Erdoğan’ın satranç oyunları ve Doğu Akdeniz’de “Türk elektriğinin” çarptığı İsrail..
Erdoğan’ın satranç oyunları ve Doğu Akdeniz’de “Türk elektriğinin” çarptığı İsrail..
Geçtiğimiz yıllarda İsrail, Yunanistan ev Güney Kıbrıs Rum kesimiyle “Büyük Deniz Enterkonnektörü” adında bir proje hazırlamış ve taraflar şuana kadar bir çak defa bu projeye olan bağlılıklarını deklare etmişlerdi.
Projeyle Dünyanın en
uzun ve en derin su altı enerji kablolarından biri olacak olan su altı enerji
kablosunun, İsrail'i Kıbrıs ve Yunanistan üzerinden Avrupa elektrik şebekesine
bağlaması planlanıyor.
Toplamda 1,43 milyar
Avroluk yatırım ile 2028 yılında tamamlanacak bölümü ile Yunanistan ve Kıbrıs
arasında 2.000 km’ye yakın uzunluğa sahip 525kV gücünde yüksek gerilimli doğru
akım (HVDC) hattı kurulması öngörülüyordu.
Su altı elektrik
kablo döşeme işlemleri tamamlandığında İsrail hem elektrik ihraç edecek hem de bölgede elektrik güvenliğini garanti altına alacaktı. Zira İran’la yapılan “12 gün savaşı”nda
Hayfa'daki Bazan tesisleri İran tarafından hedef alınmış ve İsrail önemli ölçüde bir elektrik sıkıntısı yaşamıştı..
Ama tabi bu noktada
hesaba koymadıkları bir durum vadı:Türkiye..
Su altı kabloların
büyük bir bölümünün Türk kara sularında geçmesi İsrail ve Yunanistan’ı kara
kara düşündürmüştü. Düşündükleri ya da karalar bağladıkları gibi de oldu ve
Türkiye projenin hayata geçirilmesine
izin vermedi. Bu da İsrail ve Yunanistan’ın elini kolunu bağladı.
1958 Cenevre Açık
Deniz Sözleşmesi’ne göre bir devletin
ülkesini oluşturan deniz alanlarından üçüncü devletlerin kablo ve borularını
deniz dibine yerleştirerek geçirmeleri ilgili devletin iznine bağlıdır. İznin
alınması durumunda ise kural olarak ülke devletinin yetkisi geçerlidir
Bu proje İsrail ve
Yunanistan’ın sadece elektrik ihtiyaçlarını değil buna bağlı tüm yan
ürünlerinde bir atılımı gerçekleştirecekti. Türkiye de iki “düşman devlet”in bu
atılımlarının önünü kesmesi gayet doğaldı ve öyle de yaptı.
Hal böyle olunca bu
devletlerin tüm zehirli okları Cumhur
Başkanı Erdoğan’a çevrilmiş oldu. Bu öyle yabana atılır bir proje değildi
nitekim. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan bu konuda oldukça kararlı.(Nitekim "Enerji
kablosu, müsamaha göstermeyeceğimiz tek taraflı bir adımdır" açıklaması
Türkiye’nin kararlılığını ortaya koymaktadır) Ona göre Doğu Akdeniz'deki ekonomik ve
siyasi sınırlar belirsizliğini korurken ve Yunanistan’ın düşmanca tavırları
sürerken ve de son zamanlarda İsrail’in yayılmacı politikası devam ederken bu
projeye onay vermek akıl kârı değildi ve
nitekim de onay vermedi. Zaten Geçtiğimiz Nisan ayında Dışişleri Bakanı Hakan
Fidan Yunan mevkidaşına projeye olan karşı duruşlarını net şekilde ifade etti.
Ayrıca Türkiye;
İsrail, Kıbrıs ve Yunanistan arasındaki herhangi bir yakınlaşmayı özellikle son
İsrail pervasızlığından sonra kendisi için bir tehdit olarak görüyor. Ve bu
anlaşılabilir bir tehdit algısı.
İsrail için bu “direnmenin”
sonucu elektrik ve “gaz fazlasının” zarar görmesi ve onlarca milyarlık
yatırımların riske girmesiydi.
“Gaz fazlası”
diyorum çünkü Türkiye’nin bu projeye karşı çıkması demek Doğu Akdeniz
kaynaklarını Kıbrıs ve Girit üstünden Yunanistan topraklarına ulaştırmasını sağlayacak
doğalgaz boru hattı projesi olan Eastmed
Boru Hattı Projesi’nin de rafa kalkması demektir.
Bu projeler onlarca milyar doları bulan
projelerdi. Türkiye’nin bunları engellemesin ek olarak Libya'daki Türk varlığı
ve Ankara ile Şam arasında yeni ortaya çıkan deniz sınırı anlaşması İsrail barbarlığı
için yeni hedef belirlenmeye yetmiştir ve o hedef de Türkiye olmuştur.
İsrail Enerji Bakanı
Eli Cohen, Aralık ayında Yunan mevkidaşı ile bir araya geldi ve ikili,
"altyapı inşaat sözleşmesinin 2025 gibi erken bir tarihte
imzalanması" için projenin hızlandırılması konusunda anlaştı.
İsrail’den de
cesaret alan Yunanistan Türkiye’nin tavrına rağmen aklınca adımlar atıyor tabi.
Mesela Rodos ve Girit arasında kalan Karpathos adaları bölgesinde çalışma
yapmak için burayı kapalı deniz bölgesi ilan etti.
Ama yine de
Yunanistan çalışmaları fazla ilerletmeye cesaret edemiyor.Üstelik bölgede çalışma
yapacak olan İtalyan gemisi NG Worker hazır ve tam donanımlı beklediği halde
projeyi bir takım bahanelerle erteliyor.
Aslında İsrail
Yunanlıları cesaretli olmaları konusunda defalarca güvence vermiş ve onlara Türkiye’ye
karşı adım atmaları komsunda teşviklerde bulunmuştu. Ama gerek Türkiye’nin
savunma ve taarruz kabiliyetlerinin gelişmiş olması, gerekse Trump’ın Erdoğan’la
olan olumlu ilişkileri onları maceraya atılmaktan uzaklaştırmıştı.
Gerek b elektirik
projesi gerekse doğalgaz projesinin sekteye uğraması Erdoğan’ı İsrail için
birinci derece tehlikeli adam olarak algılanması anlamına geliyor. Ama Erdoğan’ın
başından beri Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni ve Yunanistan’ı güvenliği için tehdit
olarak gördüğünü öteden beri biliyor olmalılar. Bunu Tel-Aviv Üniversitesinde
Türkiye uzmanı olarak görev yapan Dr.
Hai Eitan Cohen Yanrojak “Erdoğan'dan önce de böyleydi, şimdi de böyle. Kudüs
ile Atina ve Lefkoşa arasında bir yakınlaşma gördükleri anda, bu sadece bir iş
birliği değil, aynı zamanda Ankara'nın gözüne parmak sokmayı amaçlayan bir
eylem olarak görülüyor” şeklinde ifade ediyor zaten.
Türkiye’nin
engellediği proje sadece bunlarla sınırlı değil aslında. Bir de engellemese de
önemsizleştirmeyi başardığı projeler var. Mesela bunlardan biri Asya'yı Orta
Doğu üzerinden Avrupa'ya bağlayacak ekonomik koridor olan IMEC koridoru.
Bu koridor Birleşik
Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Ürdün ve İsrail üzerinden Hindistan'ı
Yunanistan'a bağlaması planlanıyordu.Bu projeye Türkiye alınmayınca
Cumhurbaşkanı Erdoğan Güney Irak'taki Basra vilayetini Türkiye'ye bağlamak
üzere tasarlanmış bir kara koridoru olan "Kalkınma Yolu" planını
ortaya attı.
Trump her ne kadar
Çin’in “Kuşak yol projesi”ni devre dışı
bırakmak için IMEC koridoru projesine olumlu baksa da Yunanlıların
dediği gibi “Bunlar hâlâ sadece lafta, elle tutulur hiçbir şey yok. Onlar da
çok iyi biliyor ki projenin somutlaşması Türkiye’nin projede yer almasına
bağlı..
Tabi bu İsrail’in işine
gelecek bir durum değil. Türkiye’nin dahil olması demek Türkiye’nin kara
koridorlarının merkezi haline gelmesi ve coğrafi ve jeopolikitk konumun güçlenmesi
demektir.
Bir mesele daha var:
Libya ile yapılan anlaşmalar..
Libya konusu zaten
İsrail ve Yunanistan’ın kâbusu olmuş durumda. Her ne kadar Yunanistan Libya ile
yapılan deniz sınırı anlaşmalarını geçersiz olarak görse de bu tutumlarının çok
da geçerli bir yanı yok. Üstelik bu aralar Türkiye sadece Libya’nın merkezi
hükümetiyle değil Halife Hafter tarafıyla da irtibata geçmiş durumda.
Hafter’e yakınlaşmasının sebebi olarak merkezi hükümet üzerinde baskı oluşturma
amacı taşıdığını söyleyen uzmanlar var. Bu doğru..Zira Libya Meclisi Türkiye
ile ilgili bir takım anlaşmalara onay vermemişti. Bu yönüyle bakıldığında bunu
bir baskı aracı olarak gören uzmanlara hak vermek gerekir.
Velhasıl;Türkiye
gerek savunma alanında gerekse taarruz alanında sahip olduğu etkin güce göre
oldukça usta ve cesurca hamleler yapmaktan çekinmiyor. Bu hamlelerin zarar
verdiği devletler elbette Türkiye ve Erdoğan’ı sevecek değiller.
Vesselam..
Yorumlar
Yorum Gönder