Modern Feodalizmin öncüleri;oligarklar
Modern Feodalizmin öncüleri;oligarklar
21.Yüzyılın insanı tarihin
en “medeni”döneminde yaşmakla övünebilir ama bunun doğru olmadığına kendini ikna
etmesi epey zor olsa gerek. Bilinçsizc kendini kandıran bu medeni dönemin insanının hali Tilki ile
Üzümler adlı fabldaki
tilkinin haline çok benzer:
Bu fablda,
kurnazlığıyla bilinen tilki olgun ve sulu bir üzümün olduğu dala yetişmek
defalarca sıçrar. Ancak ne kadar denerse denesin başarılı olamayan tilki hayal kırıklığına uğrar ve en
sonunda kendisini aslında üzüm yemek istemediğine, zaten üzümlerin de yeterince
güzel görünmediğine inandırır.
21.Yüzyılın kapitalizmine
esir düşen devletler bu tilki gibi dünyanın
geri kalan yoksullarını görmezlikten gelmek için kendi kamuoylarına yalanlar söyleyerek vicdanlarını sustursalar
da, dünyayı felakete götüren bir avuç azgın azınlığın kendi yaptıklarına duydukları vicdani öfkeyi bu tilki gibi bastırsalar da er ya da geç kendileri olmasa da gelecek
nesilleri bu kandırmacayı sürdüremeyecektir.
Şöyle bir tarihe
bakıldığında var oluşlarını yağmalara, istilalara borçlu olan tarihteki
devletler var oluş gerekçelerini bir yana bıraktıklarında ve işlerine gelmeyen
bu gerekçeleri görmezlikten gelip halkına yalan söylemeye başladığında sonarlarının
başlangıcına ilk adımlarını attıklarını görürüz;bu gerçeklik Avrupa devletleri
için de geçerlidir, Osmanlı Devleti için de..
Her olumsuzluklarda
Avrupa Devletlerini örnek vermek kulağa hoş gelebilir ama bizim tarihimizden
örnek vermek de gerçekliği objektif şekilde görmemizi sağlar. Mesela Osmanlı
Devletinin 17.Yüzyıl ortalarındaki
durumu gibi.
Osmanlı Devletinde
17.Yüzyılın ortalarında toprak mülkiyetini tekellerine alan mültezimler ve
sonra ayanlar denilen seçkin güruhun zamanla feodal yapıyı devlette nasıl inşa
ettiklerini ve beşik ülemalığıyla da inşa ettikleri bu yapının “maneviyat” besin zincirinin halkalarını kendi arzuları
doğrultusunda yetiştirdikleri din adamlarıyla birbirine nasıl bağladıklarını
okuyup araştıranlar bilirler.
Bu feodal yapıyı
oluşturup devletin önce iktisadi sonra
dini hayatını tekellerine alan bu feodaller inşa ettikleri yapılarının sağlamlığıyla
övünürken aslında koca bir imparatorluğun temelinden demir çaldıklarının farkında değillerdi. Belki farkındalardı
ama tilki örneğindeki gibi gerçekler karşısında öfkelenmemek için bunu ört bas
ediyorlardı.
Tarihten günümüze
baktığımızda iktisadi hayatın bir zümrenin yahut azınlığın tekelinde olduğu
dönemlerde insanlık hiç de kolay bir hayat sürmemiştir. Bu durum sanayi devrimi
öncesinde de geçerliydi sonrasında da.
Farkı; Sanayi
Devriminden sonra iktisadi hayatı tekellerine alan Oligarkların kazanma hırsı
insani duyguların önüne geçmiş ve bu insani duygulardan yoksunluk “medeni dünya”
dedikleri bu dönemde daha da belirginleşmişti.
Yani, Sosyolog Thorstein
Veblen’nin dediği gibi insani gelişmenin
“yağmacı evresi” son hızıyla devam etmektedir ve bu aşama gelecekte de devam
edecektir. Ve İnsanın bu yağmacı” evresini ne sosyalizm Sonlandırabilmiştir ne
de Hümanizm..
Günümüz insanlarının yaşamakla övündükleri “medeni dönem”, yağmacılığın âlâsının yapıldığı dönem olmuştur. Üstelik yağmacılık yapılırken modern dünyanın bilimsel nimetlerinden de yararlanmak ihmal edilmemiştir; bilimi yağmacılığın bir aracı olarak görmüşlerdir adeta.
Yağmayı yapanların hırsı tarihin “yağmacı
korsanları”na fark atmıştır adeta.Çünkü modern dünyanın yağmacıları ait olunan toplumdan
veya kültürden kopmaktan hatta toplumuna ve kültürüne düşman olmaktan ve o değerleri
aşağılamaktan asla çekinmemişlerdir.
Günümüzün modern
yağmacılarını oluşturan Oligarkların içinde bulunduğu durum tam da budur. Ne
var ki dünyanın iktisadi gücünü aralarında paylaşan bu Oligarklara mahkum yaşamak
ve onlarla uyumlu çalışmak da halkların kaderi olmuştur.
Yabancı bir
Profesör şöyle demişti: "Köylü, çiftçi, işçi öğretmenleri, kilise
papazları olsun, günümüzde yaşamak isteyenler, geçimlerini sağlayacak
kaynaklara sahip olanlarla barış içinde yaşamalıdır.” Bu Profesörün
söylediklerinde haklılık payı var maalesef.
Oligarkların hem ait oldukları toplumu yönetmesi hem de dünyanın gidişatına yön veremlerindeki cesaretleri, halkların onlarla barış içinde yaşama zorunluluklarından geliyor.
Modern
feodalizmin temsilcileri olan bu Oligarklar iletişim teknolojisini kullanarak algı
yönetimini ustaca gerçekleştiriyorlar.
Kullandıkları iletişim kanallarında, ait
oldukları toplumun kültürel ve dini değerlerine yer yoktur. Sadece mevcut
düzenin sürdürülmesi için iliklerine kadar işleyen Makyavelist düşüncenin
gereği neyse onu yapmak vardır.
Bu Oligarkların her şeyi sahiplendiği devletlerde, devlet ricali onlar için birer kukla, köleleri gözetleyen birer gözetmenden öte değildir.
Bunun en bariz örneğini ABD
Başkanı Biden’a bakarak görebilirsiniz. Kendisi her ne kadar bir süper gücü yönetiyor görünse de asalında kendisini yönetenlerin yani “sermayenin
kıralları”nın gardiyanından öte bir şey olmadığı açık.
İşte; Oligarklar bu
gardiyan aracılığıyla dünyanın geri kalan ülkelerin işleyiş şekillerini, hatta ülkelerdeki
insanların yaşam biçimlerini değiştirme görevini üstlenmişler ve istedikleri coğrafyada
istedikleri krizleri çıkartmaktan geri durmamışlardır.
Amerika’nın gerçek
oligarkları bu uğurda aynı kökten geldiklerini dahi feda etmekten çekinmemislerdir.
Nitekim bunun örneğini yakın tarihte gördük. İngilizlerin Amerika’nın ekonomik
saldırıları sonucunda nasıl tepe taklak aşağılara düştüğünü biliyoruz.
20 ve 21.Yüzyılın bu modern yağmacı Oligarkların geçmişin yağmacılarından farkı şu: Saldırıları sadece iktisadi boyutla sınırlı kalmıyor, saldırıları toplumun kültürel, dini ve sosyal boyutlarını da kapsıyor.
Ve bu
yüzyıllarda yapılan bu çok yönlü “yağma” harekatı maalesef başarıya da
ulaşıyor. Mesela kültürel saldırılar sonucunda Japonların “Samurayları”, Fransızların
“Napolyon’un”, Türk dünyasının “padişahları”nın Çin’in “komünizm’i”nin sadece ara ara
hatırlanacak birer çizgi roman konusu haline geldiklerini düşünürsek ne demek istediğim anlaşılır.. Vesselam..
Yorumlar
Yorum Gönder