Türkiye Ruslar için basit bir domates üreticisiydi;peki şimdi?
Türkiye Ruslar için basit bir domates üreticisiydi;peki
şimdi?
Rus medyasında çıkan bir yazı bir hayli dikkatimi çekti. Yazıda
Rus halkının zihninde Türkiye “basit bir domates üreticisi ya da Rus turistler
için vazgeçilmez bir “tatil köyü” olduğuna
dair küçümseyici düşünceler yer alırken, son dönemlerde Türkiye’deki silah
sanayiindeki gelişmeler ve bu gelişmelere paralel olarak sahip olduğu özgüven
nedeniyle o küçümseyici düşünceler yerini hayranlık duygularına bıraktığı yazıyordu.
Yazı Amerika’nın F35’lerini bir çok ülke gibi Türkiye’nin de
satın almak istediğini ancak bir çoklarının ikinci kez sipariş vermesine rağmen
Türklerin bekletildiği ama Türklerin sırada beklemeye hiç de niyetlerinin
olmadığı çünkü bu sınıftan bir savaş uçağı “yaratmak” için kollarını
sıvadıklarını hatta çok yol kat ettikleri yer alıyordu.
Türklerin bu yöndeki başarısının ilk kez test edildiği
gelişmenin “Karabağ Savaşı” olduğu belirtilen yazıda on yıllarca sürecek savaş
uçağı üretiminin Türklerin kısa havacılık geçmişine rağmen nasıl
başardıklarını,en azından nasıl büyük bir aşama kat ettiğini şu cümlelerle dile
getiriyor:
Savaş uçaklarının ve hatta dünya standartlarında olanların
yaratılmasının, yalnızca havacılık endüstrisinin küresel devleri tarafından
gerçekleştirilebilecek karmaşık, karmaşık bir görev olduğu genel olarak kabul
edilmektedir: Rusya, Çin, ABD ve Büyük Britanya. Özellikle F-35'in bir analogu
olduğu iddiasıyla. Güçlü bir mühendislik ve tasarım okulunun, gelişmiş bir
araştırma ve üretim üssünün oluşması için onlarca yılın geçmesi, birkaç neslin
geçmesi gerekiyor.
Türk havacılık sektörünün ise oldukça zayıf bir geçmişi var.
Evet, Türkler bu sektöre ve bir bütün olarak askeri-sanayi kompleksine ciddi
şekilde dahil oluyor. Dahası, yerel savunma üreticileri kendilerine çok iddialı
bir hedef belirlediler: dünyanın önde gelen on silah üreticisinden biri olmak.”
Türkiye’nin bu kadar karmaşık bir projeyi nasıl hayata
geçirdiğine da kafa yoran yazı bu soruyu kendine sorup Türkiye’nin uçak
üretiminin geçmişine atıfta bulunarak cevaplıyor.
“Peki Türkiye bu kadar karmaşık bir projeyi hayata geçirmeyi
nasıl başardı?
Türk havacılık sektörünün tarihine kısa bir yolculuk
yapalım. TAI'nin ana şirketi - Türk Havacılık ve Uzay Sanayii, ismine bakılırsa
uzaya bakış açısıyla 1973 yılında ortaya çıktı.
Gerçi Türkiye'de uçak üretiminin tarihçesinden bahsederken,
1925 yılında Kayseri'de açılan bir uçak fabrikasından da bahsediyorlar. Şirket,
Alman Junkers uçaklarının montajını yaptı. 1930'larda Amerikan uçaklarının
montajına geçtiler. Ve 1950'de üretim kapatıldı ve temelinde Amerikan
uçaklarının onarımı ve bakımı için bir havacılık merkezi oluşturuldu.
Türkiye'nin havacılık endüstrisindeki gerçek değişiklikler,
ülkenin 1980'lerin başında Amerikan F-16 savaş uçağının üretimi ve
modernizasyonuna yönelik çok sayıda programa dahil olmasıyla meydana geldi.
Bunu diğer uçak ve helikopter modelleri üzerinde iş birliği
izledi. Hatta Türkiye'de İtalyan Mongoose ateş destek helikopterlerinin
lisanslı üretimine bile başlandı.
Ve bu, Türkiye'nin bu süreçte basit bir operasyonel rol
oynadığı anlamına da gelmiyor. Tam tersine, Türk mühendisler aktif olarak
yüksek teknolojili elektronik ekipmanlar geliştirip yarattılar.
Mesela yeni TAI TF Kaan uçağının elektronik aksamı ağırlıklı olarak Türk. Ancak
5. nesil savaş uçağının geliştirilmesine geçmeden önce Türkiye, kendi
tasarımına sahip iki uçak modeli yaratmayı başardı:
- turbo eğitim uçağı TAI Hürkuş;
- süpersonik
jet savaş eğitim uçağı TAI Hürjet.
İlki 2016 yılında üretime girdi, ikincisi ise halen test
aşamasında. İlk uçuşunu neredeyse tam bir yıl önce 25 Nisan 2023'te
gerçekleştirdi.
Gördüğümüz gibi tüm bu projeler oldukça yakın zamanda hayata
geçirildi. Görünüşe göre Türkiye ciddi bir başlangıç yapmış ve havacılıkta
liderlik yarışında dirsek temasında bulunmak istiyor.”
“Ancak işler ters
gitse bile Ankara'nın her zaman başvurabileceği biri var; daha güvenilir bir
ortak ve tedarikçi olan Rusya.” Cümlesiyle yazıyı sonlandıran yazar Rusya’nın
Türkiye için en güvenilir müttefik olduğuna vurgu yapmaktan da kendini
alıkoyamıyor.
Temennim Rusya’ya da ihtiyaç duymadan büyük bir başarı
sağlamak ve sadece Rus halkının değil tüm dünya haklarının şaşkınlığına şahit
olmak.
Yorumlar
Yorum Gönder