı alıp şehri eşkıya ve ahlaksızlıktan temizleyene kadar gitmedi ziyaretine türbenin. Yakınındakiler buna anlam vermemişti. Oysa hayır dua için bile gidilirdi kuşatma sırasında.
Yorumlar
Yorum Gönder