Yahudiler dünya egemenliğine böyle yürüdüler..
Yahudiler dünya
egemenliğine böyle yürüdüler..
1789 Fransız İhtilali ile Fransa'dan Avrupa'nın değişik
yerlerine kaçan ve sömürgecilik yoluyla yeryüzünün her yerine dağılan ve
2.Dünya savaşı ile de kök salan İngiliz Yahudilerin zamanla İngiliz ekonomisini
rehin almalarıyla dünya yeni bir belayla tanışacaktı; İsrail'le..
İngiliz ekonomisini rehin almaları 19.Yüzyılda Asya'daki
uyuşturucu ticaretini ellerine almalarıyla başladı. Mesela 1800'lü yıllarda
Bağdat'ın mali işler sorumlusu olan Yahudi David Sassoon bu uyuşturucu tekelini
elinde bulunduruyordu. Kendisine “Asya’nın Rothschild’i” denilmesinin
sebeplerinden biri de buydu.
Yahudiler İngilizler üzerinde o kadar etkilidir ki bu yüzyılda, Çin uyuşturucu ticaretini yasakladığında Sassoon İngilizleri Çin’e savaş açmaya ikna etmişti. Ve o meşhur ‘Afyon Savaşı’ da bu şekilde başlamıştı.
E bu savaş sonunda Çin uyuşturucu ticaretini serbest bırakmak
zorunda kalınca Sasson ve cemaati muazzam paralar kazandılar. İşte Yahudilerin
olağanüstü zengin, dolayısıyla İngiliz ve dünya siyasetinde etkili olmaları bu
şekilde gerçekleşti.
Aynı yüzyılda yaşayan bir başka Yahudi isim, yazar ve
düşünür Musa Hess’ti. Hess nerden çıktı der gibisiniz?
Kendisi Süveyş Kanalı Projesinin açılmasının Fransa’ya olan
faydalarından yola çıkarak kanalın Fransızlar tarafından açılmasını sağlamış
isimdir. Hatta dönemin Mısır Valisi Said Paşa ile pazarlık yapanlar da Hess’in
irtibatlı olduğu kişiler olmuştur.
Fransa Hess’in çok mu umurundaydı? Tabi ki hayır. Hess’in
aklından geçen, Fransa’nın zenginleşmesi değil kanal işletmesini Fransa Yahudilerinin
alması ve bu yolla Yahudilerin dünyaya açılma olanağıydı.
İngiltere'de Sassoon cemaati, Fransa’da Hess devletler üzerinde
oldukça etkili olmayı başarmışlardı.
Hess “Rome and Jerusalem: The Last National Question”( Roma
ve Kudüs: Son Ulusal Sorun) adlı esrinde “Kanalın Fransa tarafından açılması
ile Yahudilerin dünyaya açılma şansı vardır” şeklindeki ifadeleri asıl amacının
ne olduğunu bize gösteriyordu. Yani
düşündüğü şey Süveyş Kanalı’nın Filistin’e yakınlığıydı.
Ayrıca “İsrail Misyonu Üzerine Mektuplar” adlı eserinde de
sömürgeci güçlere gönderdiği mektupların adeta birer derlemesi yer alıyordu. Bu
mektuplardan birinde Fransız Yahudilerinin, Fransa’nın çıkarlarını
gözeteceğinden ve buna karşılık İngiltere’nin, özlemini duydukları vaat edilmiş
topraklara olan yönelişlerine yardım etmesi istenmekteydi. Ona göre Filistin’de
kurulacak olan “Yhudi Devleti” tamamen Fransa’nın çıkarlarına uygun olacaktı.
Tabi umduğu gibi olmadı; çünkü Kanal’ın açıldığı 1869 tarihi
Fransa’nın Mısır’daki varlığının sonuydu.
..Ve çünkü İngiliz Kraliçe’si
Victoria'nın gözde siyasetçisi Yahudi Benjamin
Disraeli’nin Başbakanlığı döneminde zirveye ulaşan İngiliz emperyalizmi Mısır siyasetinde
çıkarına uygun bir zafer kazanacak ve Fransızlar Mısır’dan çıkarılacaktı.
Disraeli de tıpkı Hess gibi Süveş Kanalı’nın Siyonizm için
ne kadar önemli olduğunun farkındaydı. İşte bu nedenle yukarıda bahsettiğim
gibi Süveyş Kanalı’nın açılması ve daha sonra Kanal’ın inisiyatifi Yahudilerin eline
geçmişti.
O dönemde Fransa, maliyeti 640 Milyar Frank’ı bulan kanal nedeniyle ekonomik açıdan zor anlar yaşıyordu. Rothschild Bankası’na olan borçlarını ödemekte de zorlanıyordu. Disraeli Fransız Parlamentosu üzerindeki bu ekonomik baskıyı iyi kullandı ve Fransa’nın sahip olduğu Kanal hisselerini almayı başardı.
Hisselerin yarısı dönemin Mısır Hidiv’i İsmail Paşa’nın elinde
bulunuyordu. Ama İsmail Paşa’da elindeki hisseleri çıkarma peşindeydi.
Nihayetinde bu hisseler de Hidiv’den satın alındı.
Bu satın almalarda yardımcı olan ise Lionel Rothschild idi.
O dönemde 4 Milyon Sterlin borç verme teklifi kendisi gibi Yahudi olan Başbakan
Disraeli’yi oldukça mutlu etmişti. Ve Lionel Rothschild bunu sağladı. İşte
İngiltere bu nedenle Ortadoğu’da birkaç yüzyıl en etkin siyasi güç olmayı başardı.
Başbakan Disraeli bununla da yetinmek niyetinde değildi.
Romanya gibi başka ülkelerdeki Yahudilerin refah düzeyi ve özgürleştirilmesi
için yoğun baskılar yapmaya başlayacak ve Yahudi cemaatlerinin ısrarı ile
gözünü Kıbrıs’ a dikecekti.
Zaten Hindistan tam anlamıyla İngiltere’nin kontrolüne
geçmiş, hatta Kraliçe Victoria “Hindistan İmparatoriçesi” ilan edilmişti.
Tüm güçlü yanlarına rağmen Disraeli 1880’de yapılan seçimleri Libarellere, Galdstone’a karşı kaybetti. Güya liberaller Disraeli’nin emperyalizmine karşıydı ama ilk iş olarak Mısır’ı işgal ettiler.
Tabi Mısır’ın işgaline İngiltere’yi yönelten
kişinin bizzat Nathaniel Meyer Rothschild olduğu daha sonra net olarak anlaşılacaktı.
Bunu dile getiren ilk kişi de dönemin etkin sol yazarlarından Henry Noel
Brailsford’du. Neticede Filistin Sina
Yarım Adası yoluyla Mısır’a komşuydu. Nathaniel Meyer Rothschild’in bunu
önemsemesi de gayet doğaldı.
Tabi bu denli ağır işlerin altından Rothschild tek başına
kalkacak durumda değildi. Ona iyi bir ortak da lazımdı; ve o ortak, Güney
Afrika’da elmas işinden milyoner olan İngiliz sömürgesinin ateşli savunucusu ve
uygulayıcısı Cecil Jhon Rhodes olarak ortaya çıktı. Kendisi sömürge valilikleri
yapmış acımasız elmas kaçakçısıydı.Ve bir İngiliz milyoneriydi(o dönem için
milyoner)
Rhodes ile ilgili ilginç bir bilgi daha vereyim; kendisi Londra merkezli Round Table (Yuvarlak Masa)
adında gizli bir örgüt kurmuş ve bu örgüt bu gün Londra’da Kraliyet
Uluslararası İlişkiler Enstitüsü adıyla(Chatham House) ve "sözde" kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak
varlığını devam ettirmektedir.
Hülasa 1896’da 28 milyon km bir sömürge toprağına sahip olan
ve “üzerinde güneş batmayan imparatorluk" olarak nam salan İngiltere’nin
ekonomik ve siyasi gücü büyük oranda Yahudilerin eline geçmişti.Ama Yahudiler
için halen bir saf “Yahudi yurdu” yoktu. İşte bu güç ileride (1948) Bolfuor
mektubu ya da deklarasyonu ile Yahudi İsrail Devleti’ni kuracaktı.
Yorumlar
Yorum Gönder