Peki, Batı'nın sokak köpekleri Ne alemde?

 

Peki, Batı'nın sokak köpekleri Ne alemde?

Ülkemizde toplumu ilgilendiren her mesele siyasetin bir parçası olmaktan kurtulamıyor. Siyasete konu olan son mesele de sokak köpekleri..

Bu günlerde Meclis gündeminde. Meclis’ten çok sosyal medyanın ana gündemi olan bu sorunda “zıt talepler” birbirleriyle yarışıyor adeta.

Meclis’te bu konu tartışılırken kimi vekiller uyutulmaya karşı çıkıyor kimi vekiller de belirli bir süre sonrasında uyutulmanın gerekliliğini savunuyor. Bazı vekiller de  “bu sorunu kimin yarattığını bulma” peşinde.

Sorunu kimin yarattığı önemli mi bilmiyorum ama medeni ülkelerde kimin yarattığından çok nasıl bir çözüme kavuşturulduğunun önemli olduğundan eminim.

Sorunu kimin yarattığının peşine düşütümüzde MÖ 10000’lerde hayvanların evcilleştirilerek yerleşik yaşama geçilen tarihe kadar gitmek lazım, ki buna hiç gerek yok..

Sorunun kaynağının bir defa insan olduğunun farkına varmamamız lazım. Çünkü bizler   insan-merkezci anlayıştan hareketle, bizim dışımızdaki diğer yaşam biçimleri dâhil olmak üzere evrendeki her şeyin  bizim varlığımıza hizmet eden bir araç olduğunu düşündüğümüz MÖ 10000’lerden itibaren sorumluyuz bu sorundan..

Şimdi ortada bu anlayışla yaratılan bir sorunun olduğu muhakkak. Peki sorunun ortada bırakılması mı gerekiyor? Ortada bırakıldığında nelerin yaşandığına, gerek çevremizde gerekse medyada şahit oluyoruz. Sorunun ortada bırakılması zamanla sokak köpeklerinin köpek-merkezci bir yaşamı ize dayatmasıyla sonuçlanır mı? Bilinçli olarak hareket etmeseler de sokak köpekleri, evet sonuçlanır.

Kendimizin oluşturduğu bu meseleyi canımızın istediği şekilde çözmemiz insana çok yakışır bir durum olmaz. Neticede ortada “canlar” var.

İşin içinden çıkamamamızın en büyük nedeni  bu soruna zamanında önlem almayışımız, ihmal etmemiz.

Ama bu sorunun bir şekilde muhakkak halledilmesi şart.

Peki diğer ülkelerde durum ne?

 Bir defa günümüzde Batı’da özellikle Avrupa’da ve Kuzey Amerika’da sokakta kedi, köpek gibi sokak hayvanları bulunmuyor. İnanın ya da inanmayın bu ülkelerde 18. yüzyıl ve 19 yüzyıllarda” sistematik operasyonlarla” sokak hayvanlarının varlığı genel olarak bu canlıların öldürülmesi yoluyla sokaklardan silinmiş. Sonrasında da bu uygulamalar devam ede gelmiş.

İlginç olan 1990 yılı öncesinde Dünya Sağlık Örgütünün de özellikle köpek nüfusunun azaltılması için kapatma ve öldürme yöntemlerini önermesidir.. Ancak yapılan araştırmalar sonucunda köpek nüfusunun azaltılmasında bu yöntemlerin başarısız olduğunun anlaşılması ve sivil toplum kuruluşları tarafından yapılan protestolar nedeniyle bu yöntemden vazgeçilmiş.

1990’da DSÖ’ye bağlı birimlerin çalışmaları ile “yakala-aşıla-kısırlaştır aldığın yere bırak” uygulamasına geçilmiş. Bunu yaparken de Köpek Nüfus Yönetimi adı altında bir çalışma da başlatılmış tabi.

Ülkemizde bu “yakala-aşıla-kısırlaştır aldığın yere bırak” uygulaması, bizim zamanında soruna neşter vurmamamız nedeniyle pek mümkün görünmüyor. Çünkü şuan itibariyle sokak köpeklerinin sayısı 6,5 milyon. Bu çok ciddi bir oran.

Peki geçmişte bu sorunla hiç mi ilgilenilmemiş? İlgilenilmiş tabi.

Mesele 1910’da “Hayırsız ada Vakası” olarak bilinen bu olayda 80 bin köpek  Sivriada’ya sürgün edilip öldürülmüş. Bu hadisenin ülkede büyük tepkiyle karşılandığını da söylemek lazım.

Yakın zamanda özellikle İstanbul’da bu konuya eğilen İBB Başkanı da rahmetli Kadir Topbaş olmuştu. Topbaş 6 Mayıs 2013’te  Kısırkaya ve Tepeören’de barınaklar yapılacağını söylemiş ve o dönemde de devasa barınaklar yapılmıştı.

Bir süre İstanbul’da sokak köpekleri sorunu gündemden düşmüş ancak kısırlaştırma uygulamasının yapılmaması nedeniyle barınaklar artık kapasitelerini doldurmuş tabi. Yeni barınaklar da yapılmayınca sorun günümüze kadar, insan ve daha önemlisi çocuk yaşamını tehdit edecek şekilde büyüyerek gelmiş.

Avrupa’ya tekrar baktığımızda; Avrupa’da evcil hayvanlara yönelik “tek uluslararası anlaşma”, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış olan Evcil Hayvanların Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesidir. Sözleşmenin 12. maddesinde ise taraf devletlerin “sokak hayvanlarının sayısının kendisine bir sorun teşkil ettiğini düşündüğünde, sayılarını önlenebilir acı, ıstırap veya sıkıntıya neden olmayacak şekilde azaltmak için gerekli yasal ve/veya idari önlemleri” “hayvana uygun minimum fiziksel ve zihinsel ıstırapla” alabileceği belirtilmektedir.

Her ülke kendine göre çözüm yolları geliştirmiş.

Mesela Belçika, Danimarka, Fransa, Almanya, Hollanda, Çek Cumhuriyeti, İngiltere ve İsveç gibi birçok Avrupa ülkesinde sahipsiz hayvanların toplanması ve bakımından yerel yönetimler sorumludur. n Fransa ve İngiltere’de barınaklara yerleştirilemeyen köpeklerin hayatlarına ötenazi işlemi ile son verilebilmektedir. İspanya, Portekiz gibi devletlerde kapsamlı yasal düzenlemeler olmasına rağmen soruna çözüm bulunamamıştır. Yunanistan ve Çek Cumhuriyeti gibi devletlerde ötanazi işlemi yasaklanmıştır.

Bu devletler içinde çözüm konusunda büyük ilerleme kaydeden devlet İngiltere ve Fransa olmuştur. Özellikle İngiltere’de 2005 yılında çıkan bir yasayla toplanan hayvanlar 7 gün boyunca yerel otoriteler tarafından barınaklarda tutulmakta olup, bu süre sonunda sahiplendirilemeyen hayvanlar hayvan refahı kuruluşlarına gönderilmekte ya da bu hayvanlara ötenazi uygulanmaktadır.

Fransa’d aise, tanımlama ve kayıt altına alma işlemlerinin gerçekleştirilmesi bir zorunluluk olmasına rağmen, uygulamada ciddi sorunlarla karşılaşılmaktadır. Kaybolan veya terk edilen sokak hayvanları sadece geçici bir süre için barınaklarda tutulmaktadır. Bu süre zarfında sahibi bulunamayan ya da yeniden sahiplendirilemeyen hayvanlara, veteriner hekimler gözetiminde ötenazi uygulanabilmektedir.

İtalya’nın 1991 yılına kadar sokak hayvanları sorununu çözmek için kullandığı yöntem, hayvanların yakalanması ve akabinde öldürülmesi olmuştur. 1991 yılında yürürlüğe konulan yasa ile beraber bu politikaya son verilmiş. Ancak bu dönemlerde bu sorun İtalya’da ciddi boyutlara ulaşmıştır.

Hollanda ise sokaklarında köpek olmayan ilk ülke olarak kabul edilmektedir. Ülke 1800’lere dayanan ve 1960’lardan itibaren uyguladığı politikalar ve kısırlaştırmanın yaygınlaşması ile sokak hayvanları ve sahipsiz köpeklerin sayısını azaltmada dünyada öne çıkan ülkelerden biri haline gelmiştir. .

Literatüre göre günümüzde Hollanda'da neredeyse hiç sokak köpeği yoktur ve bunu hayvanları öldürmeden, devlet tarafından finanse edilen bir sterilizasyon programı olan CNVR programı (Topla, Kısırlaştır, Aşı Yap ve Geri Dön) aracılığıyla başarmışlardır.

Tabi Hollandalılar acı bir tecrübe sonucu günümüze nazaran çok daha erken müdahalelerle bunu başarmışlardır. O acı tecrübe de 19.yüzyılda büyük çapta yaşanan kuduz vakalarından edinilmiştir.

Almanya, sokak hayvanlarının nadir olduğu bir ülkelerden birisidir. Bunun en önemli nedenlerinden biri ülkede evcil hayvan sahiplenmek istenildiğinde devlete bir vergi ödenmesi gerekmesidir. Örneğin ilk köpek için 150 avro, ikincisi için 300 avro vergi ödemek gerekmektedir. Evcil hayvanın sokağa terk edilmesi durumunda ise 25-30 bin avro para cezası veya hatta hapis cezası göze alınmalıdır. Almanya’da her barınakta olmasa da birçok barınakta ötanazi işlemi uygulanmaktadır.

Tabi bu uygulamaların yanında hayvan haklarına yönelik çok önemli düzenlemeler ve bu düzenlemelere eşlik eden caydırıcı nitelikte yaptırımlar da yer almaktadır.

Mesela Fransa’da Ceza Kanunu’nun R.653-1 numaralı maddesini ihlal edip hayvana zarar veren 450 avro ceza ödemek zorundadır.

İngiltere’de ise Ceza Kanunu’nun ilgili 62 inci maddesi “hayvan cinayetleri” başlığı altında yer alan hükümlerle ağır cezai yaptırımları içermektedir.

Şimdi bir çok devletin bu soruna yönelik çözümlerini ve ya çıkmazlarını yazdıktan sonra sora bizim ne yapabilirliğimizde... Elbette getirilecek her çözüm için her kesimden büyük tepkiler, sosyal medya da bu tepkilerin ana merkezi olacaktır. Maalesef geç kalmışlığın yarattığı büyük bir çıkmazda olacağımız kesin. “Ya insan ya da köpek” ikilemine itilmiş durumdayız.

Bir defa DSÖ’nün 90’lı yıllardaki “yakala-aşıla-kısırlaştır aldığın yere bırak” uygulaması var olan yaraya merhem olmayacaktır. Çünkü gerek çocuklarımız gerekse yetişkinlerimizin köpek yaralanmaları hatta köpeklerin sebep olduğu ölümler oldukça ciddi boyutta.  Ötanazi işlemi de ciddi tepkilere neden olacağı açık.

İyisi mi ötanazi seçeneğini de saklı tutarak öncelikle çıkacak olumsuzluklardan belediyeleri birinci dereceden mesul tutacak ve de barınak yapımı için destekleyici adımların atılması, yasal düzenlemelerin yapılması gerekliliği üzerinde durmak lazım.

Bu yasal düzenlemede her belediyenin her bir köpeği kısırlaştırdığını sıkı denetlenmesi de şart tabi. Bundan sonraki dönemlerde sokak köpeklerinin bir sorun haline gelmemesi için de hayvan sahiplerine yönelik caydırıcı cezaları içeren düzenlemeleri de derhal yürürlüğe sokmak lazım.

 

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..