Değer Yoksunu Barbar Siyaset…

 

Değer Yoksunu Barbar Siyaset…

Yok yok! Düşündüğünüz gibi özelde doğudan birini ya da bir kuruluşu hedef alacak bir yazı yazmayacağım; ne konumum buna müsait ne de ilkelerim.. Bu nedenle hayal kırıklığına uğramanızı istemem başlıktaki beklentinizle..

Zaten “Barbar” kelimesi de sadece hakaret amaçlı kullanılan bir kelime değildir. Genelde Türklerle özdeşleştirilmiştir ama esasında Romalıların, kendilerine saldıran kavimler için kullandıkları ve “saldırgan”, bazen de “vahşi” anlamına gelen bir sözcüktür.

Hayatınızın her alanında “barbarlar”la karşılaşabilirsiniz. Değerlerinize hiçbir sınır gözetmeden saldıran herkes, sizin için barbar olabilir.Bu hepimiz için geçelidir. Ancak barbarlığın dahi bir sınırının olduğunu söylesem çok garip olmaz sanırım. Barbarlıkta sınır tanımayanların ağızlarından çıkanların iğrençliğini, bu iğrençliğin yüzlerine vurumuna bakarak fark edebilirsiniz!

Romalıların ihtişamlı olduğu dönemde bile  barbarların saldırıları çoğu zaman  ölçülü olmuştur. Onlar ilkel barbarlardır ve bu ilkel barbarlar saldırdıkları bölgelerde yaşayan insanların değerlerine bir noktadan sonra sayı göstermeyi bilmişlerdir. Peki günümüzün modern barbarları? Saldırganlıkta sınır tanımayan, rakiplerinin değerlerini ayaklar altına alıp üstünde tepinenler günümüzün modern barbarlarının ayırt edici özelliğidir.

Siyaset uğruna kendi değerlerini ayaklar altına aldıkları yetmiyormuş gibi rakiplerinin kutsallarına saygısızlıkları, binlerce yıllık devlet geleneğinden bihaber, ülkesinin liderine fütursuzca hakaretleri , esasında hem kendilerinin içsel dünyasındaki barbarlığın dışa vurumunun, hem de izledikleri siyasetin barbarlaşmasının bir sonucudur.

Bu barbar zihinler, siyaseti, hakaret-yalan ve  aşağılama üçgeninde biçimlendirmeyi kendilerine adeta görev addetmişler.  Bu tip siyasi aktörler, söylemlerinde gömülü olan değerleri, alt edemedikleri karşısında menfi yönde değişen değer önceliklerini zaman geçtikçe alenen topluma sunmaktan haya etmezler.

Oysa “değer” dediğimiz şey, öncelikle insanın, siyaset dünyasında ise ülke vatandaşının, yaşadığı ülke sevgisinin ve seçmenine olan vaatlerinin kriteridir. İşte belirlediği bu kriterler, ait olduğu ve oy devşirmeyi amaçladığı toplumun sosyal, ekonomik ve dinsel kriterleriyle ne ölçüde bağdaştığını gösterir; onun geçmişteki başarılarının ya da başarısızlıklarının dayanağı, gelecekte ise başarabilme olasılığının güçlü işaretleri olarak fikir verir topluma.

Değerleriyle, yapılan siyasetin ne ölçüde uyumlu olduğunu merak edip bir sonuç çıkarma çabası içinde olmayan bir kısım siyasi aktörlerin hiç olmazsa danışmanları, en azından Schwartz Değer Anketi’nden hareketle nereye doğru yelken açtıklarının farkına varabilirler. Fakat önlerine gelen  fonlanarak şişirilmiş anketlerin yanılgısıyla hareket etmek daha cazip ve kolay olduğu için bu tür değer ölçümleriyle pek uğraşmamaktadırlar.

Oysa, değerlerin etkisi o denli kuvvetlidir ki tıpkı ihtiyaçlar gibi davranışları doğrudan güdülemiştir. İşte yaşadığı toplumun değerlerini önemsemeyen ve kendi değerlerinin sınırlarını zorlayan bazı siyasi aktörlerin sergiledikleri davranışlar, barbar siyasetin inşasını ne yazık ki hızlandırmıştır.

Schwartz, değer kuramını yapılandırırken on değer tipi kurgulamış ve bu kurgunun bir eksenini de “Uyarılım ve Özyönelim” değer tipleri oluşturmuştur. Özellikle “özyönelim değer tipi”nin, aslında ne denli önemli olduğu günümüz bazı siyasi aktörlerin içinde debelendiği çıkmazlarında kedini göstermiştir.

Çünkü değer Schwartz’ın tanımıyla, insanların kendilerinin ve diğer insanların davranışlarını, yaşadıkları olayları ve dünyayı anlamak  ve açıklamak  için  kullandıkları,  arzu edilen  ve  edilmeyeni, doğru  ve yanlışı  belirleyen standartlardır. Bu standartlardan yoksunluk genelde insanı, siyasette de siyasi aktörleri barbarlaştırmıştır.

Oysa siyaset Devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı olarak tanımlanır ve temelde  “birlikte nasıl yaşarız?” sorusuna cevap arar. Barbar bir siyaset bu tanımın neresinde hayat bulur?;onu yaşayarak görmekteyiz zaten.

Bizim toplumumuz değerler açısından kesin bir çizgiyle ayırt edilecek bir toplum yapısına sahip değildir. (en azından genel olarak). Değerleri siyaset belirlemez, siyaseti değerler belirler bizim toplumumuzda. “Şu partiye oy verenler şu değere sahiptir;şu partiye sahip olanlar ise bu değere sahiptir.” Gibi genel ama geçersiz sayılabilecek bir argümanla hareket edemeyiz. Başka toplumlar için tam tersi bir çıkarım yapılabilir ama bizim toplumumuz için kesin  ve doğru sonuçlar vermez.

Örneğin Schwartz bir arkadaşıyla 1988 İsrail seçimleriyle ilgili bir çalışma yapmış ve bireylerin kişisel değerlerinin, çeşitli siyasi parti seçmenleri arasında ayırt edici bir özellik olduğunu saptamıştır. Bu çalışmayı bizim toplumumuzda yapmış olsa eminim bir çok ekstra kriterlere ihtiyaç duyardı.

Yani özetle aynı değere sahip insanlarımızın farklı siyasi tercihleri olabiliyor ve bunun genel geçerliliği ve yaygınlığı, ülkemize has ayırt edici bir özelliktir.

Kendi ülke toplumunu tanımaktan uzak olanlar siyaset yaptıklarında ya da yaptıklarını zannettiklerinde, değerlere hakaret edip safları sıklaştırdığını zannediyor olabilir. Oysa bunlar, hakaret ettikleri değerlere sahip olanların kendi partileri içindeki oranının ne ölçüde büyük bir orana sahip olduğunu düşünmekten bile acizler.

Barbar bir siyasi söylemle rakiplerinin üye sayısını eksiltebileceğini düşünmek kadar aciz bir düşünce olabilir mi?

Bir siyasi görüşün gurup başkan vekilinin hatta diğer bazı vekillerinin hem kendi seçmenin hem de rakip gördüğü siyasi düşünceye sahip olanların ortak değerlerini küçümsemesi ve bu  stratejiyle oylarını arttıracağını düşünmesi sizce de absürt değil mi?

Ya da bir siyasi görüşün ekran yüzünün,  yayın yaptığı ülkesinde, ülkesinin binlerce yıllık devlet geleneğinden habersiz, delilsiz ve pervasız saldırmasını barbar siyaset anlayışıyla açıklamayacaksak neyle açıklayacağız.

Son olarak “ zayıf ırklar güçlü ırkların tahakkümü altına girmeye mahkümdur” diyen Darwin’in doğal seleksiyon” fikrinden hareketle, “barbar ve zayıf siyaset değer sahibi güçlü siyasetin tahakkümü altına girmeye mahkûmdur” diyerek yazımızı bitirelim…Selametle..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..