Siyaset Hırsının Getirdiği İstenmedik Davranışlar
Siyaset Hırsının Getirdiği İstenmedik Davranışlar
Siyaset günümüzde o hale geldi ki, artık siyaseti psikoloji
bilimi ile değerlendirmemek imkânsızlaştı adeta. Bundan kastım “Politik psikoloji”
değildir. Politik psikoloji, siyasetin işlerliğine yönelik içerikler
barındırır. Örneğin George W. Bush’un Irak’a müdahale kararını açıklaması
sırasında kullandığı “savaş” kelimesini, “barış” kelimesine oranla 20 kat daha
fazla kullanması Politik psikoloji alanıyla ilgilidir. Oysa bahsettiğim durum
tam anlamıyla patolojik bir durumdur.
Örneğin Psikoloji ’de “istenmedik davranışlar” denen temel
bir kavram vardır. Hatalı eğitim ya da kötü kültürlenme sonucu ortaya çıkan
öğrenilmiş davranışlardır bunlar.
Bu tür davranış şekillerinde dikkat, algılama, hatırlama,
sebep sonuç ilişkisi kurma gibi zihinden oluşturulan eylemlere yer yoktur.Mesela aldığı haberi ya da almayıp da hayal dünyasında ürettiğini güdeme getirip
kamuoyu oluşturma girişimi başlangıçta siyasi bir hamle olarak görünse de
temelde yatan psikolojik bir vakadır; bir sorundur. Bu sorun esasında ciddiye
alınması gereken bir sorundur: Kişi “istenmedik davranışlar” sergiliyor
demektir. Bu davranışın sonucu, hatta sonuçları çok değişik şekliyle kendini gösterebiliyor.
Çoğu zaman sebep sonuç ilişkisi kurulmadığından kişi
söylemlerini veya iddialarını somut bir düzleme oturtmakta epeyce zorlanır; bir
süre sonra kişi ansızın geri adım atar. Bu kişi eğer siyasi kişiliği olan bir
kişiyse geri adım atması onun için aşama aşama gerçekleşir. Önce “öyle demek
istemedim”le başlar, sonra ne demek istediğini, kendi seçmeni nezdinde
karizmasını korumaya çalışarak anlatmaya başlar.
Kendi seçmeni büyük ihtimalle söylenen -mantıklı ya da
mantıksız” her söyleme inanmaya hazır durumdadır. Seçeninin ikna etmekte
zorlanmaz. Hatta onları ikna etmek için acele etmez. Önce kendisini alkışlayanların oranının
artmasını bekler. Ama seçmenleri dışındaki kitleye aynı izahat sökmez.
Çoğunlukla alaya alınır.
Örneğin “siyasi cinayetler işlenecek” iddiası, “öğrenilmiş
çaresizliğin” bir sonucu olarak ortaya çıkan “istenmedik davranış” şeklidir.
“Öğrenilmiş çaresizlik”te kişi, özellikle bir siyasi kişilik, şuana kadar gösterdiği çabalarında sonuca ulaşamamasının getirdiği hayal kırıklığı ile sonucu değiştirmeyeceğine ikna olmuş ve bu
zoraki ikna durumu onu istenmedik
davranışlara sürüklemiştir.
İşin siyasi mesajıyla ilgili değilim; kaos çıkarma, seçmenin
canlı tutma gibi hedeflerinde hiç değilim. Daha ziyade kişinin ruhsal veya
kişisel durumuyla ilgiliyim. Neticede siyaseten gelen bu hamlenin muhatabı yine
başka bir siyasi partidir; dahası devletin bizatihi kendisidir.
İnsanlar psikolojik ihtiyaçlara hizmet etmek için siyaseten
bir takım yollara başvururlar. Bazı bireylerin kendilerini toplum tarafından
marjinalize edilmiş olarak algıladıklarında, kaosu kışkırtmak için “güçlü bir
istekleri “ olduğunu gösteriyor. Bu ruh halini iyi bilen siyaset psikolojisi de
bundan nemalanmanın yollarını arar ve bu kişilikleri beslemek adına olur
olmadık, mantıklı mantıksız söylemler geliştirir.
İşte tam da bu esnada bu amaçla söylem geliştirenin,
farkında olup olmadığını bilemem ama ciddi ruhsal sorunları tüm bedeninde,
mimiklerinde ve jestlerinde görülür. Tabi bu ruhsal durumu mimik ve jestlere
yansıtmama başarısını gösteren siyasi kişilikler de var; onlar apayrı bir
düzlemdeler, profesyonel yalan söyleme eğitiminden geçmişlerdir adeta. Öyle ki
yalan makinesine bile yalan söyleteme becerisini edinmişlerdir.
Siyaseten “öğrenilmiş çaresizlik” sorunu yaşayan siyasiler
için yapılacak bazı iyilikleriniz
olabilir tabi:
Mesela “yine yapamadın” vb. suçlayıcı eleştiriler yapmamayı
denemek lazım. Ya da Kişiye altından kalkamayacağı görevler vermemek lazım; ki
bu koltuk sevgisi nedeniyle verilen görevi geri alma açısından çok zor.
Bu tür baskın siyasi
kişilikleri takip edenler, kendilerince toplumu yeniden inşa etmek isterler ve
bunun için kaos ortamı yaratmak adına iyi motive olurlar. Normal şartlarda bunları
motivasyona iten güç ortak değildir ama kendileri açısından çıkar yolun
olmadığının farkına varmaları sonrasında ortak motivasyon aracı bulmak hiç de
zor olmadı; Cumhurbaşkanı Erdoğan
Cumhurbaşkanı’nın bir dizi hoşnutsuz siyasi gurupları aynı
çatıda bir araya getirdiği bir gerçek.
Bu “hoşnutsuz” kitlenin, daha önceki seçimler öncesinde
kitleleri manipüle etme başarısızlığı, onların içindeki nefretini ve öfkelerini
kontrolsüz davranışlara dışa vurmalarında etkili oldu.
Örneğin 2018 seçimleri öncesinde “seçim sandıklarını
çalacaklar” veya “sahte pusulalar hazırladılar” algısı ve seçim sonrasında da “saraya
kurt kapanı” “adaletsiz seçim” gibi hoşnutsuz kitleyi baş kaldırıya sevk eden
manşetleri istenen sonucu vermemişti.
Bu girişimlerin sonuçsuz kalması kitlelerin duyarsızlığından
değil; kendi liderlerine veya parti yönetimlerine olan güvensizlikten
kaynaklandığını ise bir türlü kabullenmediler. Hal böyle olunca her seçim
öncesi ve her seçim yenilgisi sonrası aynı nakaratı tekrarlayarak kitlelerinin
bundan hoşlandığını düşündüler. Hatta o kadar ileri gittiler ki hoşnutsuzların
temsilcileri, ülkeyi bataklığa saplama ihtimalini düşünmeden kulaklarına
fısıldanan “cinayet” ya da “suikast” gibi kaos çıkaracak sözcükleri sosyal
medyalarında rahatlıkla kullanmaktan çekinmediler.
Tabi tüm bu cahil cesaretli davranışlar, hep değindiğim gibi Batı’nın liberal demokrasisini, kendi kültürel değerlerimizle, coğrafyamızın
bizlere sunduğu zorlu yaşam koşullarımızın dinamikleriyle kıyaslamadan, olduğu
gibi uygulamaya konmamızdan kaynaklanmıştır.
Tüm bunlar 1789’dan bu yana literatüre giren “demokrasi”
sözcüğünün, coğrafyamızda uygulanmaya konulduğu Meşrutiyet yönetimlerinden
itibaren, halen bu kavramın nasıl kullanılacağını bilmeyen bir toplum
olduğumuzun en bariz örnekleridir.
Yorumlar
Yorum Gönder