Osmanlı ‘dan Kopan Hiçbir Millet Bir daha Refah Yüzü Göremedi
“1700'den 1940'a kadar
Ukrayna, Kabartay, Kirim, Eflåk, Buğdan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan,
v.s. hep aynı siyasetin kurbanlarıdır”
Osmanlı ‘dan Kopan Hiçbir Millet Bir daha Refah Yüzü
Göremedi
Dünya Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra bir daha asla
barış içinde yaşanan, istikrarlı bir yer olamadı. İmparatorluk günümüzde
“Modern Osmanlı ”adıyla varlığını devam ettirmiş olsaydı dünya nasıl bir durumda olurdu acaba?
Tabi yazının tamamını okumadan “monarşizm hayranı, saltanat
sevdalısı” gibi yaftalamalar yapılabilir. Konuyu tamamen jeopolitik düzlemde
ele aldığımızı peşinen söyleyelim ki bu tür yaftalamaların önünü bir nebze
almış olalım.
Osmanlı İmparatorluğu oldukça güçlü bir alt yapıya sahipti.
Öyle ki 1579’da başlayan duraklama dönemi 120 yıl, 1683’te başlayan gerilme ve
sonrasında dağılma dönemi 239 yıl sürmüştür.
Duraklama döneminin başlarında dahi Bucaş anlaşması ile
bugünkü Ukrayna toprakları olan Podolya’yı alarak Batıda en geniş sınırlarına
ulaşmış, hatta 1683 Viyana Bozgunu sonrası devam eden Kutsal İttifak
Savaşlarında da yer yer başarılar elde
etmiş, sonrasında büyük çapta toprak kaybettiği dediğimiz Karlofça Anlaşması
ile aslında “anavatan” olarak görmediği
toprakları sahiplerine geri vermişti.
Hatta duraklama döneminin başında bir Osmanlı denizcisi olan Jan Janszoon van Haarlem (ki Müslüman olup Murat Reis adını
almıştır ve Küçük Murat Reis olarak anılmıştır) İngiltere'nin Bristol, Plymouth,
Southampton ve İrlanda'nın Cork ve Baltimore gibi limanlarına saldırılar yapmış
ve Manş Denizi’ni geçip, Kuzey Denizinden hareketle Danimarka ve Norveç
Kıyılarına saldırmış ve 1627’de de İzlanda açıklarına demir atmıştı. Burada da
Lundy adasında konaklayan Türk denizcileri 400 esir ve büyük ganimetle Cezayir’e
dönmüştü. Bunun yanında yıkılacak denilen Osmanlı’nın ABD’yi de Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle (ki bu
dönemde ABD denizcileri oldukça güç ve prestij sahibidirler) 1795’te Türkçe
anlaşmayı imzalatarak yıllık vergiye bağlattığını biliyoruz.
İmparatorluğun
yıkılmasından sonra kurulan devletleri ve bu devletlerin halklarının yaşadığı
düşündüğümüzde İmparatorluğun dünyanın istikrarına olan katkısını daha iyi
anlarsınız.
İmparatorluk
yıkıldıktan sonra 26 ülke kurulmuştu. Bunlar arasında Yunanistan, Sırbistan, Karadağ, BosnaHersek, Ukrayna,Belarus,Ermenistan,Macaristan,Litvanya,Letonya,Güney
ve Kuzey Kıbrıs ve diğer tüm Ortadoğu ülkeleri vardı. Ve bunların her biri
bağımsız olduklarında huzur içinde bir yaşam süreceklerini zannetmişlerdi. Ama
zannettikleri gibi olmadı. Çocukları, torunları hatta torunlarının çocukları
dahi, endişesiz bir gelecek hayal edemediler. Her biri kana ve altına susamış
güçlerin feda edilen piyonları olmaktan öteye gidemediler.
Yunanistan bağımsız olduktan
hemen sonra iç karışıklık yaşadı. Bir süre istikrar sağlandıysa da Metaksas’ın
diktatörleşmesiyle 1944’te başlayan iç savaşın alt yapısı hazırlanmaya
başlandı. Dört yıl içinde (1948-1952)
Liberal ve Sosyal Demokratların üstünlüğünde 13 ayrı hükûmet kuruldu ve düştü.Yüzlerce
insan hayatını kaybetti.
Sırbistan, Bosna-Hersek,
Slovenya ve Hırvatistan Yugoslavya çatısı altında birleştikten kısa süre sonra
bir dizi iç savaşalar yaşadılar.
Slovenya “Haftasonu Savaşı”
adı verilen savaşta yüzlerce insanını kaybetti. Hırvatistan “Anavatan
Savaşı” adı verilen savaşla bir çok insanını kaybederken Boşnaklarla Sırplar arasında
yaşanan savaşta da adeta arada kalarak yine yüzlerce insanını kaybetti. Bosna
Savaşı yakın tarihimizin en acı hadiselerinden biri oldu. Bu savaşta, daha
doğrusu soykırımda 110 bin Boşnak acımasızca öldürülmüştü.
Ukrayna toprakları ise; İskitler, Hunlar, Hazar Türkleri,
Kıpçaklar, Peçenekler, Kumanlar, Oğuzlar ve Altınordu Devleti ve son olarak da Osmanlı
Devleti tarafından neredeyse tarih boyunca tamamen Türkler tarafından idare
edilmişti.
17.Yüzyılda Osmanlı ile Rusya arasında büyük
çekişmelere sahne olan Ukrayna toprakalrı Osmanlı’nın zayıflamasıyla Rusya’nın
kontrolüne geçti. Bu tarihlarden İkinzi Dünya Savaşı yıllarına kadar bir çok
hükümet darbesi ile karşılaşan halk 20.Yüzyılın ilk yarısında kendlerini İkinci
Dünya Savaşı’nın ortasında buldu. Naziler tarafında işgal edilkleri bu dönemde
8 milyona yakın Ukraynalı vahşice öldürüldü. Ardından Çernobil faciası ve ve
Turuncu Devrim gibi olaylarla yine yüzlerce insan hayatını kaybetti.
Belarus ise Polonya ve SSCB arasında gidip
geldi.
Macaristan henüz Osmanlı varlığını
sürdürürken yanı başındaki Avusturya ve Avusturya’nın o dönem için müttefiki
Rusya tarafından soykırıma uğradı ve binlerce Macar Osmanlı topraklarına iltica
etti. Tarihe de Macar Mültecileri Olayı olarak geçti. Zaten 20.Yüzyılın başlarında
Macaristan üzerindeki Sovyet baskısı bir çok ayaklanmayı ve sıkıntı dolu
günleri beraberinde getirdi.
Ermenistan halkı ise bağımsızlıklarını elde
ettikleri tarihten bu yana yoksul bir halk olarak (büyük oranda) günümüze kadar
varlıklarını sürdürebildiler. Karabağ’ı ele geçirdikten sonra bölgede soykırım
yapan Ermeniler 2020’de Karabağ Savaşı ile daha da yoksullaştı.
Letonya ve Litvanya ise
Ruslarla yaptıkları Livonya Savaşı’nda galip geldilerse de büyük kayıplar verdiler. Lehistan’ın Kutsal ittifaka dahil
olup osmanlı’dan tamamen kopması sonucu kurulan bu devletçikler zamanla
Sovyetlerin hışmına uğradı.
Vaktiyle Osmanlı’ya karşı
Kutsal ittifaktan yana tercihini kullanan Lehistanlılar(bunun içinde bu günkü
Letonya-Litvanya-Belarus gibi devletler de var)
bunun bedelini uzun yıllar boyunca çok ağır ödediler. Bu topraklar
1772’de Prusya,Avusturya ve Rusya
arasında taksim edildi.
1673 Viyana Kuşatması’nda
Osmanlıya sırtını dönen Lehistan Kirali Jan Sobyeski, Avusturya'nın imdadına
koşar, Viyana'yı kurtarmıya giderken, XIV. Lui ona bir mektup yazarak
"itme, senin dostun Avusturya değil; Türkiye'dir. Osmanlılar mağlup
edilir. Balkanlardan atılırsa Lehistan Devleti de sahne-i tarihten
silinir." demişti.
Jan Sobyeski Lehistan’ın
başına geleni görmüş müdür bilemem ama görmüşse metresine böbürlenerek
gönderdiği zaferi bildiren mektubundan utanacağından eminim.Lehlileri hatta
Lehistan coğrafyasını ateşin içine atan bu kibirli adamın hatasını kendi
milleti affetmiş mi onu da bilemem.
Çünkü Osmanlılar, Soklullu
zamanından beri Lehistan'ı, Osmanlı menfaatleri için, Rusya ve Avusturya
tehlikesine karşı bir muvazene unsuru olarak kullanmışlardır. Onun için Rusya
ve Avusturya'nın, Lehistan'a her müdahalesine razı olmamışlar ve daima bunu
protesto ile reddedip savaşlara bile girmişlerdi.
Bizim coğrafyamızın
kuzeyinde Osmanlı’dan kopan hiçbir milletin refah yüzü görmediği aşikâr.
Asırlardan beri süregelen Rus genişleme
siyasetine bakın, onların, yutmak istedikleri bir devlete önce yardım edip
bağımsızlık verdiklerini, sonra ayrılan bu parçayı kolayca yutup ağır ağır
sindire sindire hazmettiklerini görürsünüz.
“1700'den 1940'a kadar
Ukrayna, Kabartay, Kirim, Eflåk, Buğdan, Bulgaristan, Gürcistan, Ermenistan,
v.s. hep aynı siyasetin kurbanlarıdır”
Özellikle Osmanlı için
yetim, öksüz olarak görülen Kırım’ın hali ise
içler acısıdır. Osmanlı Padişahlarının özel ilgi gösterdikleri Kırım’ın
Ruslara terk edilmesi sonrası Kırım için
2.Selimhüngür hüngür ağlayarak şu
dizeleri söylemekten kendini alamamıştı:
“Kırım küffarda kalsın mı
böyle
Hele Osmanlıyı cenge salayım
O kâfir düşmana satır
çalayım
Varup kâfirlerden öcüm
alayım”
Son olarak: Bunların yanında
Ortadoğu Coğrafyası( ki İngilizlerin sömürge alanlarını belirten bu Ortadoğu
tabirini normalde kullanmam..)nın 1.Dünya Savaşı ile bir nevi kendi tercihleri
ile Osmanlı’dan kopmaları sonrası içinde bulundukları içler acısı durumu
anlatmaya hiç ama hiç gerek yok. Bu hepimizin içinde derin bir yara olarak
kalacaktır.
Yorumlar
Yorum Gönder