“Türkiye ticari kısıtlama ile boş midemize yumruk attı..”
“Türkiye ticari kısıtlama ile boş midemize yumruk attı..”
Türkiye geçtiğimiz haftalarda İsrail’ ihracat kısıtlaması
getirmişti. Bunun etkili olup olmaması konusunda tereddütlerim vardı ama İsrail
medyasında halen gündemde tutulan “kısıtlama” görünen o ki fazla can acıtmış.
Dikkat ederseniz Türkiye’nin ihracat kısıtlamasında yer alan
ürünlerin başında İnşaat sektörüne ait ürünler yer alıyor. Türkiye’nin ihracat
kısıtlamasında İsrail’in inşaat sektöründeki ürün ihtiyaçlarını hedef alması
rast gele yapılmış bir seçim değil. Zira
İsrail’de inşaat sektörü Filistinli iş gücü kaybı nedeniyle büyük darbe almıştı, üstüne Türk mallarının kısıtlanması da eklenince sektör can çekişmeye
başladı ve onların deyimiyle Türkiye “boş mideye yumruk atmış” oldu.
Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin İsrail’e çimento ihracatının %29
olduğunu düşünürseniz onların söylediği “boş mideye yumruk atma”
içerlemelerinin anlamını anlarsınız. Hal böyleyse eğer-ki böyle- iktidardan
beklentimiz “kısıtlamayı" “yasaklamaya” çevirmesi.
İsrail’e yönelik İnşaat
sektörüne yönelik kısıtlamanın acı etkilerini bu kadar erken beklemiyordum
açıkçası. Haaretz İnşaatçılar Müteahhitler Birliği başkanı Raul Sargo Globes’in
“Bu inşaat sektörüne bir darbedir ve daha büyük sonuçları olacaktır.” serzenişine
bakarsak etkisi hemen başlamış ve dahası da gelecekmiş.
Globes’e göre acilen
yeni tedarikçilere ihtiyaç var ama bu oldukça zor bir iş. Çünkü İsrail
sanayicileri Türkiye’ye bel bağlamış ve
70 yıla yakın bu ticari süreçte
başka ortak ya da tedarikçi arama ihtiyacı hissetmemişlerdi. Şimdi “Türkiye’ye
bir daha asla güvenmemeliyiz” şeklinde otak söylemlerde bulunuyorlar.
Durumu tersine çevirmek için İsrail diplomatlarının yoğun
çabasının sonuçsuz kalması Türkiye’nin bu defa İsrail’e karşı hiç olmadığı kadar ciddi bir tavır
aldığını gösteriyor.
İsrail dünyası ayrıca kendi Dışişleri Bakanı Israel Katz’ın
sosyal medyada Cumhurbaşkanı Erdoğan aleyhine yaptığı paylaşımlardan da oldukça
rahatsız. Buna bir de Türk yardım gemilerinin hem Netanyahu telkini nedeniyle
Avrupa ve ABD’nin Türkiye’ye baskı yapması sonucu bekletilmesi de eklenince
Türkiye’nin yeni kısıtlamalara başvurmasının kaçınılmaz olduğunda her İsrailli
hemfikir.
İsrailliler Türkiye'nin gönderdiği filonun insani yardımını El-Ariş limanına
boşaltacağına dair taahhüdü olursa kabul edileceği yönünde bilgiler verdiği
yazılıp çiziliyor. Ama Türkiye yardımın nereye ve kimlere gideceği konusunda
bir sınırlamayı kabul etmiş değil. Aslında İsraillilerin asıl endişesinin
yardım yüklü gemiler değil bu gemilere eşlik eden aktivistler olduğunu İsrail
medyasından öğreniyoruz.
İsrail’in Türkiye aleyhine olan tüm olumsuz bakışına rağmen
Türkiye’nin el altından bir arabulucu rolü oynamasını beklediğini rahatlıkla söyleyebilirim. Bu söylemim ilginç
gelebilir ama Lübnan'ın Hizbullah'ına yakın "Al-Mayadeen" ajansının
haberine göre, üst düzey Washington yetkilileri, Hamas ile İsrail arasındaki
arabuluculuk operasyonlarına katılmalarını sağlamak amacıyla Ankara'ya
başvurmuş bile.
İki ülkenin ticaret odaları başkanlarının da iki ülke ilişkilerini
düzeltme çabası içinde olduklarını ancak Türk tarafının Sn Erdoğan çizgisinde
olduklarından, yani İsrail katliamına karşı tavır aldıklarından bu çabanın olumlu sonuçlanmadığını söyleyebilirim. Büyükelçileri Irit Lillian’ın çabası
bile bu kısıtlama konusunda Türkiye’ye geri attırmış değil.
Büyükelçi bir konferansta şunları söylemişti: Ekonomik
bağların yeni bir gelişme için kökleri sağlam.
Türkiye'de yerel seçimlerde ve liderlerin söyleminde gündeme gelen
ticaret konusunda ne yazık ki ilk kez adım atılıyor. Bu da ilişkinin köklerine
zarar veriyor. Türk Hava Yolları İsrail'e uçmaya dönmeli..”
Büyükelçi’nin bu isteği bile Türkiye’nin öyle hafife
alınacak bir ülke olmadığını görmeye yeter.
Hatta son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bütçesi 17
milyar dolar olarak tahmin edilen yaklaşık 1.200 km uzunluğundaki, Avrupa'yı Türkiye üzerinden Arap Körfezi'ne,
oradan da Basra Körfezi'ne ve açık denize bağlamak için tasarlanan
"Kalkınma Yolu Projesi”ni imzalamasının
ve projenin Biden'ın IMEC
projesine rakip olarak ortaya atılmasının İsraillileri heyecanlandırmasını
da düşünürseniz gerçekten de İsrailliler açısından hafife alınacak bir ülke
olmadığımızı anlarsınız.
Anlamamız gereken bir başka nokta da Sn. Erdoğan’ın politik
gücü: Projenin finansmanının bir kısmını, C. Başkanı Erdoğan’ın bir zamanlar
şiddetle eleştirdiği Birleşik Arap Emirliğinin üstelenmesi C. Başkanı’nın uluslararası
siyasetteki dahiyane manevralarının bir göstergesinden başka ne olabilir?
Cumhur Başkanı’nın 22 Yıllık devlet yönetiminde uluslararası güç yarışında yıl
geçtikçe daha da dahiyane hamleler yaptığına hiç şüphe yok. (İç politika konusu
apayrı..Onu da iç politikayla ilgilenenler yazıp çizebilir)
İsrailliler şimdi özellikle ticari ilişkilerin düzeltilmesi
için Bakü’nün arabuluculuk yapmasını bekliyor. Neticede İsrail, Bakü'nün kritik
bir petrol tedarikçisi. Arabulucu isteklerindeki tek etken esasında Türk-İsrail
ticari ilişkilerine yönelik senaryolar değil, ihtimali bile kabuslar yaşatacak
başka bir senaryo: Türkiye'nin İsrail'e petrol tedarikine zarar vereceği
senaryosu.
Ama tabi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın isteyeceği son şey yakın
dostu Aliyev'in çıkarlarına zarar vermek olacağından bu senaryo biraz uzak;ama
göz ardı edilmeyecek kadar da ciddi.
Yorumlar
Yorum Gönder