Siyonizm Uluslararası arenada yalnızlaştırılıyor mu?

 

Siyonizm Uluslararası arenada yalnızlaştırılıyor mu?

Ben 7 Ekim Aksa Tufanı harekatını “şartların olgunlaşmamasını, İslam dünyasının içinde bulunduğu ayrılıkçı durumu ve Batılı devletlerin İsrail’e olan sınırsız desteğini” göz önünde bulundurarak zamansız ve sonuçsuz kalacağını endişeli olarak düşünenlerdendim. Bu düşüncem aslında kısmen devam etse de yine de düşüncemin büyük ölçüde yersiz bir endişe olduğunu görmek açıkçası beni  buruk da olsa sevindiriyor; kurulduğundan beri İsrail’ en çok destek veren ülkelerin bir bir Filistin’i tanıyacaklarını söylemeleri ve “iki devletli çözüm” için gündem oluşturmaları bu buruk sevincimin nedenidir.

7 Ekim için kimlerin-Netanyahu, İran veya HAMAS- ne hesaplar yaptığı artık çok önemli değil. Önemli olan bu hesapların böyle giderse iyi bir yöne eviriliyor olması.

Önce Fransa, sonra Kanada ve İngiltere..

İsrail’in giderek yalnızlaştığını gösteren en somut örneklerden biri, bu devletlerin birer birer Filistin’i  tanıyacaklarını açıklamasıdır.

Tabi İsrail kamuoyunda gerek siyaseten gerekse toplumsal olarak yalnızlaşmaya ve izolasyona doğru giden sürecin sorumlusunun kim olduğuna dair tartışmalar alevleniyor. Ve bu tartışmalardan çıkan sonuç, sorumlunun Netanyahu olduğu. Bu da Netanyahu’yu daha fazla kan dökmeye iten nedenlerden biri.

Eğer dünya devletleri bu tanınmanın ardından İsrail’ yönelik yaptırımlara da giderse Netanyahu’un “tahtı” ciddi anlamda sarsılacak ve  bu cani  kısa sürede İsrail’in “devrik Hitleri” olarak tarihteki yerini alacak;tabi Gazze’yi işgal düşüncesinde olduğu  bu dönemde verilecek tepki çok önemli..

Elbette Cezayir’de Fransızların, Hindistan’da İngilizlerin, Kanada’nın “kültürel soykırımları”na bakacak olursak bu emperyalist devletlerin Filistin konusunda masum düşündüklerini söyleyemeyiz. Zira hem Fransa hem İngiltere ve hem de Kanada gibi devletlerin, İsrail’in Netanyahu politikaları nedeniyle sona doğru gittiğini gördüğünü  be “sonun” açacağı siyasi ve jeopolitik boşluğun mutlaka doldurulması gerektiğini düşündüklerini biliyoruz..Buna bir de su yolu projelerde ve de fosil yakıtların işletilmesi meseleleri de eklenince Filistin’i tanımalarının nedenlerini daha iyi görüyoruz.

Ama neden ne olursa olsun “direnç” ve “mücadele”nin Filistin açısından olumlu sonuçlar doğurduğu ve doğuracağı kesin.

İsrail’in yalnızlaşmaya hatta izole edilmeye kadar giden bu süreç Filistin için en büyük kazanımdır. On binlerce masum insanın şehadetlerinin boşa gitmemesi adına bu gelişmelerin de somut sonuçları olmalı ve olacaktır da.

İsrail “geleneksel” sarsılmaz destekçilerini bir bir kaybediyor. Onların tabiriyle “geleneksel destekçileri”nin saf değiştirmesi ülkede ciddi kaosa neden olmuş durumda.

Bundan en çok yakına İsrailli,  eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert bu acı durumun farkında olarak “Hamas'ın 7 Ekim'de İsraillilere uyguladığı korkunç vahşet ile şimdi Filistinlilere uyguladığımız vahşet arasında giderek büyüyen bir uçurum var," açıklamasını yapıyor.

Gazze’nin işgal edilmesini “felakete sürükleyecek macera” olarak nitelendiren “Parya bir devlet haline geldik." Cümlesiyle de acı bir öz eleştiri yapıyor.

Olmert başından beri İsrail’in Gazze harekâtına karşı çıkan biri. Ona göre bu harekâtlar net bir sonuç ortaya koymayacaktı; nitekim dediği gibi de oldu.

Olmert’in en çok korktuğu  “yalnızlaşma” korkusu başına geldi aslında. Ve daha da korkuncu onun deyimiyle “Almanya’nın da bu yöne doğru evrildiği”ydi. Evet; Almanya’da “çatlak sesler”in tonu her geçen gün daha belirgin hal geliyor. Ve Almanya Şansöylesi’nin diğer AB ülkeleri tarafından “İsrail’in cezalandırılması” konusunda baskıya maruz kaldığını batılı kaynaklardan takip ediyorum. Bu baskıya ne kadar direneceğini bilemem ama Netanyahu’nun Gazze’yi işgal planı devreye girerse bu baskı bir sonuç verir diye düşünüyorum.

Eski Başbakanları Olmert’in “Gazze'de yaptığımız şey bir imha savaşıdır” cümlesi –eğer başarılabilinirse- Netanyahu’nun UCM gibi yerlerde  yargılanmasına yetecek bir delil niteliğindedir adeta.

Bu soykırım suçlamasını sadece Olmert yapmıyor; İsrail kuruluşlarından B'Tselem   ve PHR denilen “İnsan Hakları İçin Doktorlar” gibi STK’lar da bu suçlamalarda bulunuyor.

Tabi Epstein gibi utanç verici olaylardan ötürü MOSSAD’ın eline kasedini kaptıran (tahinim) Trump gibi kendi söylediğine bile inanmayan tipler bu soykırımın olmadığın rahatça söyleyebiliyor maalesef..

Ama o kuruluşlar, İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı soykırım yaptığını ve” ülkenin Batılı müttefiklerinin bunu durdurma konusunda yasal ve ahlaki bir yükümlülüğü olduğunu” söylemeye de devam ediyorlar.

Bu durumu Olmert dışında dillendiren sağ kanattan birkaç politikacı da var..

Mesela Demokrat Parti lideri Yair Golan bunlardan biridir. Golan  “Aklı başında bir ülke sivillere karşı savaşmaz, hobi olarak bebek öldürmez ve kendine halkı kovma amacı koymaz” dediğinde vatana ihanetle suçlanmış ve İsrail medyası tarafından linç edilmişti.

Hülasa Siyonizm sadece uluslararası arenada değil kendi içlerinde ve sadece devlet olarak değil bireysel olarak da  izole edilmeye doğru gidiyor. Bu izole edilmede kimin ne hesabı var çok önemli değil, önemli olan bunun dünyaya nefes aldıracak olması..

 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Zelensky ve Kolomoisky..

Ne ara insanlığınızı kaybettiniz! “Benden Olmayan Herkes Ölsün” Duygusu

Kürt Sorunumu Terör Sorunu mu?

Mossad & CIA işbirliği mi?

Üç harfli İngiliz piyonları: SAS

Uyanış Büyük Türkiye

Sosyal Medya

Neden Bir “15 Temmuz Yasası ”Çıkarmayalım ki!

2022’nin Eğitim Sitemini 1924’ün Kanunlarıyla Yürütemezsiniz..