Mau Adası’ndaki yangın sömürgeleştirilen toprakların nasıl yönetildiğinin bir göstergesiydi;Ama yine de Batı, bu sömürgelerine karşı Doğu’ya nazaran daha İnsaflıydı..

 

Batılıların kendileri gibi Batı’da toprakları sömürüleri ve o topraklarda yaşayanlara yönelik emperyalist anlayışları Doğu’ya yönelik emperyalist ve sömürü anlayışlarından oldukça farklı olmuştur.

Her ne kadar ilk etapta sömürülen toprakların sahiplerine yönelik acımasız davranışlarda bulundularsa da zamanla daha esnek daha yumuşak uygulamalarla kendilerini yerli haka affetirme çabasına girmekten çekinmediler.

Sömürgeci Batı’nın sözde sömürge karşıtı aydınları da bu esneklikten istifade ederek sözüm ona emperyalizmin yılmaz karşı koyucuları olarak ortaya çıktılar. Ama asla kendileri dışındaki pervasızca sömürülen topraklarda yaşayanlarla ilgilenmediler.

Bunun en son örneğini  Hawaii’nin Maui Adası’ndaki yangınlar sonucunda yapılan analizlerde görüyoruz.

Yangınların bir adayı neredeyse tamamen kül haline getirmesi ve buradaki yaşayanların çaresizliği anti-emperyalist aydın kesimi harekete geçirdi.            Hemen hemen hepsi ağzı birliği yapmışçasına, bu çaresizliğin nedenini adanın sömürge geçmişine bağladılar.

Hatta o kadar ki yangınlara sebep olarak gösterilen “iklim krizini” değerlendiren “Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli”nde “iklim krizinin kökeninin sömürgeciliğin temel ilkeleri olan çevrenin, insanların ve kültürlerin sömürülmesi ve bozulmasından kaynaklandığı” dahi söylendi.

 

Batılı sömürgeciler Hawaii Adalarını keşfettiklerinde buraya askerler çıkarıp kendilerine hizmet edecek krallıklar kurdular. Bu sömürge girişimine karşı koyan yerli halk ateşli silahlar karşısında başarısız olunca çareyi yüksek uçurumlardan atlamakta bulmuşlardı. Çünkü intiharı, teslim olmaktan çok daha iyi bir çözüm yolu olarak görmüşlerdi.

Amerikalılar buraya el attığında ise artık burası kaçınılmaz şekilde ABD’nin bir eyaleti olacaktı. Nitekim krallıklar ABD tarafından devrildi. En nihayetinde 1898'de Amerika himayesi altına girdi, 1959'da bir referandumla da Amerika Birleşik Devletleri'nin 50. ve sonuncu eyaleti oldu.

Yıllarca ABD sömürgesi gibi bir hayat yaşayan buradaki halkın şansı ise “Batılı” olmalarıydı. Kısmi de olsa Amerikan yasalarından faydalandılar ve  en azından “üvey evlat” muamelesinden bir nebze uzak hayat yaşadılar.

Ancak son çıkan yangınların çaresizliği vaktiyle sömürgeleşmenin unutulmuş ya da unutulması tercih edilmiş sıkıntıları ortaya çıkarınca bir anda sömürünün ne denli kötü bir şey olduğu hatırlanır oldu.

Çünkü buraları sonradan sahiplenen yerleşimcilerin, uzun vadeli ekolojik sağlıktan ziyade kendileri için acil kaynak kazanımlarına öncelik verdikleri, toprak yönetiminde yerli halkın tecrübesini görmezlikten geldikleri ve bu düzensiz, tedbirsiz, yapay doğa yaşamının, en ufak bir afette nasıl kendiliğinden yok olma aşamasına sürüklendiğini gördüler.

19.Yüzyılın ortalarında buralara gelen Hıristiyan misyonerlerin çoğunluğu sulak olan bu büyük alanları kısa vadeli kazanç elde etmek için sudan mahrum bırakacak bir takım girişimlerde bulunmuşlardı. Her yeri şeker tarlalarıyla donatan misyonerler yer altına tüneller inşa ederek suyu da değirmenlerden yer altına çekmişlerdi.

Zamanla tünellerin darlığı, işlevsiz hale gelmesi ama değirmenler gibi doğal enerji kaynakların yok oluşu doğayı kendi benliğinin dışına çıkarmaya yetmişti. 

Tabi Amerikalı yatırımcıların hakimiyetindeki şeker ve ananas endüstrileri ormanların yok olmasına neden oldu ve yerli Hawaiililerin ürünleri için de yetersiz su kalmasına neden oldu.

Zamanla şekerin değerinin düşmesiyle dönümlerce şeker tarlaları yerini turistik tesislere bıraktı. 

Turizm artık yeni yerleşimcilerin önceliği haline gelmişti. Öyle ki  Maui'deki Upcountry sakinleri su kıtlığı, su tasarrufu yapmamaları halinde karne ve para cezalarıyla karşı karşıya kalırken, adadaki lüks tatil yerlerinin musluklarını açık tutmalarına izin veriliyordu.

Yani sömürgecilik tarafından sömürülen ve üstelik  yanlış yönetilen topraklar daha büyük felaket riskiyle karşı karşıya kaldı.

Başkan Biden her ne kadar “Bunu sizin için yapacağız ama siz nasıl istiyorsanız öyle yapın" dediyse de  “nasıl istiyorsanız öyle yapın” dedikleri artık oranın yerli halkı değil yerliliğe soyunmuş yerleşicilerdi. Yani sömürgeci güç bu iyiliği yine kendi “birinci sınıf vatandaşlarına” yapıyordu. 

Ne de olsa sömürgeciliğin oluşturduğu karakterin üstesinden gelmek 21. Yüzyıl insanı için bile kolay değil..

Ama Batı, kendileri gibi Batı’da yaşayanları sömürürken daha insaflı olabiliyor, onları yeri geldiğinde kendi menfaatleri yönünde olsa da koruyabiliyor; buna karşılık  sömürdükleri Doğu ve Doğu Medeniyeti için asla acıma duygusuna sahip olmuyordu.. En yakın örneği Afganistan ve Irak’ın istikrarsız hayat süren insanları, Suriye’nin içinde bulunduğu kargaşanın çözümsüz bırakılmak istenmesi, hatta ülkemize yönelik hain darbe girişimleri..

Ezcümle; ekonominiz başkalarının çıkarları doğrultusunda yol alıyorsa yaşadığınız ve atalarınıza ait topraklarda kiracı olmaktan öte bir yaşam süremezsiniz; yaşadığınızı hatta çok rahat bir hayat sürdürdüğünüzü düşünebilirsiniz ama unutmayın ki yaşadığını lüks hayat bile kiralık olmaktan öte bir hayat olmuyor. 

Vesselam..

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..