Sezar Ve Kleopatra
Bu ikisi birçok filme diziye veya dedikoduya
konu olmuştur. Ama ben filim veya dizi senar yosuyla, dedikodularla değil
tarihin gerçekte bize anlattıklarıyla ilgileniyorum.
Özellikle film cenneti Hollywood’un dekolteli
en çekici kadını olarak lanse edilen Kleopatra esasında hiç de çekici bir kadın
değildi bize aktarılan ciddi tarihi kaynaklara göre. Ancak dahi bir siyaset
kadını olduğunu söylemek lazım. Bizi ilgilendiren kısım da burası.
Roma’nın gittikçe zayıflayan gücünden istifade
ederek Kraliçesi olduğu ve yine Roma İmparatorluğu gibi çöküşün eşiğinde olan Ptolemaios
Krallığı’nı, hayatı boyunca nasıl ayakta tutacağının uğraşı içinde olmuş bir
Kraliçeydi Kleopatra.
Her ne kadar tüm uğraşı sonuçsuz kalsa da,
hatta başarısızlıkla neticelense de o, gözlerine far veya kalem sürüp
birilerini etkileme düşüncesinde olmayan bir kadın olduğunu söyleyerek hakkını
yemeyelim ve Sezar’la olan bağına ve mücadelesine geçelim:
Büyük İskender öldüğünde geride bıraktığı
devasa İmparatorluk birkaç parçaya ayrılmıştı. Daha önce İskender’in babasıyla
savaşan (tek gözünü burada kaybetmişti) ama oğlu İskender’e de bağlılık yemini
eden Makedonyalı “Tek gözlü Antigonos” İskender adına topraklarını korumak için
bir savunma savaşında ölmüştü.
İskender ölünce Makedonya’ya bağlı Mısır’da
ki, Kleopatra ’nın atası Ptolemaios
Soter’in yönettiği krallık bağımsızlığını ilan etti ve böylece Ptolemaios Krallığı kurulmuş oldu.
Ptolemaios Krallığı Mısır’ı tam üç yüz yıl yönetti. 1.Ptolemaios’tan sonra ülkeyi 2. Ptolemaios yönetmeye başladı. 2.
Ptolemaios ensest bir ilişki yaşayarak kız kardeşi Arsinoe ile ev lendi.Bu dönemde Yunanlı rakiplerinin yoğun
baskısına karşı mücadele etti; özellikle İskender İmparatorluğundan doğan Seleukoslarla..Hatta
Sudan’ı bil işgal etmekten geri durmadı.
Ancak tıpkı kendinden önceki 1. Ptolemaios ’un
Hindistan’da Marya İmparatorluğuna yenil diği gibi o da bu İmparatorluğa karşı
çok fazla başarı elde edemedi ama oradaki fillerin ülkesi ne gönderilmesi için iyi
ilişkiler adına çaba sarf etti.
2.Ptolemaios’un ölümünden sonra yerine
3.Ptolemaios geçti ve bu dönemde de zaferlerin ardı arkası kesilmedi. Ne var ki
yüzlerce yıl Mısır’ı idare etmelerine rağmen Mısır dilini, geleneklerini ve
göreneklerini öğrenme zahmetinde hiç bulunmadılar. Bu nedenle halkın büyük
çoğunluğu yönetimden hiç hoşnut değildi ve bir gün bir kurtarıcının geleceğini
umut ediyor lardı.
Tabi bu süre zarfında Mısır tanrıları ile
Yunan tanrıları ülkede adeta bir karışım oluşturmuştu. Ptolemaios krallığı
kendi tanrılarının dışlanmasından hiç hoşlanmazdı ama halkın da kendi
tanrılarından uzaklaşmaya niyeti yoktu. Bu karışımı sağlayacak olan biri vardı; her iki inancın kutsal saydığı renklere
boyanmış bir boğayı tapınağa götürüp arabuluculuğu sağlayan bu kişi
Kleopatra’dan başkası değildi.(Kaynak: Büyük Dünya
Tarihi-Andrew Marr)
Kleopatra hem kendi dilini hem de Yunancayı
çok iyi konuşabilen eğitimli ender kişilikler den biriydi. Ve hatta birden
fazla (bazılarına göre sekiz dil) dili
anadili gibi konuşan tek hük ümdardı. Bu bilgisini 1.Ptolemaios tarafından
kurulan İskender Kütüphanesinde
çalışarak ed inmişti. Bu; ona, ülkesi adı na İskender İmparatorluğu artıklarına
karşı kurnazca siyasetinde avantaj sağlayacaktı.
Bu arada Dünyanın başka bir yerinde bir başka
İmparatorluk Mısır toprakları için plan yapıyordu. Mısır topraklarının Romalı
çiftçiler tarafından sürülmesi ve ucuz gıda temin edilmesi gibi bir dizi
planlar… Mısır için bu planı yapan İmparatorluk ise Roma İmparatorluğu idi.
Roma’nın Mısır’a müdahalesi için eline bir
fırsat geçmişti. Gittikçe zayıflayan ve özellikle “Çocuk Kral” la birlikte yıkılma tehlikesiyle yüz yüze olan
Ptolemaios krallığının Roma’dan yardım istemesi bu fırsatı doğurmuştu Roma
için. Ancak Ptolemaioslar için bu
yardımın bedeli çok ağır olacak ve Romalılar krallığın boğazını boğana kadar
sıkacaktı.
Mısır’da kardeşleri birbirleriyle evlendirme
geleneği vardı Kleopatra‘nın çocukluk dönemin de. Nitekim o da bu kadere bir
gün razı geleceğini biliyordu. XII. Ptolemaios öldüğünde karde şi XIII. Ptolemaios
’la birlikte tahta çıkan ve 18 yaşına henüz giren Kleopatra’nın (bazı rivay etlere göre kardeşiyle evliliğini
gerçekleştirmişti) tahtı kardeşiyle paylaşmaya hiç mi hiç niye ti yoktu.
Nitekim hemen güç elde etmek için çalışmalara ve ittifak arayışlarına girdi. Ve
hem en kendini “babasını seven bir tanrıça ilan etti. Daha sonra da yüzünün
resmedildiği paralar bastırdı.
Ama gelin görün ki işler kısa sürede
Kleopatra’nın aleyhine dönmeye başladı. Kıtlık ve açlık halkı Kraliçe’nin
aleyhine isyana yöneltti. Kleopatra ise isyanı bastıramayınca yenilgiyi kabul edip
sürgüne gönderildi.
Nasıl ki kısa sürede şanssızlık kendini
yakaladıysa yine çok geçmeden bu defa şans kapısını çaldı; Sezar’ın düşmanı
haline gelen Pompey Mısır’a,
Kleopatra’nın kardeşine sığınmış ve onunla birlikte Sezar’a karşı planlar
kurmaya başlamıştı. İşte uyuyan canavar Sezar bu küstahlık karşısında
kükreyerek uyanacaktı ve bu Kleopatra için büyük bir şansı beraberinde
getirecekti.
Zaten Kleopatra bu tür fırsatları en iyi
şekilde değerlendirecek eğitime ve kabiliyetine sahipti. Onun aynı zamanda
entelektüel yönü de vardı. Hatta o kadar ki onun
ağırlıklar ve ölçümler gibi konular üzerine kitaplar yazdığı ve çocuklarına da
felsefe öğretmeni tuttuğu söylenme kteydi. (Büyük Dünya
Tarihi-Ndrewmarr)
Bakalım Sezar’la ilişkisi nasıl gelişmiş?
Sezar’ın önceleri sıkı dostu olan ancak
zamanla çeşitli sebeplerden dolayı düşmanı haline gelen Pompey Sezar’a karşı
aldığı yenilgiler sonrasında Mısır’a sığınmış ve Ptolemaios, Pompey’i kabul
etmişti.
Ancak Sezar’ın zaferleri genç Ptolemaios
oldukça korkutmuş olmalı ki Pompey’i takip eder ek Mısır’a yönelen Sezar’a
yaranmak istemiş ve Pompey ’in kellesini hediye olarak Sezar’a yollamıştı.
Ancak Sezar Mısır’a vardığında Ptolemaios’ un kendisini karşılamasından hiç hoş
nut olmamıştı. Derhal Kleopatra’yı çağırtmış ve onun kendisine eşlik etmesini
istemişti.
Kleopatra’nın düşmanı haliyle çok fazlaydı.
Üstelik Ptolemaios tarafından da adeta esir tutuluyordu odasında. Bu nedenle
Sezar’ın kendisini istemesi karşısında kendisini örtüye sardırmış ve sıkı sıkı
bağlatarak Sezar’ın yanına taşınmasını istemişti.
Bu sırada Mısır’da şiddeti gittikçe artan bir
iç savaş başlamıştı. Bu iç savaş Kleopatra’nın kardeşi lehine sonuçlanmaya
doğru gidiyordu ve Kleopatra’nın hayatı da tehlikeye giriyordu. Bu nedenle
Kleopatra Sezar’ın yanında ayrılmamayı uygun bulmuştu. Hoş Sezar’ın da bu iç
savaşı sonlandıracak kadar güçlü birlikleri yoktu.
Kleopatra Sezar’ın himayesinde adeta tatil
gibi bir hayat yaşarken Sezar onunla değil başka bir şeyler meşguldü; takvim
oluşturmakla. Bir İskenderiyelinin tavsiyesi üzerine günümüz “Güneş Yılı Takvimi” nin işlerliği onun
ilgisini çekmiş ve bu alana yoğunlaşmıştı.
Ama Kleopatra Sezar’ın dikkatini çekmekte
kararlıydı. Bu sırada oğlu olmuş ve adını da “Caesaron” koymuştu. Bu, Sezar’ın oldukça hoşuna gitmişti. Bu arada
Sezar Roma’ya kendi gücünü göstermek için Roma adına seferlere çıkmaya karar
verdi. Birkaç lejyonu da Kleopatra’yı korumaları için Mısır’da bıraktı.
Bu sırada Kleopatra halkına kendini
tanrı-insan gibi tanıtmak için çabaladı. Kendini tanrıça İsis, oğlunu da Horus‘la ilişkilendiriyor ve tanrısal
güçlere sahip olduğunu çeşitli oyun ve entrikalarla kabul ettirmeye
çalışıyordu.
Bu arada Sezar’la neredeyse her gün
mektuplaşıyordu. Artık Sezar da ona karşı derin hisler beslemeye başladı. Hatta
bu hisler öyle derinleşmişti ki tapınaklara Kleopatra’nın heykelini yaptırmaya
başlamıştı. Kleopatra’nın her isteğini yerine getirmeye başlayınca Sezar, iç
düşmanları rahatsız olmaya başladı.
Sezar’ın Roma’yı ihmal etmesi onun sonunu
getirecekti. Nitekim iç düşmanlarının taamını nerdeyse birleştirmişti bu
ilgisizliği. Bu d Sezar’ın hunharca öldürülmesine sebep olacaktı; tam yirmi üç
bıçak darbesiyle.
Sezar’ın ölmesi adeta sonu gelmeyen bir iç
savaşı başlatmıştı Roma’da. Octavian ve
Mark Antony arasında yaşanan bu iç savaş oldukça kanlı bitmişti. Ama sonunda iç
savaşı kazanan Octavian oldu.
Kleopatra Mark Antony tarafından, tarafını
belirlemek üzere çağrılmıştı. Zira Kleopatra iç savaşta kimin kazanacağını
kestirene kadar taraf tutmamıştı. Kleopatra suikasta uğramamak için bu defa
halıya sarılmak yerine başka bir yol denedi; altın bir mavna (güvertesiz tekne)
içinde yolculuğunu sürdürdü. Mavnayı çeken mürettebat çalgılar eşliğinde yol
boyunca hiç durmadılar. Amaç mavnada çevreye turistik gezintiye çıkan zengin bir şımarık izlenimi vererek
dikkatleri dağıtmaktı.
Kleopatra Antony’le buluştu. Rivayetlere göre
onunla defalarca birlikte oldu, Güneş ve
Ay adında ikizleri dünyaya geldi. İç savaşı üstün götürdüğünü düşündüğü
için Antony ile birlikte olan Kleopatra bu tahmininde yanıldı.
Evet,
üstün götürdüğü bir gerçekti; ama Sezar’ın da defalarca saldırmasına karşın
galibiyet alamadığı İrani kabilelerinden olan Parthialılara saldırınca geride on binlerce ölü bıraktı ve bir anda
iç savaşta dengeler değişti; artık ibre Octavian’dan yanaydı. Çünkü Octavian
Batı’da başarı üstüne başarı elde ediyordu.
Antony yine de kendini yaşayan tanrı Dionysus;
Kleopatra ise “Kralların kraliçesi” ilan et mekten geri durmadılar. Bu Roma
senatosunu bir hayli kızdırdı. Üstelik Antony’nin İskende riye’yi Roma’ya
tercih ettiğini içeren bir mektubu da senato eline geçmişti. Bu neredeyse tüm
Roma’nın Antony’e cephe alması demekti. Ve savaş hazırlıkları başladı.
Tarihler MÖ 31’i gösterdiğinde kanlı bir deniz
savaşı başlamıştı; Aktium Muharebesi. Bu muharebede Kleopatra’nın komuta ettiği donanma Kleopatra’nın
paniklemesiyle (ablukayı yarmaya çalıştığı sırada) geri çekildi ve bunu gören
müttefiki Antony de zorunlu olarak onu takip etmek zorunda kaldı.
Sonuç olarak Octavian büyük bir zafer
cümbüşüyle İskenderiye’ye girdi. Antony bu yenilgiye dayanamadı ve kendini bıçaklayarak
Kleopatra’nın ayaklarının dibinde öldü. Efsanelere göre Kleopatra da koynuna
aldığı oldukça zehirli bir yılanın kendini sokmasına müdahale etmemesi sonucu
zehirlenerek yere yığıldı. Öldüğünde henüz kırkında değildi. Ölümünden sonra
Sezar’dan olma oğlu Caesarion da yakalanarak öldürüldü ve bir efsanen de böylece
sona ermiş oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder