Halk sağlığını tehdit eden ırkçılık ve bağnazlık doğustan gelen bir özellik degildir

Halk sağlığını tehdit eden ırkçılık ve bağnazlık doğustan gelen bir özellik degildir

Amerikalı bir Psikiyatri uzmanı akıl sağlığıyla bağnazlık arasında e tür bir ilişki olduğunu bulmak için uzun süren gözlemler yapmış.

Sonuç; yaptığı gözlemlerde artan suç oranlarını da dikkat alarak bu iki olgu arasında derinden bir ilişki olduğudur. Bence de akıl sağlığıyla bağnazlık arasında ciddi bir ilişki var.

Gittikçe artan fiziki, sosyal, statü, ırk, dil, din gibi kişinin sahip olduğu değerlere yönelik “ayrımcı” saldırıların altında yatan neden,kişinin sahip olamadığı çok yönlülük, hoş görü, tahammulsüzluk ve doğmatik ögrenmeler,yani bağnazlık olduğu açık.; e bu tür kişilerin saldırgan halleri de akıl sağlığıyla daha doğrusu akıl sağlıksızlığıyla alakalı vahim bir durum.

Yani Profesörün gözlemlerinden çıkan sonuç ve kullandığı “gündelik ırkçılık” tabiri oldukça yerinde. 

Madem bir hastalık teşhisi kondu o halde uzmanların bu hastalığa karşı tedavi yöntemlerini geliştirmeleri de gerekir.

Ama şöyle bir sorunla da karşı karşıya kalabilir; ırkçılık davranışı gösteren birine “akıl sağlığı bozuk” teşhisi koyduğumuzda bu durum mahkemelerde onların lehine olacaktır. 

Neticede “delilik” pozisyonunda olmayacaklar. O nedenle döşündüm de bunu bir “akıl hastalığı” olarak tanımlamada aceleci davranmamamız gerekiyor. Daha önceki yazımın başlığı bunu hastalık olarak tanımlayan bir başlıktı.

Bu noktada Amerika’da ırkçılık üzerine bir araştırma yapan uzmana başvuralım diye dusundum ; uzaman şöyle diyor: “Bu karmaşık bir durum. Bütün ırkçılar deli değildir ama deli insanlar ırkçı olabilir.” Anlaşılan uzmanlardan net ve aydınlatıcı fikirler alamayacağız.Onlar da bu durumun akıl sağlığıyla olan ilişkisini çözmüş değil..

Kişinin ruh sağlığının bozukluğuna bağlanan ırkçı saldırılar hafife alınmamalı. Hoş;kişinin ruh sağlığı soruşturma istekleri mahkemelerin çok nadir başvurduğu bir yol. Çünkü hem uzun hem de meşakkatlidir.

Konu açılmışken ruh sağlığının mahkemelerde değerlendirilmesine yönelik kısa bir bilgi vereyim:

ABD ve İngiltere gibi ülkeler sanıkların ruh sağlığını ancak 19. Yüzyılda değerlendirmeye başladığında nasıl bir karmaşa ya yol açtıklarını açıkça söylemekten çekinmemişlerdi. Tabi şimdi ileri teknolojinin getirdikleriyle o dönemin zorluğu ve karmaşası olmasa da yine de meşakkatli.

O dönemde (19.yüzyılın ilk çeyreği) bu(akıl sağlığı değerlendirmesi) değerlendirme sonucunda M'Naghten kuralı olarak bilinen ve kişinin suçlandığı eylemi işlediği andaki bilişsel durumuna odaklanan deliliği tanımlamaya yarayan bir yöntem ve “kural”la kişilerin akıl sağlığı ile ilgili teşhisler konmaya başlanmıştı.

Bu kural " hükümetin kendisine zulmettiğine inanan ve başbakan Robert Peel'in sekreteri Edward Drummond'u Peel'le karıştırdıktan sonra öldüren Daniel M'Naghten'in duruşmasının ardından 1843'te İngiltere'deki yargıçlar tarafından oluşturulmuş."

Kurala göre günümüzde olduğu gibi suçlardan sorumlu tutulmak için akıl sağlığının yerinde olması gerekiyor.

Yöntemin detayına inemeyelim, doğru-yanlış testleri gibi düşünün..

Ama şunu söylemeliyim; bir sanığın "suç anında akıl sağlığını belirlemeye yönelik bir standart olan standart, 1840'ların İngiltere'sinde oluşturulmuş."

 Sonra ABD’de ırkçılık yanlısı bazı yargıçlar ırkçı şiddeti uygulayanların bazıları için toplumda infial yaratmasın diye akıl sağlıklarının araştırılmasına yönelik hükümler vermiş ve M'Naghten kuralına tabi tutummuşlar. 

Teşhis uzun sürdüğü için kamuoyu infiale neden olacak suçu ve suçluyu unuturmuş ve dava da kendiliğinden düşmüş ya da düşürülürmüş.

Biz ırkçılığın akıl sağlığı ve bağnazlıkla olan ilişkisine geri dönelim.

Bağnazlık dediğimiz şeyin esasında doğuştan gelen insani bir özellik olmadığını hepimiz biliyoruz. Yani daha ziyade çevresel faktörler ve yetişme alanındaki etki-tepkinin bir sonucu olduğunu..

İşte bağnazlığın en belirgin belirtilerinden bir olan ırkçılık da esasında doğuştan gelen bir özellik değil. Dolayısıyla doğuştan gelen bir hastalık olan akıl hastalığıyla tarif etmek de çok mantıklı değil. Bunu tıbbileştirmek de “sorunun” üstünü örtmekten öte bir işe yaramayacaktır.

O nedenledir ki Amerika’da renk ırkçılığına bir çözüm halen getirilmiş değil.Irkçılıkla mücadeleyi ırkçılığı sadece  tıbbileştirmek yerine buna neden olan psikolojik travmaları göz önünde bulundurmak lazım.

Mesela 1993 yılında Colin Ferguson adlı bir Jamaikalı, New York banliyö treninde altı kişiyi vurup öldürmüş ve 19 kişiyi yaralamıştı. 

Bunun nedeni kendisine sorulduğunda “şeytan” olarak adlandırdığı “Asyalıları” suçlamıştı. Yapılan derin araştırmalar sonucunda “Asyalılar”dan birileri nedeniyle işsiz kaldığı ortaya çıkmıştı. 

İşte ayağımızı basacağımız nokta tam da burası; şiddete sebep olan nedenlerin aslında kendisinden kaynaklandığını kabul etmeme; şiddetli bir anksiyete bozukluğuna sahip olma..

Elbette işin tıbbi boyutu da yok değil. Ama sadece tıbbileştirmek de doğru değil. Delilikle ilişkilendirmek se hiç doğru değil.

 Bir Psikiyatri uzmanı ırkçı kişiliklerin özelliklerinden bahsederken özellikleri “bu tür kişiler paranoya da dahil olmak üzere birçok semptomla yaşarlar; olumsuz özellikleri veya sonuçları tüm gruba yansıtmaları ve bu inançları güçlü telafi edici kanıtlara rağmen sürdürmeleri muhtemeldir. 

Birçoğu komplo teorilerini benimsiyor. Bazıları şiddete başvurabilir.” şeklinde sıralamıştı. Böylesine ürkütücü ve zekâ gerektiren özelliklere sahip biri deli değil tam tersine ne yaptığını iyi bilen tehlikeli bir varlıktır.

Ez cümle; halk sağlığı için tehdit unsuru olan bu vaka üzerinde devlet ve toplum olarak çok yönlü durmamız gerekiyor. Üstelik kültürel farklılıkların belirgin şekilde kendini gösterdiği bizim gibi ülkeler için ırkçılık çok daha tehlikeli  sinsi bir tehdit unsurudur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..