“Kara zihniyet”: Faşizm
“Kara
zihniyet”: Faşizm
Faşizmin
yüzü 1930'lar ve 40'lardan bu yana çok bir değişikliğe uğramadı; en azından
karakter açısından. Belki değişen tek şey faşizmin modernliğe ayak
uydurmasıydı.
2.Dünya
Savaşı’ndan sonra Nazilerin ve İtalyan Faşistlerini iktidara getiren ortamı
oluşturmak için küçük de olsa birtakım guruplar ortaya çıkmıştı. Ama
umduklarını bulamamışlardı.
Mesela
1948'de Oswald Mosley tarafından kurulan Birlik Hareketi ve 1968'de kurulan
İngiliz Hareketi gibi gruplar 1930'ların taktiklerini kullanmak istediler.
O
dönemde de bir çoğu “ırkçı” bir göç karşıtı söylemine sarılmışlardı. Tıpkı bu
dönemde olduğu gibi.
O
dönemde olduğu gibi bu sert faşist söylemlerle sokak haydutları oluşturmaya
çalıştılar.Tıpkı bu dönemde olduğu gibi.
Bu
haydutlardan Mussolini’nin “Kara Gömleklileri” gibi bir yürüyüş bu konjonktürde
pek etkili olmayacağından sokak sokak, esnaf esnaf gezip içlerindeki “kara
nefret”lerini kusmayı tercih ediyorlar.
Nerdeyse
Dünyanın her gelişmiş ülkesinde kendilerine sınırlı da olsa destek bulan bu “kara
zihniyet”tıpkı 1930’larda olduğu
gibi ekonomik sıkıntılardan kendilerine
pay çıkarmaya çalışıyor.
Vadettikleri
şey, mevcut haliyle uyguladıklarından çok farklı değildir aslında. Onların milletsever,
vatansever olduklarını düşünmek aptallık değilse de cahilliktir, tutarsızlıktır.
Dünyanın
herhangi bir ülkesinde bu “kara zihniyet”in yöneteceği ülke 1930’ların İtalya’sından
farklı olmayacaktır; yöneticisi ise adını Meksikalı bir devrimciden alan
Mussoloni’den.
Tarihler
1938’i gösterdiğinde Dünya Kupası maçları oynanıyordu. Halkına “kağıttan
papatyalar” dağıtan Mussolini bu kupayı kazanmayı şart koşmuştu sporcularına.
Her
ne kadar 1934’te şaibeli bir kupa kazandırdıysa sporcularına bu defa da ne
pahasına olursa olsun bunu kazanmalıydılar.
Nitekim
Mussolini de sporcularına gönderdiği mesajda “Vincere o morire” demişti. Yani “Ya kazanın ya da ölün”
İşte
sporadahi fşist ruhunu üfleyenlerin gelecekte Dünya’yı ne hale getirdiklerini
gördük. Dahası kendi acınası sonlarına tarihin nasıl büyük bir zevkle şahitlik
yaptığını da.. Ama yine de bir çok “sokak haydutu” faşistin hayatını kurtaran,
yine faşizm karşısında dik durabilenler oldu.
Buna
en bariz örnek yukarıda bahsettiğim maçın sonucundaki kısa bir anekdottu:
Finalde
Macaristan’la eşleşmişlerdi. Macar kaleci Antal Szabo 4 gol yemişti.
Kendisine
“bu golleri neden yedin” diye sorulduğunda “4 gol yemiş olabilirim ama en
azından (İtalyan futbolcuların) hayatlarını kurtardım.” Cevabını vermişti.
BU
dönem faşist liderlerin en büyük farkı bot yerine alımlı ve topuklu
ayakkabılar, üniforma yerine takım elbise, kravat, ellerinde jop yerine çözünürlüğü
yüksek kamerası olan cep telefonları vardır. Bu farklılıklar tamamen
kamuflajdır;aslolan şeyler içlerinde saklıdır.
Ama
bu dönemin açlık ve yoksulluk boyutlarının, kendilerini kamufle eden bu
insanların takipçilerini gittikçe çoğalttığını üzülerek görüyoruz.
Hoş;
ülkemizde diğer ülkelerdeki gibi, örneğin Fransa’daki “Fransız Ulusal Cephesi” nin sürüklediği kitle
kadar büyük bir kitleyi sürükleyecek faşist ortam henüz oluşmuş değildir.
Falist
liderlerin hayatlarına bakıldığında ya babalarının izinden gittiklerini görürsünüz, yahut
çocuklarında onları kullanan yetişkinlerin izinden..
Örneğin
Fransa’daki “Ulusal Cephe” 1972'de Marine Le Pen'in babası Jean-Marie Le Pen
tarafından kuruldu. Temelleri büyük ölçüde Cezayir'deki sömürge savaşının eski
askeri destekçilerinden oluşan bir grup küçük faşist grubu bir araya getirdi.
Bunların
birçoğu 1960'larda Cezayir ve Fransa'da yüzlerce terör saldırısı ve binlerce
cinayet işleyen OAS (Silahlı Gizli Örgüt) örgütünün üyeleriydi.
Başka
örnekler de vermek mümkün. Hatta ülkemizdeki bir gurup ırkçılar için de..Ama “kızım
sana söylüyorum gelinim sen anla!”sözünden hareketle fazla kurcalamayalım..
Günümüzün”
modern faşistleri” de klasik faşistler gibi bir çok değer satmayı politikalarının
vazgeçilmezi olarak görürler.
Söz
gelimi Avrupa faşistleri “Holoskot inkârını”, antisemitizmi hatta “İslamıfobiyi”
albenisi olan cümlelerle satmaya kalkarlar.
Bizdeki
faşistlerin de genel anlamda satışa çıkaracakları çok şeyleri vardı; ırkçılık
karşıtı hadisleri, ayetleri, sözde hümanist davranışları, hayvan haklarını,
Türk vatandaşlığı kimliğinin uğradığı sözde haksızlıkları, siyasi iktidara olan
kinlerinin döktürdüğü kamuflajlı özgürlük söylemlerini vs.
Bu
satışları yaparken elbette detoksifikasyon” stratejisi izlemeyi ihmal etmezler.
Yani kendi organizmalarını (ki organizmadan kastım karakterleri) her türlü
zararlı olan maddelerden arındırmayı da çok iyi yaparlar.
Bizim
toplum olarak farkımızı ise çoğunluğumuzun İslam’ın temel değerlerine olan
bağlılığımız yahut inancımız. Nitekim toplumumuzda “ana veya baba akım medya”
tarafından meşru siyasi yelpazenin bir parçası olarak gösterilmemiştir;çünkü
rağbet görmeyeceği bilinir.
Ancak
unutmayalım ki faşist hareketler uzun vadede sonuç alınmak üzere kurgulanmış
hareketlerdir. Şimdilik rağbet görmemesi, ileride görmeyeceği anlamına da
gelmez.
Eğer
dikkate alınıp gerekli önlenmeler alınmazsa İleriki zamanlarda bir anda etrafımızı
saran “Kara Gömlekliler” benzeri sokak
haydutları kuşatabilir.
Son
olarak yüce önderimiz, Peygamberimiz Hz. Muhammed(SAV)’in bir sözüne yer
vereyim:
"Kim
ırkçılık propagandası yaparak veya kabileciliğe/ırkçılığa destek vererek yoldan
çıkmış bir topluluğun bayrağı altında öldürülürse, onun ölümü cahiliye ehlinin
ölümü gibidir."
Vesselam
Yorumlar
Yorum Gönder