“Birbirimizin çocuklarını öldürerek bu dünyada nasıl barış içinde yaşayabileceğimizi öğrenemeyiz”                                                                                                         Jimm Carter

Hitler Ve Stalin Kozlarını Paylaşıyor..

-Stalingrad Muharebesi-

-Bakmayın Carter’ın bu süslü cümlelerine! Kendi çocuklarından her biri için kendilerinden olmayan bin tane çocuğu gözünü kırpmadan öldürebilecek bir azgınlığa ve zihniyete sahip bir devletin başkanları, zaman zaman böyle masumane açıklamalar yapar ve bunu usta iletişim teknikleriyle kamuoylarına yedirirler.-

Stalingrad Rusya'daki büyük şehirlerden biridir. İdil Nehri'nin batı yakasında kurulmuştur. Stratejik açıdan oldukça önemlidir.

Bu savaş, tarafların tüm kabiliyetlerini ve olağanüstü motivasyonlarını ortaya koydukları, kıran kırana süren ve sonuçta, toplam kayıpların neredeyse iki milyona ulaşmasıyla askeri tarihin en kanlı savaşları arasında yer aldı.

Bu savaşla Mihver güçleri (Almanya-İtalya…) 2.Dünya Savaşı’nın gidişatını lehlerine döndürmeyi hedeflemişlerdi. Fakat sonuç onlar açısından tam bir yıkım oldu ve Dünya Savaşı’ndaki genel kuvvetlerinin dörtte birini kaybettiler.

İkinci Dünya Savaşı’nın ilk yıllarında Avrupa Kıtası’nın nerdeyse tamamını kendi çizmeleri altına almayı başaran Hitler, gözünü Sovyetler Birliği’ne dikmişti.

 Bunu Hitler açsından “doyumsuz” olarak göre berilsiniz fakat bu düşüncesinin altında yatan neden, doyumsuzluğundan ziyade, Sovyetlerin, neredeyse tüm dünyayı Alman hegemonyasına almak isteyişinin önünde duran ve aşılması gereken en önemli  engellerden biri olmasıydı.

Tabi ki bu arzunun derinlerinde, Hitlerin sahip olduğu ideolojiyi tüm dünyaya kabul ettirmek ve o ideolojinin yarattığı artçı kuvvetlerle, çok uzaklarda olan “aksi yöndeki insanların” tamamını yok edip tek bir ırkın varlığını sağlamak vardı yeryüzünde. Nasyonal Sosyalizm ’in.. Kısaca Nazizm’in.

Pe ki Sovyetlerle ne ilgisi vardı Nazizm’in?

Hani Yahudilere karşı olan nefretlerini anladık! Da peki Sovyetler..?

Sovyetler, Komünizm’i ilklerine kadar işlemiş bir devletti. Ya da öyle görünüyordu. Çünkü Komünizm’i iliklerine kadar hissedenler,  Sovyetlerin yönetici sınıfı değil;nüfusun yüzde doksanını oluşturan gariban köylü kesimiydi.

Her iki ideoloji, bu ideolojilerin dışında kalanlar için şeytanın iki ayağını temsil etmekle beraber Komünistler, dinleri bir afyon olarak görür ama  inananlarla beraber topyekûn yok etmeye çalışmazlar;Naziler ise belli dinlere –örneğin Yahudilik- olan nefretlerini o toplumu yok ederek göstermeye çalışırlar.

Nasyonal sosyalistler, tüm kıta Avrupa’sında olduğu gibi komünizm düşmanlığıyla yetişmiş olduklarından ırkçılıklarıyla birleştiğinde bu düşmanlıkları, daha zalimane yollar izlemekten çekinmemişlerdir.

Komünistler, onlar için Yahudi ırkı kadar tehlikeli ve en az onlar kadar yok edilmeyi hak etmişlerdir.

Nazilerin ırkçılığı dünyada var olan bütün ıraklardan üstün olmayı gerektiriyordu ve bu üstünlüğün önündeki en büyük engel Slav Irkı’ydı. Slavlar “Yahudilerden bir önceki milletti” ve kesinlikle yok edilmeliydiler.

Tüm bu nefret bileşenleri Hitleri harekete geçirmeye yetecekti. Üstelik Almanya’nı Doğu’ya yayılması gerekiyordu ve bu da “bu komünistlerin yok edilmesi” ile mümkün olacaktı.

Hitlerin kafasında yatan bir başka düşünce de; oldukça kalabalık nüfusa sahip olan Slavların büyük bir bölümünü, getireceği “modern sanayi ”de köle olarak çalıştırmaktı.

Doğu’ya ilerlemeni ilk basamağını Çekoslovakya'dan Sudetenland’ı ayırıp Avusturya ile birleşme sağlamakla atacaktı. Ancak tabi ki bu kolay değildi ve Hitler için bu Müttefiklere karşı bir gözdağı ve blöften ibaretti.

Almanya, Kıta Avrupası’na ve ABD’ye korku pompalarken yapacağını yaptı ve batıdan  Polonya’ya girdi. Savaşın başlangıcında Almanya ile müttefik olan Sovyetler de anlaşma gereği doğudan ülkeye girecekti ve öyle de yaptı.

İngiltere ve Fansa Almanya’ya savaş açarken ABD Başkanı Churcill Danimarka’daki demir yataklarını kontrol altına almak için harekete geçti. Ancak Hitler erken davranmıştı. Danimarka ve Norveç’i ele geçirmeyi başardı.

Fransa’yı da ele geçiren Hitler burada Britanya ordusunu da mağlup etti. Artık Komünistlerin dünyasına, Sovyetlere el atmanın vakti gelmişti.

Stalin, Hitlerle müttefik omlarından dolayı kendisine saldırmasına ihtimal vermiyordu. Hatta bunu ima eden komutanları hainlikle suçlayıp zindanlara atıyordu.

Aslına bakarsanız Stalin, 1918-20 arası Rus iç savaşında hemen hemen tüm tecrübeli komutanlarını idam etmiş, orduyu tecrübesiz yaşlılara emanet etmiş ve nihayetinde orduyu kötürüm bir hale getirmişti.

Tek tük kalan tecrübeli komutanlara da güvenmeyen Hitler başka ülkelerden gelen istihbari bilgileri ve uyarıları da dikkate almıyordu.

Bu bilgilerden biri de ABD ‘den gelmişti. Stalin gelen bilgiyi bırakın dikkate almayı, getireni hain olarak görüp hapsetmesi yaşanacak felaketin haberciydi adeta.

Hitler ise Stalin’in aksine generallerine güveniyor ve onlara her an moral vermeyi ihmal etmiyordu. Örneğin generallerine yaptığı bir konuşmada “önümüzde kapısı sağlam ama çürük bir bina var. Biz sadece kapıyı tekmeleyeceğiz ve ardından bina tamamen yıkılacak” diyerek Generallere özgüven aşılıyordu.

Nihayetinde tarihe "Barbarossa Harekâtı” olarak geçen bu harekâtta Almanlar, 5 milyon 700 bin Sovyet askerini esir aldı ve bu esirlerden 3 milyon 300 bini açlıktan ve hastalıktan öldü.

Ancak Hitleri bir sürpriz bekliyordu: “General kış.”

Alman ordusu hızla Sovyetlerin içine ilerledikçe yorgun ve bitkin düşmeye başlıyordu. Moskova önlerine kadar gelen Alman ordusunun Moskova’ya hareket edecek bir gücü kalmamıştı. Geçtikleri yerlerde bırakın yemek içn esin bulmayı, yürümek için yol bile bulamamışlardı.

Sovyet ordusu ise Moskova’ya doğru çekilmiş ve çok yakında imdatlarına yetişecek olan kışı beklemeye başlamışlardı.

Nihayetinde gelen kış Alman ordusunu perişan etti.

Hitler’in kış gelmeden “Moskova düşer” fantazisi nedeniyle kışa hazırlık yapmadan bu bölgeye giren Almanlar bozuk yollardan geçerken bozulan arabalarını geçtikleri köylerin çiftlik arabalarıyla değiştirmeleri de onlara yetmedi…Büyük bir felaketle karşı karşıya kalmıştı Alman ordusu.

Vaktiyle Napolyon’un başına gelen Hitler’in başına da gelmişti. Moskova’ya ilerleyişi bahara kadar ertelediler Almanlar.

Sovyetler bu ertelemeden faydalanarak olabildiğince asker alımı yaptılar ve savunmalarını sağlamlaştırdılar....

Bu sırada Tank üretimine de başlayan Stalin, Alman ordusunun ilerlemesine karşı başarısız olan çok önemli 10 generalini acımasızca idam etti. “Kış kadar acımasızdı” denilmişti Stalin için.

Hitler “General Kış”a karşı büyük kayıplarına rağmen kafasındaki planı uygulamakta kararlıydı; güneye, Ukrayna’ya inerek Sovyetlerin tahıl ambarını yaktıktan sonra Kafkas petrollerini ele geçirip Sovyetleri haritadan silmek.

Bu hedefe ulaşmak için ise zorlu bir engeli daha aşmak gerekir; bir endüstri şehri olan Stalingrad’ı..

Nitekim Führer’in talimatı kesindi: “Stalingrad kesenlikle yerle bir edilmeli, endüstri şehri olmaktan çıkartılıp ağır silah ve sanayileri yok edilecektir..”

Bu sırada Stalin çiftçilerine şöyle bir çağrıda bulundu: “Kaçın! Evlerinizi ve tarlalarınızı yakın! Geriye Faşist Hitler’in askerlerinin kullanabileceği hiçbir şey bırakmayın.”  “Bu Stalin’in  ‘kavrulmuş toprak’ politikası’ydı.”

Sovyet halkı vatanlarını savunmanın büyük bir mücadeleyle mümkün olacağının farkındadır. Çocukluklarından beri kendilerine ezberletilen, 13.yy’da Novgorod şehrinin knezi ve büyük savaşçısı olan Aleksandr Nevsky’nin şu sözlerini sık sık hatırlar; ‘‘Bize kim kılıçla gelirse, kılıçla ölür.’

Stalingrad’taki büyük traktör fabrikasında binlerce işçi Kızıl Ordu için gece gündüz tank ve silah üretir.

Temmuz ayının ortasında, Alman Mareşal Friedrich Paulus’un seçtiği en iyi Alman birlikleri, Stalingrad çevresindeki şehirlerde taarruza başlar.

KızılOrdu, Alman birliklerinin Stalingrad şehrine ulaşmaması için üç ay boyunca büyük bir mücadele verir.

Alman bombardımanı o Kadar acımasızdır ki, kısa sürede şehrin büyük bölümü harabeye çevrilir, şehri adeta yok eder.

Stalingard’ın her caddesinde her sokağında halk büyük mücadeleler verir ve her iki tarafta büyük kayıplar yaşanır. Öyle ki;

 “Bir Kızıl Ordu askeri; ‘‘Toprak kana doydu.’’  ifadesini kullanır

Stalingrad Muharebesi’nde savaş muhabiri olarak görev yapan Sovyet yazarı Vasili Grossman ise; “ Cephenin sıradan kokusu morgla demirci dükkânı arası bir koku.”  sözleriyle Stalingrad’da yaşanan savaş ortamında, verilen can kayıplarını bizlere tasvir eder

Hitler o kadar şartlanmıştır ki Stalingard’ı almaya, ordusunda “geri dönmeyi” yasaklamış ve bunu ima edenleri dahi ağır biçimde cezalandırılmasını emretmişti.

Stalin ise “ Geriye adım atmak yok! Bu Anavatanımızın çağrısıdır. Bu çağrıyı yerine getirmek, toprağımızı savunmak, Anavatanı kurtarmak, nefret edilen düşmanı yok etmek ve yenmek demektir...” diyerek şehri kaptırmamakta kararlı adımlar atmaktaydı.

Şehirde korkunç çarpışmalar oluyordu. Bir Alman askeri şöyle yazmıştı hatıratında:

“Nero, Roma’yı ateşe verdiğinde demek ki şehir böyle görünüyordu. Ancak bir farkla; bu kez şehrin cehennemi andıran görüntüsünü daha kötü hale getiren ölümcül patlamalar ve çığlığı andıran sesiyle düşen bombalar, otaya çıkan deliliğin çıtasını yükseltiyor ve bakan kişiye dünyanın sonuna şahitlik ediyormuş hissi yaşatıyordu. Şehrin derinliklerinde ilerledikçe bombalar daha da yakınımıza düşer oldu.”

Büyük direniş gösteren Kızılordu, Alman ordusunu şehirden uzaklaştırmayı başarır. Ancak Alman ordusunun yenilgisi ve perişanlığı Alman basınında hiç yer almadı, aksine Alman ordusunun zaferi anlatılmaya devam edildi basında.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..