Ders kitaplarında İsrail nefretini kaldıran Suudiler..
Ders kitaplarında İsrail nefretini kaldıran Suudiler..
Muhammed bin Salman’ın Suudi Arabistan’ı bizleri yine
şaşırtmadı.Terör devleti İsrail’le normalleşme adımlarına hız verdi.
Zaten 7 Ekim’den sadece birkaç hafta önce İsrailli yetkilileri
ülkesinde şatafatlı şekilde ağırlamış ve onlarla beraber hareket etmek
istediklerini adeta bir “yanaşma” edasıyla dile getirmişlerdi.
İsrailli yetkililerin ve profesörlerin bulunduğu heyet
günlerce Suudi toprağında empozyomlar düzenlemiş ve bu sempozyumlarda bir
zamanlar bizde dile getirilen dinler arası diyaloğu empoze etmek için yoğun
çaba sarf etmişlerdi.
İslam Coğrafyasının iki önemli gücü olan İran ve Suudi
Arabistan’ın Siyonistlerin emellerini gerçekleştirmede birer maşa durumuna
gelmesi İslam dünyası açısından maalesef utanç verici,dahası onur kırıcı bir şey.
Sadece Siyonizm’in maşası ve “yalakası” olmakla kalmayan
Suudi Arabistan Hristiyanların da kuklası olmak için çaba sarf ediyor.
Yakın zamanda Papa’nın Riyada’da bir Pazar ayini
düzenlemesini talep etmeleri ve bu talebin yerine getirilmesi için adeta Papalık
yetkililerine yalvarması Müslüman bir devletin onursuz ve ezik bir duruma düştüğünün
göstergesi değildir de nedir?
Devlet olarak bu kadar “onursuz ve ezik” olan bu yapının
halkının ne kadar onurlu ve şerefli olduğunu bilemem ama mensubu oldukları devletlilerinin
özellikle Siyonist çıkarlarını gözeten politikalarına
yönelik sessizliklerine bakacak olursak bu değerlere sahip olup olmamaları
konusunda şüpheliyim..
Bakalım sesssiz kaldıkları yöneticileri nasıl bir iş birliği
içinde..
Suudi ailesi Rotschildler’den
sonra dünyanın en zengin ikinci ailesi olması açısından kapitalistlerin,emeperyallerin
iştihanı kabartan bir aile. Dolayısıyla bu aileyi avuçlarında görmek için
emperyalizmin gerektirdiği her türlü yol ve yöntemler bu aile üzerinde denenmiştir
ve en nihayetinde emperyalistler bu yol
ve yöntemlerden kendi lehlerine sonuç almayı da başarmışlardır.
Esasında Suudi Arabistan’da Muhammed bin Salman ipleri eline
aldıktan sonra ülkede bir dizi reformlara yönelmiş ve ülkenin muhafazakâr Suudi
elitlerini peyderpey sindirerek bu reformları uygulamaya koymuştu. Ancak bunu
yaparken parasal gücün tek başına yeterli olmadığını bildiğinden iliklerine
kadar kendilerine nüfuz eden Amerikalılarla ve Siyonistlerle –sergiledikleri
tüm vahşete rağmen- iyi ilişkiler içinde olmaya özen gösteriyor. Çünkü gerek
İran rekabetinde ayakta kalmayı gerekse CİA ve MOSSAD’ın satın aldığı Suudi
elitlerin sessiz kalmasını bu yolla sağlamak mümkün olacaktı.
Yaptığı reformların özellikle gençler üzerindeki etkisi
düşünüldüğünde( gençleri etkileyen en önemli reformu da “Ahlak Polisi” gibi
ilkel bir yapılanmayı lağvetmesiydi) ülkede oldukça geniş bir desteğe sahip olduğunu
söylemek mümkün. Ama Batı beslemeli reformları yine Batı beslemeli
reformcularla yapması hem kendisini hem de ülkesini maalesef Batı’nın oyuncağı
konumuna getirdi.
Tüm Batı ve Amerika MBS’nin (Muhammed bin Salman) Batılılaşma
yönündeki adımlarına en üst düzeyde destek veriyor, “Ortadoğu’da çığır açma”
olarak değerlendirmelerinde bulunuyorlar.
Elbette bu desteğin bir karşılığı olacaktır. O karşılık da
bölgede İsrail ile ilişkileri ılımlı şekilde yürütmek;hatta ilişkileri iyi yürütmekle
kalmayıp halkın da İsrail hakkında ılımlı duygular beslemesini sağlamak ve
İsrail’in meşruluğunu halka kabul ettirmek. Ve bu aralar halkı, kamuoyunu İsrail’e daha olumlu bakabilmeleri
için hazırladıkları kesin.
Bunun ilk adımı olarak -Batı ve Siyonizm’in desteğine
karşılık- ders kitaplarından İsraillilere ve Yahudilere karşı olan nefreti kaldırıp yerine onların
bölgedeki varlıklarını meşrulaştırıcı cümlelere yer vererek attılar.
Boşuna Hizbullah’ı terör örgütü ilan etmiş değiller. Boşuna 14
Nisan İran hava saldırısı karşısında İsrael’e yardım etmiş, bu tarihten önce de
Yemen’den Husilerin İsrail’e attığı balistik füzelerin bir kısmını indirmiş
değiller.
Yahudi elitler Suudilerin bu iyilikler karşında mahcup duruma
düşmeleri söz konusu olamaz elbette. Muhakkak iyiliklerin karşılığı fazlasıyla
verilecektir. Mesela Suudilerin NEOM projesine(Tebuk bölgesinde ultra lüks bir
şehir planı) verecekleri destek bu karşılıklarından biri olabilir.
İşte;lüks şehir hayallerini dindaşlarının katline tercih
eden bu sözde İslam Devleti, İslam Dünyası’nın içinde bulunduğu trajedinin en
bariz örneği olarak karşımızda duruyor maalesef.
Yorumlar
Yorum Gönder